- 813 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Atım, Dedem Ve Ben...
Anılar, Anılar ve Anılar !
Anıları yüreğimde sakladım çoğu kez..
Dedemin köyde ki (gerçi yıllar öncesi ilçe oldu) evi satıldığından beri girmiyorum O sokağa..
Köye bile gitmek istemiyorum..
Ben sokağa girmesem de, giriyor "anılar" rüyama..
Hele bir seferi var ki anılarımda; 0 güne değin hiç fırçalanmamışım dedem tarafından. Ailede bütün çocuklarının "beybaba" dediği, bastığı yeri titreten Yusuf Çavuş..
Atım, benim isteğim dışında sokağa girdiğinde, tam da gitti ve evin kapısında bekleyen dedemin önünde durdu!
Attan inmeme fırsat bile kalmadan, dedemden yediğim fırçadan dolayı kızaran yüzümle baş başa kalakaldım..
Oysa sormuştum, "atıma binebilir miyim" diye... Yaş 17... Bu günkü Semra, aynı hınzırlıkta...
"Bin"..! Demişti bana!
Ama demedi ki; "köy çarşısına inme kızım"!
Ben deli, atlar ata, gider dörtnala köy çarşısına... Geçer köyün bütün erkeklerinin toplandığı kahvesinin önünden... Ne bileyim ben ! Art bir niyet yok ki ! Göstermek isterim oysa, ne de güzel ata bindiğimi tüm köy halkına!
Dedirtmektir niyetim; "Koca Yusuf’un torunu gelmiş gene, tatile"...
Çarşıya gidişim yavaş olduydu da; dönüşüm dört nala....
Ufak teyzem gördü beni çarşıda....
Yaklaştı yanıma... Suratı bir karış.. Sordu bana..
—“Beybabam biliyor mu, çarşıya indiğini atın ile?"
"Hayır" dedim umarsız, fark bile edemedim terkiye bir şaplak indirdiğini...
At anladı... At akıllı... At bilir evin yolunu ezbere!
Yavaşlatamadım, poyraz gibi esiyor... Evin önüne geldiğim de, dedem sokakta bekler beni!
Suratı bir karış... Keşke, döveydi! Tek cümle etti ..
-"Sana bin dedim, ama üzerindeki kot pantolonla binemezsin, çarşı içine gidemezsin.. İn! Cezalısın !"
Demez mi ..?
Ağladım, sordum anneciğime, "neden" ? diye..
Üzerimdeki giysi daha uygun olmalı imiş.(!) Şalvar gibi bol bir şeyler.
Dedem; astığı astık, kestiği kestik biri...
Seveninin çokluğu kadar, On’dan çekinen ve sevmeyeni de çokmuş O’nun.. Dostu kadar, düşmanı da varmış yani!
Hatta bir ara atların bulunduğu ahırını bile yakmışlar, dedem alevler arasından kurtarmak istemiş atları..
Nafile ! Atlar kendi lisanlarında "imdat" çığlıkları ata ata yanarak can vermişler!
Demem o ki; mimli ya! "Yusuf çavuşun torunu kıçında bir kot ile ata bindi ve köy kahvesinin önünden geçti" ! Dedirtmemek miş, amaç !.. (36 yıl öncesi)
İlerleyen yıllarda, her gittiğimde dedeme gene bindim atıma.. Ama güzergah değişmişti. Dağlara sürüyordum artık !...
Ve ’evimiz’ dediğim, o koca bina, yoktu artık !
Süpürmüşler, yok etmişler, onlarca yaşanmışlıkları, onlarca anıyı, onlarca keyifli paylaşımlarımızı..
Bir apartman dikmişler yerine... İçim sızladı .. ’Görmek istemediğime’ karar verdim..
Oysa ev dile gelseydi, anlatmaya kalksaydı yaşanmışlıkların tamamını, gelseydi bir dile O koca ev;
Biliyordum nereden başlayacağını...
Ben ve iki yaş küçüğümü yaz aylarında dedemlere yolladıklarında, öğretmen olan teyzemin disiplini ve otoritesi sayesinde, her öğlen vakti, atlatamadığımız uyku saatlerimiz!
Ve bir öğretmenin dikkati ile davrandığı halde, yattığımız odanın kapısını kapatarak, büyüklerin yanına çay içmeye giden teyzemin, uzaklaşan ayak sesleri ile birlikte ben, kardeşim ve en küçük teyzemin camdan kendilerimizi sarkıtarak, sokakta ki diğer çocukların yanına gidişimiz.. (Yattığımız odanın kapısı biz kalkana kadar açılmazdı hiç ve biz bunu bir sohbet arasında büyüklerimizden duymuştuk.)
Bu; biz üç uyku kaçağına en azından bir saat yatak yerine, sokakta oynamaya devam fırsatı veriyordu.. (Aman Tanrım, oysa bu gün O yatakta, O odada olabilmeyi ömrümden birkaç yıl karşılığında satın almak isterdim.)
Odaya dönmemiz gerektiğinde, büyük kök odunları (becerebildiğimizce) çekerek camın altına getirirdik, ve tırmanırdık.. Nedense sonradan kimse, "bu odunlar, burada ne arıyor" diye sormazdı ki hiç..
Yaşlar 5-7-6.. En ufak, biz ne yaparsak, yanımızda olmak zorunda idi..Yoksa muhbirlik yapardı !.
Kendimizi yatağa attığımız anda da, ilk iş Allahın emri; aynı anda deliler gibi, canımızı acıtarak, yanaklarımızı çimdiklemeye başlardık.. (Çünkü bize, öğlen uykusu uyuyanların güzelleştikleri ve yanaklarının kırmızılaştığı anlatılırdı.)
Biz de belli etmeyeceğiz ya, uyumadığımızı !!
Ver yansın yanak çimdikle.. Bir seferinde kardeşim yanaklarını kızartamamıştı da; ben çekelerken, çimdiklerken yanaklarını O’nun, sanırım abartmış olmalıyım ki, çığlıklarla bağırmaya başlamıştı. Yetmedi… Odaya giren ilk büyüğümüze, O güne değin ağzını açmamış olan yerden bitme serseri cüce, “bizim her gün nasıl kaçtığımızı” hararetle anlatmaya başlamıştı…
O’nun bu itirafı ile birlikte, macera son bulmuş, yattığımız kapı bir daha asla kapatılmamıştı..
Sanki tüm geçmişimi süpürdüler.. Acıyan yüreğim bana yoldaş oldu gene. Ben benimle kaldığım da, ahırlar geliyor gözümün önüne.. Ve atları dedemin !..
Ve ayağında ki siyah çizmeleri ile bacaklarını yana açmış kollarını göğsünde kavuşturmuş, O gün sokakta beni azarlamak için bekleyen dedemin silueti..
Gitmiyor ki hiç gözümün önünden !..
Semra KILINÇ
YORUMLAR
Dedenize Allah(C.C.)'tan rahmet diliyorum.Hatıralar sizi anerken üzse de, dedenizle paylaştığınız anılarınız var neyse ki.
Benim ve eşimin babalarımız çok genç vefat ettikleri için, çocuklarımızın kendi dedeleri hiç olmadı. İki büyük oğlum benim dedeme yetişmişlerdi(annemin babasına), küçük oğlum büyürken 'herkesin dedesi var benim niye yok' diye çok sorardı.
Duygusal paylaşımınıza teşekkürler, selamlarımla.
Semra KILINÇ
Benim çocuklarım da "dede" yaşamadılar.. Haklısınız, hüzünlü anılar bile olsalar, en azından "dede, anneanne ve babaanne ile" paylaşımları olanlar şanslılar diyorum..
Sevgi yüklü saygımla..