- 2383 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sılaya mektup
Can sızım,
yüreğimi acıtan en nadide vatan hasretim. Ülkem kokuyor nefesin. Sana gurbetten kır çiçekleri yollayamıyorum, kokumun sindiği bir mektupta.
Atamadan sırtımda nasırlaşmış yükleri, uzatamam sana kollarımı. Vuslata varamayışımız, hayatımızdaki hafif ağırlıklardandır.
Hangi yola uzansam, tüketiyor dermanı bacaklarım.
Biliyor musun, seni sevmenin bana kattığı güzellikleri. Öyle ki çölde kurumaya bırakılmış gül iken ben, o beklenmedik yağmurların bağladı beni yeniden hayata sımsıkı. Ne çok gözyaşını sırdaş ettim sana akan gözlerime.
Can parem, içimde buruk bir tat, doğru aşk eğri zamanlara mı denk gelir? Kora düşen kardelen gibiyim. Yakarken gövdemi saran aşkın kökleri, tir tir titretiyor göğe uzanan yaprakları.
Senden farksız değil hiç bir duygum.
Bil ki; ilk ve son gönül ağrımsın. Duya duya özgür ruhumla, vara vara bilincine tek sahiplendiğim aşksın. Doldurmasa da mantığın kefesi uzaktan, yaklaştıkça akıyor bu sevda doruktaki kabına.
Ruh eşim, içimde büyüdükçe büyüyensin ve hiç bir şey çelme takamıyor sevdamıza.
Eksilttikçe takvimin yaprakları zamanı, biz çoğalıyoruz yiten günlerle.
Bin parçaya bölüp, dönüp sırtını gitmelerinde, yeniden dönüşenlerinle tümü tamamlıyor ayrılığa ufalanan nazende parçalarım.
Şefkatle belediğim, ninnilerle büyüttüğüm bebeğimsin. Doyasıya öpüyorum uykuya yenik düşmüş gözlerinden ve saçlarına bırakıyorum titreyen parmaklarımı.
Gecenin saçlarını okşamak gurbete, sılaya düşer uzanmak dizlerinde rüyaya.
Uyu da büyü yüreğimdeki sızım.
Cansızın Gurbet
Sude Nur Haylazca