Eğitim
TAKİ AKKUŞ
Eğitim
Eğitim, bireyin kişiliğini kazanmasında; akılcı bilimsel ve özgür düşünebilmesinde belirleyici bir role sahiptir. Eğitim sistemi, değişimin ve yenilenmenin; bireyin iyi bir yurttaş olarak düşüncesini, kişiliğini ve yeteneklerini özgürce geliştirebilmesine aracı olma görevini üstlenir.
Eğitim düzeyi düşük bir toplum, geri kalmış bir toplumdur. Bu nedenle toplumumuzun ilerlemesi, yenilenmesi, zenginleşmesi ve demokratikleşmesi için, çağdaş değerlerle örülü ve evrensel insan haklarını bünyesine taşıyan bir eğitim sistemi, toplumsal dinamizmin itici gücü olarak toplumu organize eder. Eğitime yapılmış yatırım, insana insanca değer veren, insanı insan gören bir topluma yapılmış yatırımdır.
Yıllardır eğitim politikalarımız, var olan yapısını bir türlü değiştiremedi. Hep aynı kalıplar içinde kaldı. Dünya son hızla ileriye doğru seyir halindeyken; nedense biz tarihin tekerleğini hep geriye doğru çevirmeye başladık. Oysa değişen ülke ve dünya koşullarına uyumlu bir eğitim ve öğretim düzeni kurmayı, gelişen teknolojiyi izlemeyi ve ülkemize bu güzellikleri aktarmayı ilke edineceğimiz yerde sürekli engellemeye çalışıldı. Eğitimde fırsat eşitliğini; eğitimin önündeki tüm engelleri kaldırarak, eğitim hizmetini varsılların ve seçkinlerin yararlanabileceği bir kurum olmaktan çıkarmayı başarmak her yurttaşın asli görevi olmalı. Bunun için önce öğretmenlerimizin, ders programlarımızın ve ders kitaplarının niteliklerini bilimsel veriler doğrultusunda nitelikleri yükseltilmelidir.
Buradaki amaç, akılcı, bilimsel düşünen, Cumhuriyetin çağdaş değerlerine bağlı, laik bir devletin oluşturulmasının, hak ve sorumluluklarının bilincinden olan; üretken ve modern becerilerle donatılmış; sanatsal duyarlılığı ve yaratıcılığı uyarılmış; demokrasiden taviz vermeyen; ahlaklı ve etik değerlerini koruyan bireylerden oluşan yurttaşlar yetiştirmektir.
Oysa dünden bu güne eğitim sistemimiz, “talim ve terbiye” anlayışı ile değerlendirilmiş, kışla zihniyeti, eğitimin dar kalıplar içinde kalmasına neden olmuştur. Bu yaklaşım, yaratıcı, araştırmacı olmaktan çok, ezberci, tekrarcı, aktarmacı tek tip bireylerin yetişmesine yol açmıştır.
Ders programları ve ders kitapları Nuh Nebi’den kalma, çağdaşlık ve bilimsellikten uzak, baştan sonuna kadar yanlış, telafisi mümkün olmayan hatalar; çocuğumuzla birlikte bizde de olduğu gibi yaşam boyu devam etmektedir. Yüz temel eser adı altında okuldaki çocuklarımıza dayatılan zorla bunları okuyacaksınız anlayışı da, Türk diline indirilen darbelerden biridir. Kitapların baskıları anlaşılmayan sözcüklerle dolu, nedense Osmanlıca sözcükler ön planda. Ülkemizi, çocuklarımızı ve güzel Türkçe’mizi bu vahim durumdan kurtarmak için; okul programları, ders araç ve gereçlerini ülke koşulları da göz önünde bulundurularak, bölgesel özellikler de dikkate alınarak; hazırlanacak yeni çerçeve programlarla; yaparak, yaşayarak öğrenme ilke ve yöntemlerine ağırlık verilmelidir.
Gençlerimizi ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı, ezberci, tekrarcı, aktarmacı ve tek tip birey olmaktan kurtarmak için; şu an ülkemizde ve eğitime egemen olan yoz zihniyetin tümden değiştirilmesi ve eğitim politikalarının, en kısa zamanda çağdaş normlara uygun olarak düzeltilmesi gerekir. Acil yapılması gerekli olan pratik düzenlemelerin yanı sıra, esas gerekli olan toplumsal sorumluluk duygusunu arttırmak ve evrensel insan hakları doğrultusunda hiç zaman kaybetmeden ivedilikle çağdaş eğitim politikalarının oluşturulmasına tüm ilgili tarafların–Veli öğretmen, öğretmen Veli, idare veli ve öğretmen katılımını sağlamaya çalışmalıyız.
Eğitim sisteminin artan yetersizliklerinin üç ana kaynaktan meydana geldiği herkesçe bilinen bir gerçektir. Teknoloji, örgütlenme ve finansman. Bunlar göz önünde bulundurularak eğitim teknolojisi yenilenmeli ve geliştirilmelidir. Bu amaçlar doğrultusunda eğitim alanında görsel iletişim araçlarından (video, televizyon ve bilgisayar gibi yeni iletişim teknolojilerinden eğitsel potansiyelinden ) yararlanılması mutlaka sağlanmalıdır. Söz konusu teknolojinin eğitim alanındaki verimliliğin arttırılması ve sistemle sorunsuz bütünleşmesinin sağlanması amacıyla, üniversitelerle işbirliği içinde, kapsamlı projeler hazırlanarak uygulanmalıdır.
Ülkemizdeki eğitimin örgütlenme anlayışı eskimiştir. Eğitim sistemimizin hem teknolojik atılım yapmasının, hem de sisteme özel finanssal kaynakların girişinin önü tıkanmıştır. Talim Terbiye Kurulu’nun, başta adı olmak üzere, yetki ve görevleri didik didik gözden geçirilmelidir. Kurul artan yükü nedeniyle, altında kalkamadığı görevlerinden arındırılmalıdır. Bu görevlerle ilişkili yetkileri, ehliyetli ellere verilmelidir. Ya da tümüyle yeni bir statüye kavuşturulmalıdır. Eğitimde örgütsel anlayış, başlangıçta yetkilerin yerel yönetimler ile paylaşılması yoluyla, merkezi otoriteden uzaklaştırılmalıdır. Yerel yönetimler, süreç içerisinde, ders programlarının içeriği, eleman alımı konularında yetkili hale getirilmelidir. Eğitimin esas olarak yerel yönetimlere devredilmesi ile; öğretmen veli, veli öğretmen, öğretmen öğrenci ve öğrenci veli üçgeni merkezinde, okul yönetimine aktif olarak katılmaları sağlanmalıdır.
İçeriği boş ve anlamsız bilgilerle dolu olan tek ders kitabı uygulamasından vazgeçilmeli, kültürel zenginliğimizi oluşturan kültür kümelerinin özelliklerinin eğitim sürecimize yansıtılmasına özen gösterilmelidir.
Bugün özel sektörün eğitim alanına yatırım yapması, sağlanan bütün özendirici önlemlere rağmen, bir türlü sağlıklı olarak gerçekleşemedi. Bu yetersizliğin eğitim sektöründe rekabet koşullarının olmamasından kaynaklandığına inanıyoruz. Eğitim hizmetinin bütün nitelik normları, ilk baştan yatırımcılara dikte edildiği için, yatırımcılar daha nitelikli eğitim vermek dolaysıyla da Pazar paylarını yükseltmek şansını elde edememektedirler. Talim Terbiye Kurulu’nun yeniden yapılanması yoluyla, eğitime daha çok özel yatırım çekilebilmelidir.
Ancak burada eğitimin finansmanında, tek dar boğaz yatırım alanında değildir. Şimdilerde devlet, neredeyse okulların tümünü finanse etmektedir… Buna karşılık halk, özellikle Anadolu Liseleri ve Üniversiteye giriş sınavları için, devletin yaptığı harcamaya denk bir kaynağı, kendi çocuklarının eğitimi için harcamaktadırlar. Bu kaynak sınavın hemen sonrasında hiçbir fayda üretemez duruma düşmekte ve israf olmaktadır. Oysa Milli Eğitim, baraj sınavlarının içerik ve yapılarını düzenleyerek, bu kaynağın kalıcı eğitim hizmetlerine akmasını sağlayabilir.
Üniversiteye giriş süreci, masraflı olmasının yanı sıra, Ortaöğretim kurumlarının düzey farkından ötürü adaletsizcedir. Bu durum, üniversite giriş sınavı aşamasında; özellikle taşra öğrencileri aleyhine büyük bir eşitsizlik doğurmaktadır. Oysa biz bu adaletsizliği giderecek, eğitimde fırsat eşitliği sağlayacak önlemler alacağımıza inanıyoruz. Bu duruma karşı gelişmemiş yörelerimizde, parasız, kaliteli eğitim veren, yatılı bölge okulları âdetini daha da arttırarak ülkemizin dört bir tarafından açılmasını sağlayabilme olanağımız vardır.
Salt ortaokul ve ilkokulu birleştirmekle oluşturulan sekiz yıllık parasız ve zorunlu eğitim, halkın istemlerine cevap veremiyor durumdadır. Yine ders programları ve ders kitapları aynı, yine sınıflar oldukça kalabalık öğrencilerden oluşmakta; yine öğretmenin yetersizliği ve eksikliği hat safhada; bu noksanlıklar giderek eğitimi kör bir düğüm haline getirmektedir. Oysa öğretmenlerin çağın koşullarına uygun, insan ve çocuk psikolojisini çok iyi bilen, üst düzey eğitim gören bireylerden oluşmalıdır. Her üniversite mezununun kolundan tutup okullara sınıf öğretmeni olarak atarsak, çocuklarımızın çağdışı bir eğitime at başı koştukları inkâr edilemez. Artık ülkemizde sekiz yıllık değil, Lise’yi de içinde kapsayacak on iki yıllık bir öğretimi birlikte uygulama zamanına çoktan girilmiştir. Bu süre içinde gençlerimizin üniversite çağına kadar gördükleri eğitimle, yetenek ve becerileri doğrultusunda okuyabileceği yüksek öğrenimi, hiçbir sınav olmadan kendi tercihiyle seçebilmelidir. Böylece eğitimin ilk aşamasında başlayarak çocuğun yetenek ve becerilerine göre, sınıflara ayırtarak, çocuğun istediği dalda becerisini geliştirebilir hale getirmeliyiz.
Devlet mali imkanlardan yoksun tüm vatandaşlarına, yüksek öğretim de dahil eğitim ve öğretim imkanı sunmak zorundadır. Devletçe sağlanacak yüksek eğitimin paralı olması, sosyal ve ekonomik desteklerden yoksun şekilde uygulanmaya konulması, sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği keskinleştirir ve toplumsal barışı olumsuz kılar. Oysa iyi düşünülmüş bir burs ve borçlandırma sistemiyle herkes, istediği düzeyde teknik, mesleki veya akademik öğrenim görebilir. Yüksek öğretimde görev alanların yaptıkları eğitim, araştırma, yayın ve benzeri çalışmalar çerçevesinde değerlendirilmesine olanak tanıyan bir sistemin kurulması gereklidir. Öğretime ayrılan kaynakların daha rasyonel kullanılabilmesi için çok amaçlı okul sistemi geliştirilmelidir.
Ülke olarak ortaöğretime tek boyutlu bakmamız olası değildir. Ara eleman ihtiyacının karşılanması amacıyla, mesleki-teknik eğitime öncelikle ağırlık vermeliyiz. Meslek-teknik ve fen liseleri yanında, ülkemizde büyük eksikliği duyulan “Sosyal Bilimler Liseleri” kurulmasını gerçekleştirmeliyiz. Bu liseler sosyal bilim alanında, ülkemizde çokça ihtiyaç duyulan araştırmacı ve bilim adamı yetiştirilmesi için alt yapı oluşturacaktır. Bu okullarda araştırma yöntemleri, okullarımızda hiç verilmeyen; teori. Felsefe, dil, edebiyat, toplumbilim, halkbilim, tarih gibi dersler yanında klasik dillerde öğretilmelidir.
Yurdumuzun kültürel zenginliğinin daha iyi benimsenmesi ve tanıtılması için önceden gerekli araştırmaların yapılması gerekir. Bu nedenle eğitim ve öğretim programlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekli ve zorunludur. Farklı kültür kümelerinin birbirlerine yaklaşmaları ve birbirlerini tanımaları ancak, birbirleri hakkında doğru bilgiye sahip olmalarıyla mümkündür.
Okullardan mecburi din dersi zorunluluğu kaldırılmalıdır. Bunun yerine dinlerin tarihi ve yaklaşımlarının öğretileceği bir “Dinler Kültürü ve tarih dersi” seçmelik ders olarak okutulmalıdır.
İmam Hatip okulları orta öğretimin çok amaçlı okullar sistemine dâhil edilerek; çağdaş din kültürü ve tarih dersi nitelikli öğretim görevlisi yetiştirme ortamı sağlayacak hale getirilmelidir.
Eğitim, bireyin ilgi ve yeteneksizliklerini kayıtsızlıktan kurtaracaktır. Bu amaçla, eğitim sisteminin içindeki mecburi dersler azaltılarak, seçmelik dersler çoğaltılmalıdır. Bu uygulamanın istenen düzeyde gerçekleştirilebilmesi, öğretmenin mekân sınırlamalarından etkilenmemesi için, iletişim teknolojilerinin olanaklarından yararlanması sağlanmalıdır.
Günümüzde, okul binaları ve kaynakları, günde sadece 8-9 saat işlev görmektedir. Oysa okul, modern ve laik toplumların yüreğidir. Akşam saatlerinde okulların karanlık ve ıssız kalmasının önüne bir şekilde geçilmelidir. Okul binaları, çeşitli toplumsal etkinlikler için sürekli çalışır halde tutulmalıdır. Okulların derslikleri, konferans salonları, spor salonları, bilgisayar laboratuarları gibi birimleri, çeşitli toplumsal eğitim projeleri için çalıştırılır hale getirilmelidir. Bu süreç içinde ücretlendirilebilen faaliyetlerden elde edilebilen gelirlerin kullanımı, okul yönetimlerinin önceliğine bırakılmalı, böylece okulların kendi olanaklarını geliştirmesi sağlanmalıdır.
YÖK-Anayasa metninden çıkarılmalıdır. “Üniversitenin üzerinde” bir kurum olan niteliğine son verilmelidir. Bu şekliyle YÖK’ün emredici konumu sona erecek, akademik etkinlikler ve kurumlar arasında olması gereken koordinasyon işlevini yürütmelidir. Böylece üniversitelerin bilimsel, yönetsel ve mali özerkliğe kavuşturulması ile yüksek öğretim konusundaki önemli sorunların çözülebileceği sağlanmalıdır.
Yüksek öğretimde var olan ekonomik eğilimlerin incelenmesiyle, işgücü planlaması yapılması zorunluluğu açıktır. Gereksiz alanlarda çok sayıda mezun verilirken, birçok alanda da ihtiyaç karşılanmamaktadır. Üniversiteler sadece diploma üreten kurumlar olmaktan çıkarılmalı, kendi bölgelerindeki ekonomik ve toplumsal problemler konusunda çözüm üretmeleri için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Üniversitelerin de, sanayi odaları, ticaret odaları, yerel yönetimler gibi kurum ve kuruluşlarla işbirliği içine girmesi ve bu tür kurum ve kuruluşların ürettikleri kararlara katılması sağlanmalıdır. Sanayi ve ticaret kesiminin AR-GE çalışmalarından üniversitelere etkin bir rol verilmelidir. Biz yüksek öğretimde kalitenin arttırılmasını, yaşama dönük ve işlevsel programlarla her anlamda üretici kılınmasını sağlayacak önlemleri alma olanağını sağlamalıyız.
Üstün yetenekli ve üstün zekâlılar için, özel eğitim kurumları kurulmalı ve bunlara gerekli psikolojik destek sağlanmalıdır.
Bu arada engellilerinde, özel eğitim sürecinde, ileri teknoloji olanaklarından yeterince yararlanabilmeleri sağlanmalı, meslek ve sanat edinmelerine özen gösterilmelidir.
Eğitimin önemli bir amacı da insanların, zihni yeteneklerini tam kapasite ile kullanmalarını sağlayabilmektir. Bu açıdan 0-6 yaş grubunu kapsayan okul öncesi eğitim, sağlıklı, bilinçli ve sorumluluk duygusu taşıyan kuşakların yetiştirilmesi açısından oldukça önemlidir. Her çocuğun farklı girişim ritmi, her grubun gereksinimleri göz önüne alınarak geliştirilecek programlarla okul öncesi eğitime önem verilmelidir. Böylesi bir amaca yönelik, okul öncesi eğitim kurumlarının sayısı hızla arttırılarak yaygınlaştırılacak ve bu hedeflere ulaşılması çerçevesinde okul öncesi eğitim de zorunlu eğitim kapsamına alınmalıdır.
Günümüz ekonomik koşullarında, kazanılan bilgi ve beceriler, kısa süre içinde eskimekte ve geçersizleşmektedir. Bu yüzdendir ki eğitim, okul sıraları ev yıllar ile sınırlanamaz. Ömür boyu eğitimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için gerekli tedbirler bir an önce alınmalı. TRT’nin ülke genelinde yayın yapan kanallarından biri eğitim kanalı olarak düzenlenmelidir. Eğitim kanalından yapılacak yayınların ihtiyaca uygunluğu ve kalitesinin arttırılması için gerekli araştırma ve düzenlemeler en kısa sürede yapılmalıdır.
Eğitim öğretmensiz olmaz. Öğretmenlerimizin yaşama standartları mutlaka iyileştirilmelidir. Ancak iyileştirmenin bütün öğretmenler için aynı düzeyde olması yerine, başarılı ve özverili öğretmenlerimize daha fazla olanak sağlamanın yolları geliştirilmelidir. Okul yönetimlerinin merkezi otoriteden, bağımsızlaştırılması, yerel yönetimlerin eğitimin içeriği, örgütlenmesi ve finansmanı konusunda süreç içinde artan ölçüde yetkili kılınması, bu amaca ulaşmak için çok önemlidir.
Öğretmenlerimizin sadece yaşama standartlarının iyileştirilmesi de yeterli değildir. Daha iyi yetiştirilmeleri için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Eğitim fakülteleri, üniversitelerin en bakımsız ve cansız fakülteleri olmaktan kurtarılmalıdır. Eğitim fakültelerinin ihtiyaçları kısa süre içinde karşılanmalı ve bir çevikliğe kavuşabilecek şekilde en kısa zamanda donatılmalıdır.
Taki Akkuş
YORUMLAR
"Eğitime yapılmış yatırım, insana insanca değer veren, insanı insan gören bir topluma yapılmış yatırımdır." Çok haklısınız. Yazınızın bütününde haklı olduğunuz gibi. Özellikle sadece eleştirmek amaçlı yazılmamış olması, dikkat çekici. Yanlışın nasıl doğruya çevrilebileceği konusunda ki öngörülerinize de katılmamak mümkün değil.
Sadece öğretmenlik mesleği konusunda bir konuyu hatırlatmak istiyorum: KPSS. Devletin, okutup mezun ettiği ve o andan itibaren de braşında meslek sahibi olduğunun belgesi olan diplomayı verdikten sonra bir sınava daha tabi tutması kadar saçma bir şey olamaz. Devlet, bunu yapmakla açık ve net şunu söylemiş olmuyor mu? " Valla seni okutup mezun ettim ama bunu neye göre yaptığımı bilmiyorum. Gel bakayım seni bir kez daha sınayayım." Böyle saçmalık olmaz. O zaman mezun etme. Ya da mezun oma koşulu olarak bir sınav koy.
Saygılarımla.
Taki
Üniversite sonrası herhangi bir sınavı zaten kabullenmek mümkün değil. O zaman bunca çile niye bıraksınlar insanlar kendi kendilerine çalışsın. girsin imtihanlara başarırlarsa iş bulsunlar. Konumuz eğitim olduğu için, cami müezinleri kadrolu olarak okullara kadrolu öğretmen atamalı da oldukça yanlış bir davranış biçimi. Kabul edilebilir bir yanı yok bu işin.
Duyarlı davranışınızdan dolayı teşekkür ederim sevgilerimle.