- 724 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARDINDA KALSIN ACILAR
Mart ayının ortalarına doğru sınıfın kapısı çalındı. İçeriye giren müdür yardımcısıydı.
“Öğretmenim, dersinizi böldüğüm için özür dilerim.” dedi ve yanında duran öğrenciyi göstererek,
“Size ve sınıftaki öğrencilerimize yeni öğrencimizi takdim etmek istiyorum: Gökhan, artık bu sınıfın öğrencisidir. Velisinin tayini nedeniyle il dışından geldi. Hepinize iyi dersler diliyorum” deyip, sınıftan çıktı. Kapının açılışından itibaren sınıftaki bütün öğrencilerin bakışları ister istemez Gökhan’a odaklanmıştı. Gökhan, sınıftaki öğrencilerden hem yaş, hem de fizik olarak daha büyük gösteriyordu. Metin öğretmen oturması için işaret edince, o hemen arka sıralara bakışını yöneltti ve en arkadaki boş sıraya oturdu. Metin öğretmen, konusuna kaldığı yerden devam etti ve zil çalmasına çok az bir zaman kala konuyu bitirerek masasına oturdu. Gökhan’ı yanına çağırdı, ona ders işleyiş tarzını kısaca anlattı, alması gereken kaynak kitapların adlarını verdi. Zil çaldığında, sınıftaki öğrencilere ‘iyi günler’ dileyerek sınıftan çıktı.
Daha sonraki günlerde, Gökhan’ın konulara karşı ilgisizliğini fark eden Metin öğretmen, diğer branşlardaki öğretmenlerle görüşerek sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştı. Görüşmelerin sonucunda Gökhan’ın bütün derslerde aynı ilgisiz tavrının sürdürdüğünü öğrendi.
İlkbahar yağmurlarının yoğunlaştığı nisan ayı, güzelliğine bürünerek tüm coşkusunu insanlara ve doğaya hissettirmeye başlamıştı. Yine bir nisan günü yağmur sonrası güneş, yeşillenmeye başlamış ağaçları ışıl ışıl parlatmaya koyulmuştu bile. Kuş sesleri sınıfın açık pencerelerinden süzülerek Metin öğretmene adeta eşlik edercesine şakıyordu. Bütün öğrenciler, konusunu şiir gibi anlatan Metin öğretmeni beyinlerini ve yüreklerini açmış durumda dinliyorlar, not almaları gerektiğinde defterlerine abanırcasına yazıyorlardı ama bir tek öğrenci hariç: Gökhan. Metin öğretmenin, Gökhan’a tanıdığı tolerans süresi neredeyse iki haftayı doldurmuştu. Tahtada dersini anlatan Metin öğretmen zaman zaman Gökhan’la göz göze gelmesine rağmen Gökhan hiç istifini bozmuyor, aksine sırasının üzerinde defter ve kitabı olmadan rahat bir oturuş sergiliyordu.
Bir de bütün bu olumsuzluğun üzerine bacaklarını üst üste atıp sıraların arasındaki koridora çıkartınca, Metin öğretmenin bu duruma sessiz kalması mümkün değildi. Tebeşiri masasının üstüne atarcasına bıraktı ve hızla Gökhan’ın yanına gitti ve
“Oturuşunu düzeltir misin, Gökhancım? ” dedi. Cümlenin yavaş tonda başlayıp sonuna doğru yüksek tona
evrilmesinin getirdiği olumsuzluk bile Gökhan’ın konumunu düzeltmesine yetmemişti. Sadece üstte duran ayağını yavaşça yere indirdi, hepsi o kadar; yüzündeki aldırmazlığı ve alaysı ifadeyi aynen korumuştu. Uzun bir sessizlik bürüdü sınıfı. Öğrenciler merak ve korku içinde izliyorlardı bu diyalogu. Metin öğretmen, sinirlerine hâkim olmaya çalışarak gözlerini Gökhan’dan ayırmadan:
“Pekâlâ, yarın baban gelsin, onunla görüşelim” dedi. Gökhan’ın yüzündeki alaysı ifade daha da çoğalarak,
“Hocam! Ne varsa bana söyleyin. O adamla beni muhatap etmeyin!” şeklinde söylediği cümleyi, sanki önce sınıfın bütün duvarlarında yankılanmışçasına algıladı Metin öğretmen, sonra cümlenin içeriğinde yatan olumsuzluğu yok sayarcasına;
“Tamam, o zaman. Yarın okul çıkışında görüşelim!” dedi ve canının sıkıldığını öğrencilerine belli etmemeye çalışarak kaldığı yerden konusunu anlatmaya devam etti.
Ertesi gün okulda dersler bittiğinde, Metin öğretmen okuldan çıktı. Bahçede duran arabasına doğru yöneldiğinde, arabanın yanında duran Gökhan’ı gördü. Bir an anlam veremedi orada bulunmasına, boş gözlerle, ne arıyorsun, dercesine Gökhan’a baktı. Gökhan:
“Bugün için görüşeceğimizi söylemiştiniz ya hocam” deyince dünkü olumsuz diyalogu hatırladı birden oysa dünkü yaşananları çoktan unutmuştu bile. Arabaya atla, dercesine eliyle işaret yaptı Gökhan’a, kendisi de seri bir şekilde bindi arabaya.
“ Nereye gidelim, Gökhancım?”
“ Nereye isterseniz, hocam.”
Metin öğretmen, ana caddeye çıkıp biraz gittikten sonra arabayı bir kafenin önünde durdurdu. Birlikte arabadan çıkıp, bahar güneşinin ısıttığı ve ışıttığı oldukça bakımlı görünen bahçedeki bir masanın çevresindeki sandalyelere oturdular. Metin öğretmen gelen garsona iki çay söyledi.
“Anlat bakalım, Gökhancım. Sorun nedir? Derslere karşı hiç ilgili
değilsin.”
“ Hocam!” diye söze başladı Gökhan ve devam etti:
“ Annemle babam yıllardır ayrı yaşıyorlar. Her ikisi de burada değiller. Ben genelde halamlarda kalıyorum, ama onların evi hayli kalabalık olduğu için orada çoğu zaman aç yatıyorum, o da yatacak yer bulursam. O yüzden arkadaşların evinde kalıyorum çoğu zaman. Bazen hastanelerin acil bölümlerinde, bazen de terminalde sabahlıyorum. Sizin anlayacağınız, düzenli bir hayatım yok. Dahası ne annem, ne de babam maddi anlamda hiçbir destek sağlamıyorlar. Çoğu zaman yürüyerek gidiyorum gideceğim yere. Önceki gün babama telefon etmiştim para istemek için, bana yapmadığı hakareti bırakmadı. Dün de siz bana, ‘babanla görüşelim,’ deyince, kendimi tutamadım, size karşı o yüzden tepkili davrandım. Özür diliyorum hocam.”
Anlatılanlar karşısında bir müddet konuşamadı Metin öğretmen. O sırada çaylar da gelmişti. Çayından bir yudum alarak:
“ Seni anlıyorum. Tamamen haklısın. Keşke bunları daha önceden konuşsaydık. Ama bu koşullarda yaşamayı mazeret olarak kabul etmemen gerek, aksine bu koşullardan kurtulmak için daha çok çalışmalısın ki sen oldukça zeki birisin. Ayrıca ben nasihat vermeyi asla sevmem. Sadece sana güvendiğimi ve her zaman yanında olacağımı söylemek istiyorum ben.” dedi ve çayından bir yudum daha aldı ve kalktı, Gökhan’a sarıldı ve:
“Gökhancım, seninle her hafta okul çıkışı görüşelim, tamam mı?” dedi.
“ Tamam, hocam!” dedi Gökhan, “Size minnettarım, iyi ki varsınız, teşekkür ederim.”
Saatlerce konuştular. “Zaman nasıl geçmiş?” dedi bir ara Metin öğretmen ve ekledi:
“Hava kapandı, birazdan yağmur yağar, kalkalım.”
Kalktılar. Güneş, daha bir anlamlı ısıtıyordu artık Gökhan’ın yüreğini: Yüreğinin genişlediğini, ferahladığını duyumsadı o an. Arabaya binerken ilkbahar coşkusunu iliklerine dek hissetti ve ışıltılı gözlerle öğretmenine baktı Gökhan önce, sonra da uzun soluklu bir dostluğun temelinin atıldığına inandığı bahçeye.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.