- 2635 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR DİĞER KÖŞEDEN KIRIK KALP
Bitkin düşmüş kalbim sonsuza dek sessizliğini korur
Kalbimi kimler fethetti bilmem
Ben sessizliğe bürünmüş olsam da içimde ağlayan birileri vardır
“ Kırık kalp” kavramı çok büyük bir paradokstur. Çünkü hem iyiyi, hem de kötüyü temsil eder. Net bir biçimde acı doludur, yıkıcıdır, insanı öldürür. Basile’nin yazdığı Pentameron’ da zavallı Renza sevgilisinin başkasını öptüğünü duyar ve kırılan kalbi onu ölüme götürür:
‘Istırabı o kadar derindir ki, ruhu kalbine yardım etmek için acele ettiğinde… kan’ı o kadar hızlı akmaya başlamıştı ki, onu boğuyordu, adeta aldığı nefes ölümüne sebep olmuştu.’ Modern romantizmde kırık kalp, işte bu şekilde, göz kamaştırıcı bir şekilde kullanılıyordu. Çok eski zamanlarda âşık olma sürecinde Aşk Mabudu’nun oklarıyla kırılan kalp, şimdilerde genellikle aşkın sona erdiği zamanlarda, aşkın çok kötü bir olayla – ihanetle- paramparça olduğu zamanlarda kırılmaya başlamıştır. Kırık kalp, ona güven yeniden tesis edilinceye kadar onarılamaz. Bir de hep düşündüğüm ve üzerinde döne döne yoğunlaştığım şudur ki, kalp günahların verdiği keder yüzünden kırık kalacaktır, geçici olarak canlandığı durumlarda daima yaralı, asla şifa bulmayan bir kalptir; daima şifa dağıtmaya namzet ama kendisi asla iyileşmeyen kalp olacaktır.
Kalbin aslı cennete açılan kapıdır, sonsuz yaşamın kaynağını oluşturan ‘kuyu’dur.
Geroge Bataille şöyle der: “ İnsanoğlunu, gözyaşı ve yara dışında hiçbir şey birleştiremez.”
Daiman Hirst ise : “ Ben çukurları seviyorum… Kafamızda gözlerimiz için açılmış çukurlar veya orta çağlarda şeytanı kovmak için kafasında açılan delikler gibi… Ama insanın, yalnızca bu şeyleri içinden atmak değil, başkalarının fikirlerine açık olup, bu fikirleri içine almasının da bir yolu bulunmalı…” demiştir.
Süslü saçının her kıvrımı
Dikenli kancalarla kalbimi yakalıyor
Kırık kalbimin her tarafı yaralarla dolu
Ve sayısız yaradan kırmızı damlalar akmaya başlamakta
Her şeyden öteye, yaralı veya kırık kalp içine girilmesini olanaklı kılar, içindekilerin dış dünyaya açılamasını sağlar. Bu bir tür kurban edilmedir: Ölüm ve yok etme ki gereklidir, yeni oluşumlara olanak verir.
Kalp burada dişil’dir. ‘ Kalp’, Tudor* argosunda vajina demektir. Bu da anlamlıdır, çünkü William Harvey, kalbin anatomik açıdan bakıldığında, pompalama ve fışkırtma gibi maço çağrışımlar yapan özelliklerini keşfetmeden önce ( bu özellikleri tabanca ile kıyaslamıştı ), 1500 yıllık Galen kuramı kalbi kovan, uzaklaştıran bir organdan daha çok, çeken, cezbeden bir organ olarak tarif etmiş ve onu fışkırtan değil de, daha çok emen bir pompa olarak nitelemiştir. Aşk Mabudu’nun oku, yani erkeğin cinsel organı, kalbi yaralayacaktır; yara, aşkı içine alan vajinadır; eril konumda olan da bu vajinanın içine girer. Orgazm’a petit mort (küçük ölüm ) denir; ölüme neden olan şey de yaradır . Richard Duke’e göre, kadın kendisini yaralayan oklara kucak açar ve ölür. Tohum serpilmiştir; aşka, bebeklere, güllere buğday demetlerine gebe kalınmıştır.
Modern anlayışta, yaralı bir kalbin kırılması, kişinin ölmesi anlamına gelir veya kişinin bir parçası ölür ya da içindeki bir şey ölür: Bu bir çeşit acı sonrası çöken huzurdur, her şeyin bittiğinin bilincinde olmanın getirdiği rahatlamadır. Bir anlamda George Bernard Shaw’un dediği gibi: “ Kalbin kırıldığında, bu mutluluğun sonu, huzurun başlangıcıdır.” Bu düşünce tarzına göre, kişinin ölmesi olabilecek en kötü şey değildir…
Kalp, dünyanın zalimliği yüzünden kırıldığında ortada pek bir sorun yoktur. Peki, ya sevginin sonsuzluğuyla sevgilinin gönlünde ben olmuş bir âşık tarafından kırılırsa ne olur?
.
Güzellik Güneşi gece bana yaklaştı,
Bir selvi ağacı kadar uzundu,
Yüzü ışıltılı bir ay’a benziyordu
Yakut dudaklarında ruhumun ruhu tutuşuyordu
Binlerce kalp, saçlarının lülesinde tuzağa düşüyordu
*Tudor: 1485-1603 yılları arasında İngiltere’de saltanat süren hanedan.
M. Cân Gündede