- 853 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Kayboldum Bu Yolculukta
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sözüm onlara, siz alınmayın….
Yolculukta konuşmasını pek sevmem ben. Ama karşımda oturan teyzenin bakışlarındaki çağrıya dayanamadım bir an. Titreyen ellerinde büyük iki poşeti vardı. Ben başlattım sohbetimizi; “Teyzeciğim, nereye yolculuk”
Sormaz olsa mıydım acaba… Yüreğim dağlandı. Kederli hasta gözleriyle baktı bana, yüzünden okuyordum hüznünü. Önce sustu, belli ki nereye gideceğini bilmiyordu. Bu hali iyice ilgimi çekiyordu. Üzüldüğünü fark edince gülümseyerek “ben Ayşegül, teyzeciğim” dedim. Hastalıktan kızarmış gözleriyle baktı ve sustu yine. Yüreğindeki derin acıyı hissettim o an. Yalnız düşünceleriyle, hüzne sardı beni bakışları.
Torbasından birkaç fotoğraf çıkardı önce. Anlatmaya başladı titrek sesiyle. Küçük yaşta evlenmiş, evinin direği Rıfat beyin kahkahalarıyla mutlanmış, göz yaşıyla kederlenmiş senelerce. Hep yitirmeyi öğrenmiş. Eşini topraklara emanet etmiş yıllar önce, hayatın kırıntılarını yaşamış sadece. Hayat uzadıkça gülüşler kısalmış fark etmeden. 2 oğlu varmış imkansızlıklar içinde büyüttüğü. Kendini çıkarmış hayatından, onlara adamış ana yüreğini. Azime imiş adı. Siyah beyaz fotoğraflara bakarken çocuklarının küçüklüğünden bahsetti, ne kadar mutluydu o günleri anarken.
“Ah Azime teyzeciğim ne de güzelmişsin gençliğinde” dedim.
“Rıfat bey de az yakışıklı değilmiş hani…” Bu sözlerim pek hoşuna gitti doğrusu.
Gözlerindeki derin acıya takılmıştım ben oysa. Belli ki hayat bir kezzap gibi yakmıştı yüreciğini. Karşı tepeler yemyeşildi. Baktıkça hüzünlerini unutup koyunları anlatmaya başlıyordu. Yaşlılık işte, zordu. Çok sevdim Azime teyzeyi ama bir sır gibiydi hala gözlerinden okuduklarım.
Akrabalarına gidiyor sandım önce konuştukça anladım ki işin aslı öyle değil. Paylaşmak istedim, itiraz etmedi çünkü konuşmaya ihtiyacı vardı. Bu tatlı ihtiyarı sokağa bırakıvermiş evlatları.
“Nasıl olur Azime teyze” dedim
“Bu yaşlı halinle nereye gidersin sen. Koca İzmir’de ne yapar ne edersin?”
Uzun uzun sustu…
Derken yolculuğun sonuna gelmiştik. Bu halde bırakamazdım, ısrar ettim çay bahçesinde kısa bir nefeslik sohbet için. Gevrek aldık giderken, çayımız da geldi. Titreyen elleriyle bardağı tutamıyor ama yardım da istemiyordu. Canının içmek istemediğini söyledi.
“Ben bazen kamışla içiyorum” dedim. (aslında hiç içmemiştim kamışla)
“Denemek ister misin?”
İtiraz etmedi. Çocuklar gibi döke saça yedi, içti. Öyle güzeldi ki, öyle tatlı bir ihtiyardı ki. Aklım almıyor bir türlü. Nasıl eşyalarını eline verip bir başına bırakırlardı onu. O hayatını çocuklarının önüne bıraktı, onlarda yağmaladı usulca. Ve iki poşet eşya, birkaç fotoğraf ile yaşlı bir kadın arta kaldı. Düşündükçe zihnimin karanlıklarında kayboldum.
Zor da olsa ikna ettim onu huzur evine yerleşmesi için. Hem gözleri de rahatsızdı, tedavi şarttı. Anne yüreği işte aklı evlatlarında kaldı yine;
“Beni merak ederlerse” diyordu.
Ah be Azime teyze zaman öyle değişti ki. Merak etmiyorlar işte. Ne mutluluklarla can verdiğin, hayatına taşıdığın, ömrünü verdiğin çocukların bakmıyorlar gözünün yaşına… Günler eskiyor, güzelliğin gidiyor nihayetinde. Kentin ışıkları aynı kalsa da gözlerdeki yaşlılık yansıyor şehre yıllar sonra. Ve kaybolmuş gençliğini ne kadar arasan da kentin sokaklarında, izine bile rastlayamıyorsun bu zamanda.
Gözlerin dolduğunda isyan edesim geliyor hayata. Genç evlatların; bu yaşlı gözlere bıraktığı nem, zamanı geldiğinde yara olmaz mı yüreklere. Merhameti yok mudur bu gözyaşı kurşunlarının Azime teyze. Bak oyunlarını yarıda bıraktı minik yavruların, seni yalnız koydu hayat yoluna. Bir bayram sabahı olur ya hani elleri öpülür büyüklerin… Kimin ayağı kayar belli olmaz, bu gözyaşı kurşundur fazla yaşatmaz Azime teyze…
Yoruldum ben, siz yorulmadınız mı?
Bu gerçeklerden memnun değilim ama değiştiremiyorum da.
Azime teyzeyi sevdim…
Çok sevdim…
Umarım ömrünün geri kalan günlerinde mutlu ve huzurlu olur.
Unutmayalım dostlar, akıp giden bir su hayat ve hepimiz gürül gürül akan bu ömrün sonuna geleceğiz bir gün.
Saygılar…
04/10/2007
Ayşegül TEZCAN
YORUMLAR
Her şeyden önce bu ihtiyara yardım ettiğiniz için ben teşekkür etsem de, Allah size mükafatını verecektir. Tıpkı; evladlarına vereceği ceza gibi... Hani bir cuma günü Peygamberimiz hutbeye çıkarken üç kere "amin" demişti de Sahabeler sormuştu gene "niye" diye. Peygamberimiz, o anda Cebrail (as) geldiğini ve " Ramazan-ı Şerif geçtiği halde affedilmeyen kişinin burnu yerde sürtülsün dedi; amin dedim, annesi babası sağ olup da cehenneme gidenin burnu yerde sürtülsün dedi; amin dedim, bir mecliste senin adın anıldığında salavat getirmeyenin burnu yerde sürtülsün dedi; amin dedim, buyurmuşlardı. Artık fazla söze ne gerek var!
selamlar
ayşeğül'çüğüm beni aglattın,hiç dayanamam böyle şeylere,bakıyorum sende öylesin yalnız oturan biri sokakta kalmış bir köşe de duran insanlar beni ceker engel olamam kendime ,of of dedim ne hallere geldik.biz böyle mi gördük yada gördüğümüz gibi yetiştiremiyormuyuz evletlerimızı ? nerde hata var? bizim ne soyumuzda nede dinimizde var bunlar! hanği duyguya sahip gencler anne ve babasını dışarı koyabilirde rahatca yastığa başını kor, allahım yüreklerimize sevgi ve şefkat merhamet versin ...artık unutuluyor..
canım yüreğine sağlık..tam puan .
bir yerde okumuştum diyordu ki "evlatlarınızı iyi yetiştirin, çünkü onlar karar verecek ilerde sizin hangi huzur evlerinde kalacağınızı.." hayatın acı gerçeklerinden biri daha, kabullenmesi zor, anlaşılması zor, hele hele yaşanması kim bilir nasıl zor...Allah Azime teyzeye de onun gibilere de yardımcı olsun... bizim gibi evlatlara da akıl fikir versin inşallah...
yüreğine sağlık...