- 1307 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Mecburiyetten Sevmek
Zahide hanım ve Yusuf bey...
Küçücük kasabamızın en sevimli ,en sevdalı , en uyumlu ,otuz sekiz senelik evliliğin getirip götürdüklerine inat, en el ele çiftiydi onlar. Kasabanın sokaklarında minik köpekleri kucaklarında, geçmişleri ardlarında, gelecekleri önlerinde sarmaş dolaş gezdiklerinde; taze sevdalılar gıpta ile bakardı onlara.
Zahide hanım, sarıya boyanmış kısacık saçlarını her sabah fönler, her gün podyuma çıkacakmışcasına itina ile giyinirdi. Yusuf bey, üzerindeki jilet gibi ütülenmiş siyah pantalonuyla övünür; " Zahide’m kadar güzel ütü yapabilen var mı? " diyerek biricik eşiyle böbürlenirdi. Yusuf beyin sır gibi sakladığı rahatsızlığından dolayı evde oturması, çalışamaması ise eşini hiç rahatsız etmezdi. O sabahları işine gider; öğleden sonra evine döndüğünde, sevgili eşinin özenle pişirdigi Osmanlı mutfağından seçme yemeklerini yerdi . Masayı toplayıp ,bulaşıkları yıkamak da Yusuf beyin görevleri arasındaydı, nitekim var gücüyle çalışan, ona destek olan Zahide’sinin elini, sıcak sudan, soğuk suya sokturmazdı. Bilakis, camları silmeye bile erinmezdi. Onlar gördüğüm en güzel çiftti. Onlar masal gibiydi.
Bizler; onlara gıpta ile bakanlar, bu huzurun sonsuz olduğunu düşünür, bir gün bitebileceği ihtimalini düşünemezdik bile. Ama, gün geldi, çattı. Kara bir gündü o gün. Yusuf bey karaciğer yetmezliğine yenilip, Zahide’sini yarı yolda bıraktı. Biz kasabalılar havalimanında uğurladık onu, eşi ise ona eşlik etti. Ne tuhaf bir duyguydu Zahide hanım için kim bilir, ilk kez yan yana uçmadılar.
Aylarca dönmedi Zahide hanım, belki de bir sene, zaman mefhumum biraz zayıftır. Zamanla uzaktakilerin varlığını dondururuz ya hafızamızda, ben de Zahide hanımın varlığını unutmuştum sanırım. Hayat kusursuz çiftimizin yokluğunda devam ediyor, biz de onun ritminde sallanıyorduk.
Bir pazar sabahı, bisiklet turuna çıktım dere kenarında. Pek huzur verir ördeklerle sohbet, kibirli kuğulara daha kibirli bakışlarla tepeden bakmak Else’nin kıyısında...
Zahide hanım dönmüş!
Minik köpeği kucağında, en köşedeki banka oturmuş, yüzünde tuhaf bir huzur, biraz da dalgınlık. Bisikletten inip yanına gittim. "Merhaba Zahide hanım, döndünüz mü? "gibi alâlade, cevabı baştan belli bir cümle ile selamladım. "Döndüm " dedi gülümseyerek. Sapsarı, kısacık saçları uzamış, kestane rengine boyanmıştı. Üzerinde yaşına aykırı bir jeans pantalon, ayaklarında hiç alışkın olmadığım cıvıl cıvıl sandaletler vardı. " Değişiklik güzeldir " derken, şaşkınlığımı gizleyemedim sanırım. "Pek değiştiğim söylenemez, kendime döndüm diyelim istersen " diye yanıtladı beni.
Meraklı halimi sezmiş olmalı. "Otur,dertleşelim! " dedi. Oturdum.
"Biliyor musun, hayatımın yarısından fazlasını toprağa verip, üzerine çiçekler ekip, bir yerlerde bıraktığım gençliğimi alıp geldim. Ben, Yusuf’la evlenmeden önce semtin en uçarı gencine aşıktım, kör gibi, sağır gibi, deli gibi...Onu bana yakıştıramayan ailem ise, aklı başında bir eş bulabilmek için seferber olmuşlardı.
Yusuf iki sokak ötede otururdu, birlikte büyüdük sayılır. Ailesi Osmanlı hanedanından gelirmiş, katı kurallarından nefret ederdi hanedanının; dertleşirdik zaman zaman. Evde isminin geçmesi bile kızılca kıyamete neden olan aşkımı Yusuf’a anlatırdım, dinlerdi o beni. Yusuf da aşıktı, bir Rum kızına sevdalıydı. Maria ...
Kısacık kesilmiş, sapsarı saçları vardı Maria’nın, moda dergilerinden fırlamış gibi giyinirdi. Yusuf Maria’sını anlatırken kalp çarpıntısını duyardım oturduğum yerden. Ancak ne onun, ne de benim ailem kalp çarpıntılarımızı duymadı, belki de kulaklarını kapattılar. İkimiz de istemeden ayrıldık sevdiklerimizden. Yusuf alkole vurdu kendini, ben içime kapandım. Ama Yusuf’la bağımız hiç kopmadı, bizi saydam ve kuvvetli bir gemici düğümü bağlamıştı. Ne kadar zaman geçti bilmem ama, bir zaman sonra ailelerimiz bizi birbirimize uygun gördü. İkimiz de itiraz etmedik, evlendik birbirimizin yarasına tuz basarak. Kendi yolumuzu çizdik el ele, zincirlerimizden kurtulduk, tutunup birbirimize Almanya’ya göçtük. Yusuf alkolden vazgeçmedi, kurtulamadı diyelim. Haftalarca mola vermeden içip, kendini dağlayıp, benimle tek kelime konuşmadığı zamanlar oldu. Yaralandım,kızılcık şerbeti içtim dedim. Onu gördükçe çaresiz, ben kedere düştüm. Onun için bir şeyler yapmalıydım. Elim kolum bağlı, çöküşünü izleyemedim. Ve ben, Maria olmaya karar verdim. Kısacık sarı saçlı, moda dergilerinden fırlamış kadar kendine özenli, başı dik bir kadın, içi yaralı Zahide, dışı ateş kadın...
Bu durum Yusuf’a iyi geldi, biraz daha ılımlı oldu sanki. Zaman zaman, alkollü hallerinde, bana Maria diye hitabına aldırmadım. Defalarca alkol komasına girdi, defalarca tedavi gördü, yine sevdiğine döndü. Ben elini bırakmadım, çünkü bana tutunmazsa düşecekti. Biz sevdadan evlenmedik, biz düşmemek için birbirimize tutunduk, onu bırakırsam, ikimiz de düşerdik, yıllar içerisinde birbirimizi mecburiyetten sevdik.
Biliyor musun, Yusuf öyle sandığınız gibi karaciğer yetmezliğinden de ölmedi. O akşam, otuz dokuzuncu evlilik yıldönümümüzdü. Gene çok alkollüydü, mumları yakıp, karşısına oturdum. Bir kadeh şarapla ben de ona eşlik etmek istedim. ’Az kaldı Yusuf bir yastıkta kırk yıla’ diye geçirdim içimden,ne çok örttük birbirimizin yara izlerini, nasıl bir olduk hayata karşı ve neden yine de sevemedik üzerimize biçilen mutluluk kostümünü. Mutsuz muyduk? Mutluysak, neden sahte gülüyorduk? ’Ben de bu gece içeceğim Yusuf’ dedim, "kadehini uzat Maria" diye karşılık verdi.
Kadehini uzat Maria!...
Otuz dokuz koca seneden sonra yine Maria! Yok, bu sefer çok ağır geldi, bu kez saklayamadım yaramı...Öfke doluydum otuz dokuz koca seneye, öfke doluydum kendime, ona ve beni bu oyuna iten herkese. Kadehimi yere attım, önündeki şişeyi de, ayağa fırladım. Artık bu oyuna bir son verme, artık Maria’yı da, bu aşkı da gömmenin zamanı gelmişti. Evlilik yıldönümümüz, toplu bir cenaze törenine dönüşmüştü. ’Senden nefret ediyorum Maria!’ evet , herşeyi bir anda yıkan bu dört kelimeyi ben söylemiştim. Evde ne kadar alkollü içecek varsa hepsini, hepsini döktüm. Bu trajikomik oyunu bitirip, perdeyi indirdim. Kapıyı çarpıp, yatak odama, yalnızlığıma çekildim. Ağladım çok ağladım. Bütün gece ağladım...Sabaha doğru yanıma uzandı, "Ağlama Zahide’m, ne çok çektirdim sana" dedi. Sarıldı bana, öyle sıkı sarıldı ki, sanki son gibi, sanki bir daha hiç sarılamayacak gibi. Huzurlu uyudum. Sabah uyandığımda Yusuf yanımda yoktu, köpekle dışarı çıktığını düşündüm,ayık olduğu zamanlar, bana kıyamaz, Yusuf çıkartırdı köpeği. Yeni bir gündü, kim bilir güzel bir gün bile olabilirdi. Sabah kahvemizi hazırlamak üzere mutfağa yürüdüm. Mutfak kapısının önünde yatıyordu öylece Yusuf, hiç hareketsiz yatıyordu. Seslendim, sarstım, bağırdım. Duymuyordu. Uyan dedim, uyanmıyordu. Yusuf kalk, kahve içelim dedim, kıpırdamıyordu. Gözlerimden yaşlar sicim gibi akarken, bir damla yaşıma dayanamayan Yusuf oralı olmuyordu. Yusuf gitmişti... Benden gitmişti...
Mutfakta boş bir ispirto şişesi buldum hastaneden döndükten sonra.Yok, böyle bir ihtimal olamazdı, ispirto içmiş olmazdı değil mi? Beni bile bile yalnız bırakmış, bile bile ölüme gitmiş olamazdı değil mi? Bu olasılığa inanmıyordum.
Beni bilinçli terkettiğine inanmak istemedim. Yapmazdı, Yusuf bunu bana yapmazdı. Maria’yı sevdiği gibi olmasa da, mecburiyetten olsa da, beni sevmişti o.
Ertesi sabah otopsi sonucu tersini söyledi, inandığım her şeyin yalan olduğunu...
Gitmişti Yusuf, bile isteye gitmişti, beni terk etmişti. Yaşananlar aslında sizin uzaktan izlediğiniz bir oyundu.
’ İşte böyle; sizlerin inandığı gibi bir ölesiye aşk yok, mecburi sevgiler var kızım" dedi...
Gitmek üzere ayağa kalktı ve gülümsedi.
Yüzündeki ifade benim tanıdığım sevdalı Zahide hanım’ın değildi...
YORUMLAR
Başta klasik bir aşk öyküsü okuyacağımı tahmin ederken yanıldım,işte öykü sonu içinde belirsiz olarak saklıya bilmelidir,son dakika şaşırtmasıyla zihni parçalamalıdır,
Sayın Süberk iyi öykü,
Zeynep Süberk
okumaya dün başladım bitiremeden kalkmak zorunda kalmıştım..aklıma takıldı bugün baştan okudum..çok netti tesbitler..oyun olan yaşantının bile nasıl benimsendiği ortada işte..maria gibi olmasa da sevgi var mecburiyettende olsa sevgi var..
selamlar zeynep hanım...
Zeynep Süberk
Teşekkürler meltemecem :)