NEDEN OKUMALI?
Yeni Eğitim-Öğretim Yılında Öğretmenlere Sesleniş
OKUMAK GÖRMEKTİR
“SADECE GÖRÜNENİ DEĞİL SİSLER ARKASINDA GİZLENENİ DE GÖREBİLMEKTİR. OKUMAK BAKMAKTIR. YUKARIDAN BAKABİLMEK, BÜTÜNÜ GÖREBİLMEKTİR YA DA İYİCE DERİNLERE İNİP HÜCRELERE GİREBİLMEKTİR. OKUMAK FARKLI AÇILARDAN BAKMAKTIR, ANLAYABİLMEKTİR. BAZEN BAŞKA HAYATLARA GÖZ ATMAK, BAZEN DA HAYATA BAŞKA GÖZLERLE BAKMAKTIR. GÖRÜNEN GERÇEKLİĞİN ÖTESİNE GEÇİP HAYAL KURMAKTIR OKUMAK.
OKUMAK GÖRDÜĞÜNÜ DEĞİŞTİREBİLMEKTİR. KİMİ ZAMAN İNŞA ETMEK, ÜST ÜSTE KOYMAK, BAZEN YIKMAK, YOK ETMEKTİR. OKUMAK GİDİLECEK YOLU GÖRMEKTİR. KİMİ ZAMANSA TERSİNE GİTMEKTİR, YENİ YOLLAR AÇMAKTIR. OKUMAK GELECEĞİ GÖRMEKTİR, VAR ETMEKTİR. OKUMAK KARANLIĞI AYDINLIĞA ÇEVİRMEKTİR, IŞIĞIN TA KENDİSİDİR OKUMAK…”(Cumhuriyet Gazetesi- kitap eki)
Evet öğretmenim, okumak,çağı yakalamaktır…Okumak hava gibi, su gibi, ekmek gibi açlığı gidermektir..Okumak yaşamaktır. okumak, bebeğin anne sütüyle beslenmesi gibidir; büyümek gelişmek çoğalmaktır…
Okumak devrime açılan kapı,aydınlığa çıkan yoldur…Toprağa atılan bir tohumdur okumak;çimlenmek,toprağı yararak aydınlığa ulaşmak, güneşle buluşmaktır…Fidan olup büyümek,çiçek açmak meyveye durmaktır okumak…
Sömürüye, kulluğa, köleliğe karşı olmaktır..Bağnazlığa, gericiliğe, faşizme geçit vermemektir okumak…Devrimleri savunmak yaşatmaktır… okumak, haksız savaşlara,insan katline, soykırımlara, ırkçılığa karşı olmaktır… İnsanca yaşamaktır…Dostluğun,kardeşliğin, sevginin var olduğu dünyayı kurmaktır okumak… Okumak,yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreklerine sevgiyi aşılamaktır,onlarla büyüsün dünyayı sarsın diye…
Başımıza inen bir yumruk darbesiyle kış uykusundan uyanmak,canlanmak ayağa kalkmaktır okumak…İçinde bulunduğumuz dünyayı tanımak ve değiştirmektir…Okumak başka yaşamların, insanların, fikirlerin dünyasına yapılan bir yolculuktur… Savaşsız sömürüsüz insanca yaşanabilir bir dünya yaratmaktır…Körü körüne hiçbir kavramın kölesi olmamaktır..Okumak, insanı geliştiren, yücelten,insanı insan yapan bir çabadır.
Nazım’ın dediği gibi; Okumak yaşamaktır bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi hep beraber kardeşçesine…
İnsanı insan yapan öğretmenlik mesleğinin baş aktörleri olan sevgili öğretmenlerim sözlerim sizedir:
Kutsal mesleğini, okuma alışkanlığını, kazanımlarını, felsefesini önce kendinde sonra öğrencilerinde içselleştirerek sürdüren öğretmenlere ne mutlu…
Atatürk’ten sonra eğitim sistemimizi; kitap okumayan, sorgulamayan,biat eden, sorumluluk almayan, paylaşmayı sevmeyen çıkarcı, kişiliğini bulamamış bireyler yetiştiren kurumlara dönüştürenlere,Atatürk’ün önderliğinde başlatılan eğitim devrimlerinin bir ürünü olan, insanı insan yapan gerçek eğitimci öğretmenleri yetiştiren,aydınlanmacılığın okulu olan Köy Enstitülerini yıkarak,eğitim sistemini sömürü aracı haline getirenlere,sistemi rantçı dershane sektörlerine peşkeş çekenlere, bu sistemin giderek yozlaşmasına, gericileşmesine göz yumanlara, katkıda bulunan eğitim yöneticilerine ve bu kötü gidişe seyirci kalan öğretmenlere yuhlar olsun…
Ve bir emekli eğitim müfettişi olarak eğitim müfettişlerine de sitemim var:Çağ dışı kalmış bu eğitim sisteminin yıllarca sürmesinde payı olan, okul denetimlerini; hala kara kaplı defterlerin sayfalarında,yıllanmış dosyaların arşivlerine indirgeyen,sınıfta öğrencilerin davranışsal kazanımlarına değil, ezberciliğe dayanan sınav merkezli, öğrencilerin bilgi hamallığını ölçmeye çalışan çağ dışı kalmış,teftiş sistemine dört elle sarılan eğitim müfettişlerine sesleniyorum…Sizler yıllarca rehberlik-denetim için girdiğiniz sınıflarda,sınıf öğretmenlerini,Türkçe öğretmenlerini çocuğa kitap okuma alışkanlığı verip vermediği ile değerlendirmediniz…Hatta sınıf öğretmenlerinin,Türkçe branş öğretmenlerinin arada bir Türkçe derslerinde uyguladıkları kitap okuma saatlerini “müfredat programında yoktur” diye (öğretmenlere baskıcı davranarak) yıllarca yasaklamaya çalıştınız… Çünkü sistem öyle istiyordu… Kitap okumayan nesiller yetiştiren bu kokuşmuş eğitim düzeninin sürdürülmesine çağdışı denetimlerinizle payanda oldunuz..Katkıda bulundunuz…Dört elle korumaya çalıştınız…Ve hala okul denetimlerini demokratik olmayan gerici anlayışla sürdüren müfettişlere de yuhlar olsun…
Öğretmen merkezli, program merkezli, ezberci–eleyici sınav ve dershane merkezli bu eğitim sisteminin kalkması,yeniden yapılanması doğrultusunda yıllarca emek harcayan eğitim müfettişlerini kutluyorum, onlara değil sözüm…
İşte eğitimde bu kötü gidiş,gericilerin,sömürücülerin,rantçıların özlediği sistemi yarattı…Bu sistemde yetişen bireyler,artık kitap okumayan nesilleri oluşturdu…Kitap okuyan 68’in,78’in kuşakları faşist cunta darbeleriyle hapishanelere zindanlara tıkıldı..işkencelerde, darağaçlarında katledildi…Ve cuntacıların kurdukları gerici sömürücü düzen,giderek artık okumayan gerici, yobaz, biat eden, cemaatçi,tarikatçı yeni neslini yarattı…
”Ülkede tarikat, cemaat, aşiret baskısı, yabancı işbirlikçiliği sürdüğü sürece vatandaşlık bilinci, vatandaşlık sorumluluğu gelişemez. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, ekonomik, toplumsal kalkınma sözde kalır. Korkarım ülkenin bağımsızlığı, bütünlüğü bile tehlikeye girer.( Öztin AKGUÇ-Cumhuriyet)
Ülkemizde, ABD ve AB’nin destekleriyle cuntacıların işbaşına getirdiği Demirel-Özal-Erbakan-Erdoğan hükümetleri saltanatlarını, anti demokratik yönetimlerini, diktalarını yarım asrı aşkın sürdürebilmişlerdir… İşte gerici eğitim düzeninin yarattığı okumayan,sorgulamayan yurttaş olabilme bilinci gelişmemiş toplumumuzun seçtiği gerici iktidarlar…
Neden hep böyle gidiyor? Çünkü okumayan toplum bilinçli seçim yapamaz…Çünkü okumayan toplumda vatandaşlık bilinci gelişmemiştir.…Çabuk aldatılır,onu aldatmak kolaydır…Yoksulluğunu kaderi olarak kabullenir…Körü körüne inançlara sahiptir..Dini İnançları da yönetenlerin vesayeti,baskısı altındadır,özgür değildir, siyasete alet edilmiştir…İşte son “referandum oylaması” en canlı örneği.
Bakın oylamayla ilgili Oktay Ekinci,Cumhuriyet gazetesinde “Okuyan İller Hayır Dedi” başlıklı araştırma yazısında ne diyor: Anayasa değişikliğiyle ilgili halkoylamasında "hayır" çıkan ille-rin çoğunlukla "sahil"lerde ol¬malarının dışımda önemli bir özel¬likleri daha var. Hemen tümü ül-kedeki en "okuyan" iller olduğu gibi, yine büyük çoğunluğu "kal¬kınmışlık sıralamasında" üst dü¬zeyleri paylaşıyorlar...Buna karşılık "evet" oylarının çoğunlukta olduğu illerin önemli bir kesimindeyse eğitim durumu ül¬kenin en gerisindeki göstergeleri verirken kalkınmışlık sıralama¬sında da altlarda yer alıyorlar…”
Evet,okumayan bir toplum olduğumuz için,halkımız dinini de kendisi okuyarak öğrenememiştir.Cahil din adamlarının dediklerine,hurafelere (bir çoğu Kuran’da olmayanlara)hiç sorgulamadan hemen inanıverirler…Dini siyasete alet eden egemen güçler tarafından ”Allah’la aldatılmışlardır”…Sorgulamadıkları için; yoksulluğu, doğal felaketlerdeki yıkımları, maden ocaklarında göçük altında kalarak sık sık onlarca, yüzlerce, binlerce kurban verişlerini kaderciliğe bağlarlar…
Cemaatçilerin,tarikatçıların açtığı kuran kurslarında beyinleri yıkanan küçük kız çocuklarına, saçlarının bir telinin dahi görülmesinin büyük günahlardan sayıldığı, kapanmanın, türbanın, peçenin, kara çarşafla örtünmenin Allah’ın emri olduğu,yerine getirilmesinin farz olduğu,yerine getirmeyen kadınların cehennem azabıyla cayır cayır yanacağı korkusu küçük kız çocuklarına, cahil imamlarca sürekli telkin edilerek beyinleri yıkanmakta,kadercilik küçük yaşlarda çocuklara sürekli şırınga edilmektedir…İşte canlı iki örnek:
Konya’da can güvenliği olmayan kaçak bir kuran kursu binasının çökmesiyle onlarca kız çocuğu enkaz altında kalarak can vermiştir…Ama aileleri bu katliam gibi acı olayı “çocuğumun kaderi” deyip sorgulamaz…Çünkü ölen çocukların aileleri de her türlü şerrin Allahtan geldiği kaderciliğini körü körüne kabullenir…Can güvenliği için kullanılmasının tehlikeli olduğu raporu bile olan bu kaçak binada kuran kursu açılmasına izin veren sorumlularını sorgulamaz bile…Sorgulamaz çünkü, dini siyasete alet eden hükümetler bile saltanatlarını sürdürmek için,kaderciliği okumayan topluma aşılamışlardır…Düzenin başbakanı bile ülkemizde çözüm bekleyen sorunların çözümü için, “bilim adamlarına değil, gidin ulemalara sorun diyebilmiştir…Ülkemizde her yıl denetimi yapılmayan yeterli yaşamsal tedbirleri alınmayan maden ocaklarında göçük altında kalarak can veren onlarca yoksul emekçi işçilerin kaderi mi bunlar…Son Zonguldak’ta maden ocağı göçüğünde can verenler için hükümetin sorumlu bakanı; bakın utanmadan neler diyor:“onların tercihleri,kaderleri öyledir…“güzel öldüler” demiştir…
Depremlerde yine enkaz altında kalanlar hep yoksullardır…Çünkü oturdukları evler ya gecekondudur,ya da, kaçak yapılmış,denetimsiz, depremlere,sellere dayanıksız çürük binalardır…Kaçak yapılanmalara gerici iktidarların gerici yerel yöneticileri oy alma uğruna,ya da rüşvet alarak göz yummuşlardır.Sel olaylarında, heyelanlarda da evlerini,eşyalarını,canlarını sele verenler de yoksul olanlardır…Hiç duydunuz mu zenginlerin depremlerde, sellerde, göçüklerde, heyelanlarda can verdiklerini…Hiç duydunuz mu,doğuda askerlik yapan Başbakan, bakan, hatta milletvekili çocukları olduğunu,silahlı teröre şehit verdiklerini…Ben duymadım…Ya siz…Hiç duydunuz mu “İETT”de bir memur bir işçi gibi çalışıp,hafta sonlarında Kasımpaşa’da top peşinde koştururken; birden bire büyük şehir belediye başkanlığı,sonra da başbakanlığı döneminde( halkı aç ve sefil iken )kendisi “mülki milyarder” olan,”dünyanın en zengin on başbakanından biri ünvanını kazanan bir başbakanı?Dokunmazlık zırhına bürünen,bu nedenle soruşturma dosyaları boyunu geçen, can güvenliğini daha da emniyete almak için, koruyucusu ABD’den kurşun geçirmez tirilyonluk oto çipleri alan bir başbakan hangi demokratik AB ülkelerinde var? Ben duymadım, ya siz…Pardon onun en büyük destekçisi ADB başkanında da var…Zaten bizimki,yoksul ve kitap okumayan cahil halkı dini de alet edip kandırarak, yasa dışı tüm yöntemleri de uygulayarak referandum oylamasında kendi AKP anayasalarına evet oyu onayını alır almaz daha ilk söylemlerinde, “başkanlık sistemi”ni dile getirerek, padişahlığını,kırallığını ilan etmeyi amaçlamıyor mu?
Halkı aç ve sefil iken,milyonlarca işsiz varken,milyonlarca üniversite mezunu diplomalı genç sokaklarda işsiz dolaşırken,300 bine yakın öğretmen adayı mesleklerine yıllarca atanamazken,başbakan ve ekibi yandaş medya ve onlarca iş adamını da ekibine katarak devlet kasasından her seferinde yüzlerce bin liralık yollukları ceplerine indirerek dünya ülkelerini sekiz yıldır dolaşmıyorlar mı? Böyle bir başbakan ve böyle bir ekip hangi demokratik ülkede var? Soruyorum bilen varsa söylesin…Dini siyasi iktidarlarının bir aracı gibi kullanan, yoksul halkını “Allah’la aldatan”, halkın yoksulluğunu bile her seçimde siyasete alet edip oy avcılığına soyunan,ev ev kömür torbaları,gıda kolileri(pirinç,makarna,bulgur…vb. )dağıtan, ellerine 50-100L. tutuşturan, suyu ve elektriği olmayan köylere yandaş valileriyle, kaymakamlarıyla beyaz eşya dağıttıran,(devletin valisine,kaymakamına “onları ben atadım”benim valim,benim kaymakamım diyebilen), hemen hemen her ilde on binlerce kişilik iftar çadırları kurdurtan,yemek masalarını Anayasa referandumu,pardon AKP anayasası referandumu için evet oyu yazılı afişlerle donatan, (Referandum öncesine gelen ramazan ayını kirli siyasetlerine alet edebilen)ibadet yerleri camileri bile siyasi propaganda merkezleri haline getiren bir başbakan hangi demokratik ülkede var? Soruyorum bilen varsa söylesin…
Düşüncesinden,yazılarından,kitaplarından dolayı,onlarca gazetecinin,yazarın,bilim adamının Ergenekoncu adı altında Silivri cezaevine tıkıldığı,hükümetin özel tayin ettiği yargıçlarca üç yılı aşkın cezaevinde özgürlüklerinin kısıtlandığı ve başbakanın ortaya çıkarak ben bu “Ergenekoncuların savcısıyım” deme cesaretini gösterdiği…
Yine yandaş basın yandaş yazar olması için gazetelere aşırı baskılar yapıldığı, özellikle başbakanın “bir taraf olmayan bertaraf olur” dediği baskıcı anlayışının medya patronlarına yaydığı korkunun sonuçları olarak; yandaş yazar olmayı kabul etmeyen Emin Çölaşan,Bekir Coşkun, Mine Kırıkkanat gibi halka mal olmuş,gazete köşe yazarlarının köşelerinden kovulduğu bir ülkede yaşıyoruz…Soruyorum size bu olaylar başka hangi demokratik ülkede var?
Bu başbakana, ekibine ve yandaş cumhurbaşkanına “yürü kulum…Kim tutar seni?” diyen güç(maddi- manevi-politik güç), nasıl bir güç acaba… Yoksa bu güçler dini siyasete alet eden “yandaş” orta doğudan, “yandaş” okyanus ötesinden olmasın… Acaba yoksul halkımızın bu da mı kaderi? Araştırmaya değer…
Oku da bilinçlen, bilinçlendikçe de gör bu gerçekleri ey halkım…Şu ya da bu nedenlerden dolayı sen okuyamamış, okutulamamışsan, hiç olmazsa çocuklarının, torunlarının mutlu geleceği için onları okut..Onları kitap okuyan bireyler olarak öyle yetiştir ki, yarınlarımızın aydınlık toplumu; okuyan,sorgulayan,paylaşan,sorumluluk duyan, vatandaş olabilme bilinci gelişmiş bireylerden oluşsun…
Öğretmenim mesleğini, sürekli daha çok okuyarak, sürekli daha çok öğrenerek,sürekli daha çok paylaşarak,sürekli daha çok sorgulayarak ve sürekli daha çok uygulayarak sürdürmelisin…Bu değerleri önce kendinde sonra öğrencilerinde içselleştirmelisin…Bu yetmez, sende ve öğrencilerinde içselleştirdiğin bu bilinci,okuluna,veline ve çevrene de aktarmalısın… Unutmayın ki,kitap okuma alışkanlığı kazanmış bilinçli bir veli; çocuğunun da okulda bu alışkanlığı almasını, çocuğunu okutacak öğretmenlerinin de okuma alışkanlığı kazanmış eğitimciler olmasını önemser…Bu konularda vatandaşa duyarlı olma bilincini de sen aşılayacaksın öğretmenim…
Bu koşu, çağdaş uygarlık yarışıdır öğretmenim…Atatürk’ümüzün de belirttiği gibi:Kaybedecek zamanımız yok… Artık, daha kısa zamanda daha büyük işler yapmak zorundasın…Bu yarışı yürüyerek, dinlenerek değil, koşarak,dinlenmeden sürdürmelisin…Yoksa bu yürüyüşle nasıl yetişiriz uygar toplumlara…
Öğretmenim,mesleğinde sürekli kendini yenilemen,sürekli gelişmen,”mesleki yeterliğini” kazanman için sana Plotinos’un şu deyişi rehberlik yapsın, ışık tutsun:
“Kendi kendine dön ve kendini seyret…Kendini yeterince güzel bulmazsan heykelini daha yetkin hale getirmek için oradan buradan yontan heykeltıraş gibi sen de işe yaramayan taraflarını yont.Karanlığı temizle ve aydınlat... Erdemin parıltısı sende doğuncaya kadar kendi büstünü yontmaya devam et”…Başarı dileklerimle…
Habip YILMAZ-Emk.Eğit.Müfettişi-İzmir
YORUMLAR
Bu yazıdan önce.TARAF.Faydacılık.Objektif olabilmek.Nasıl olur'u yazmak gerekirmiş.Hakikaten yazarken tüm düzenin geçmişine okumuş bir edanız var.Eminim enine uzununa eğitim alanında görgü deneyim ve bilgi sahibisiniz.Kalem bu kadar keskin olamazdı yoksa.
Neden okumalı? Bunu; Kim, ne'yi,neden,şeklinde yeniden ele almak belkide sıfırdan başlamak lazım anlatmaya hazır tecrübe edinmişkin Bir hayatın bütününü..Ellerinize sağlık.