- 2270 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İnci ile Mercan
Güzel, sessiz bir gündü, ılık suların derinliklerinde, etrafına ışıklar saçarak salınıyordu. Kendine öyle hayrandı ki, ben yaratılmışların, en güzeli en asiliyim, diye durmadan kendi kendine bu sözü tekrar ederdi. Kendini şanslı bulduğundan, mutlu hisseder bazen bu mutluluğunu dile getiren şarkılar şiirler mırıldanırdı. Çok güzel ritmik sesler çıkartırdı. Fakat bazen yalnızlığı aklına gelir dert yanardı.
-Ne olurdu sanki, bu şarkılarımı, şiirlerimi duyabilecek bir can yoldaşım olsaydı. Arada bir sohbet eder ve canımız istediğinde, bütün bir gün, hiç yorulmadan, hatta sonsuza kadar onunla dans edebilirdik..dedi ve sustu. Birden heyecanla, gözleri sanki birisini arar gibi etrafına bakındı. Boynunu eğdi ve hafiften dudağını büktü. Dibine yaslandığı büyük kayadan başka hiç kimse yoktu. Hava kararmaya başlamıştı ve etraf soğuyordu, irkildi, titredi..
- Üşüyor muyum ne.. diye mırıldandı. Oysa bir arkadaşı olsaydı üşüdüğünde ona sarılıp ısınabilirdi, hem de karanlıktan korkmaz, yalnızlığına ağlamazdı.
Günler aylar birbirini kovalıyor, bir türlü vakit geçmek bilmiyordu. Sıkılmıştı. Her gün aynı şeyler, rutin bir hayat. Bunca güzelliğinin, bunca asaletinin kimse tarafından fark edilmemesi canını sıkıyordu. Bir gün yaslandığı kayanın dibinden, cılız bir ses işitti, şöyle bir etrafına bakındı ama kimseyi göremedi..
-Hay Allah.. dedi kendi kendine..
-Gaipten sesler duymaya başladım galiba. Hayal mi görüyorum, yoksa hastamı oluyorum.. diye hayıflandı. Aradan geçen bir kaç gün boyunca, bu sesi hep duydu. Sonra bir gün yosunların arasında, küçücük, çirkin bir çakıl taşı gördü. Bunu daha önce neden fark etmemişti ki, oysa yıllardır burada yaşıyordu. Üstelik etrafı çok iyi biliyordu, demek ki yosunlar üzerini kapatmış ve onu daha önce fark etmesini engellemişti. Dikkatlice bu küçük ve çirkin çakıl taşını incelemeye başladı. Evet dedi evet..
-Hayal görmüyorum ses bu çakıl taşından geliyor. Hey sen! Çakıl taşı, konuşan sen misin?daha önce hiç çakıl taşının konuştuğuna şahit olmamıştım..dedi. Çakıl taşı cılız sesiyle iniltiye benzer bir ses çıkararak cevap verdi.
-Merhaba, ben buraların yabancısıyım. Büyük bir dalgaya kapılarak, buraya kadar sürüklendim ve sonunda gördüğün gibi bu kayanın dibine sıkıştım. Ben kurtulmaya çalıştıkça, kayaya daha çok sıkışıyorum, lütfen bana yardım eder misin? hem ben bir çakıl taşı değil, istiridyeyim..diye ekledi.
-Benim adım Mercan.. dedi ve artık onunla konuşan biri olduğu için çok mutluydu. İşte tüm güzelliğini, asaletini gösterebileceği ve maharetini sergileyebileceği biri vardı artık.
Mercan bu küçük ve çirkin istiridyeye yardım etmek istiyor, fakat bir yandan da ya hemen giderse, yine yalnız kalırım diye korkuyordu, bu yüzden biraz daha onunla zaman geçirmek için, istiridyeyi oyalıyordu .
-Merak etme, burası sıcak ve sakindir. Sana zarar verebilecek, bir şey yok. Hem bu acelen niye? Bir yere mi yetişmen gerekiyor.. diye ünledi. Ve ekledi. -Ben çok güzel, asil bir mercanım. Buraları benden sorulur. Her yeri bilirim. Tek sıkıntım, bir arkadaşımın olmaması. Biraz daha kalıp, bana arkadaşlık eder misin.. diye sordu. İstiridye
-Gidecek bir yerim yok, üstelik kimsemde yok, hem hava kararmak üzere, ben karanlıktan korkarım. Sen iyi birine benziyorsun. Seni sevdim, eğer izin verirsen ben de, burada seninle birlikte yaşamak istiyorum..dedi. Buna çok memnun olan mercan, şiirler şarkılar okumaya başladı.
Günler günleri, aylar ayları kovalıyordu. Mercan ve İstiridye çok iyi arkadaş oldular. Mercan bildiği her şeyi, istiridyeye öğretmektedir. İstiridye büyük bir hayranlıkla mercanı seyretmekte ve dinlemektedir. Öyle ki bir an sesini duymasa içi burkulur, bir an gözden kaybolsa, gözleri onu arar olur. Derken bizim küçük, çirkin istiridye yavaş, yavaş büyümeye serpilip, gelişmeye başlar. Gönlünü güzel sesli ve rengarenk asil görünüşlü mercana kaptırıverir. Derin bir düşünceye dalar..
-Ben kara, çirkin bir istiridyeyim. O ise ışıl, ışıl, rengarenk ve çok güzel şarkılar söylüyor. Benim neyimi sevsin ki..der. Mercana aşkını bir türlü belli edemez. Oysa Mercanda ona çok alışmıştır. Çirkin de olsa, kara da olsa, ona bunca zamandır can yoldaşı olmuştur. Mercan İstiridyenin her gece sessiz, sessiz ağladığını işitir. Onun için üzülür , endişe eder.
-Ya bir şey olursa, ben ne yaparım onsuz.. diye kederlenir. Küçük istiridye kahrından hasta olur, yataklara düşer. Günlerce bir şey yemez içmez. Bu durum mercanı çok üzer. Aslında için, için o da sevdalanmıştır, bu küçük çirkin istiridyeye. Ya bir gün giderse, beni terk ederse diye derdini açamaz bir türlü. Şarkıları daha bir dertli okur. İstiridyeye şiirler yazar durmadan. Onu öyle güzel anlatır ki şiirlerinde, istiridye farkında olmadan kendini kıskanır. Kime sevdalı acaba, diye düşünür. Bir türlü cesaret edip soramaz mercana. Birbirlerinden sakladıkları bu sevda aylarca bu şekilde sürüp gider. Birbirlerini kaybetmekten korktukları için, açılamazlar. Yıllar geçer aradan, istiridye iyice gelişip serpilmiştir ama hala kara ve çirkindir. Mercan ise artık güzelliğini unutmuş, şarkı ve şiir okumayı bırakmıştır. Susarak, sadece seyrederler birbirlerini.
Bir gün, zavallı istiridyenin çığlıkları doldurur her yeri. Bu feryat ile uyanır mercan, koşar sevgilisin yanına. İstiridyenin sesi,soluğu kesilmiştir, hareketsiz öylece duruyordur.
-Öldü, öldü işte istiridyem..son şarkımı dinleyemeden , beni bir başıma, bu koskoca okyanusta bırakarak gitti...diye ağıtlar yakar ve kendini oradan oraya atar. Aniden, güzel nağmeli bir ses ona seslenir. Başını kaldırır, bakar. Gözlerine inanamaz..
- Hayır, hayır bu olamaz, acım o kadar büyük ki, yine hayal görüyorum..diye geçirir içinden. Gördüğü bir hayal değildir. Göz kamaştıran, bir ışık içerisinden, istiridye ona sesleniyordur..
-Mercanım bak benim işte, tanımadın mı? o çirkin kara istiridye. Canım o kadar acıdı ki,bir an ölüyorum sandım, meğer kabuğum çatlıyormuş. Bak işte özgürüm artık.. diye bağırarak koşar, mercanın boynuna sarılır. Artık küçük ve çirkin istiridye gitmiş,yerine ışıl, ışıl, bembeyaz, gelin gibi alımlı bir inci gelmiştir. Ve güzelliğini keşfeden inci mercanına aşkını itiraf eder. Mercanda ona..H,iç ayrılmamak üzere sarılırlar birbirlerine.
Bu masalda burada biter, gökten üç elma düşer ,biri yazana, biri okuyana, biride aşıklara, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine, darısı tüm sevenlere :)
Dil-ruba 01 Ekim Cuma 2010