BİR MASAL ÜLKESİ
BİR MASAL ÜLKESİ
Herkesin iyi ve güzel olduğu bir ülke var imiş.Burada yaşayan insanlar hayatlarından çok memnun imişler.Yağmur yağdığında içlerine dek çekerlermiş toprak kokusunu.Hele gökkuşağı oluştu mu semada sormayın keyiflerini.Altından geçmek şerefine nail olmak için hemen hemen tüm çocuklar hayranlık dolu nazarlarla gözlerinin önünde cereyan eden bu doğa harikasına doğru koşarlarmış.İnsanlar tabiat ve tabiatın güzellikleri ile sarmaş dolaş olmanın getirmiş olduğu esenlikle mesut bir hayat sürerlermiş bu ülkede.Çiçeklerin bin bir renklisi ve kokulusu açtığı vakit zirve yaparmış saadet.Çoluğundan çocuğuna ,çocuğundan en yaşlısına değin herkes korurmuş yaşadığı mekanı.Yerde bir tane dahi çöp bulamazmış insanlar.Sanısınız ki yeryüzü her gün burada temizlenirmiş sihirli bir el tarafından.Yalınayak dolaşan insanlar toprak anayı incitmezmiş böylece.Saygı gösterdikleri toprak ana da onlara vakti geldi mi en tatlı yemişlerini sunarmış eli açık bir şekilde.Dünyanın en zengin mutfağı olurmuş böylece bu sofra.Ne istersen,neyi arzularsan; ‘Açıl susam açıl !’ tarzı bir masal havası içinde önlerine sunulurmuş toprak ana tarafından insanların.
Emek külfet istermiş.Bunun bilincinde olarak çalışırlarmış ve neticesini mutlaka ama mutlaka görürlermiş.Onlar etraflarına gösterdikleri saygının karşılığını fazlasıyla aldıklarına inanırlar ve bunları kendilerine hediye eden yüce yaratıcıya şükrederlermiş her sabah.Her verilen nimetin mutlaka yaptıkları,çabaladıkları bir işin neticesi olduğunu bilirlermiş.Boşa hiçbir şey beklemezlermiş.Tembellik diye bir kelime yok imiş.Kendi aralarında zenginlik denen farklılık yok imiş.Bütün insanlar eşitmiş ve bu eşitlik akıl almaz bir şekilde sağlam temellere dayanıyormuş.Birisinin mutsuzluğu bütün ülke halkının mutsuzluğu imiş.Sanırsınız ki ülkede yas var.Problem, dert giderildi mi bütün yüzler gülmeye başlar ve hayat kaldığı yerden devam edermiş.
Betonarme binalar yokmuş orada,taştan duvarlar sarmazmış evlerin önünü.Evleri tamamen ahşaptan imiş. Ahşaba verilen desenli şekillerden çıkarılırmış evler ki iki kattan fazlasına lüzum yok imiş.İnsanların betonarme binaların hapse benzeyen dairelerinde kendilerini şehir hayatı moduna entegre ve feda ettikleri bir çağda onlar bu dünyada kendilerine sunulmuş olan hayatı tüm doğallığı ve yaşanılırlığı ile iliklerine dek hissederek ve tadarak son derece mutlu bir şekilde yaşarlarmış.Asıl zenginliğin; aslında tertemiz bir havayı iliklerimize dek teneffüs etmek olduğunu, yemyeşil bir bahçede gözlerimize yansıyan güzellik olduğunu, bir kuş cıvıltısı nağmesinde kulağımıza geldiğini,bir rüzgar esintisinde tenimize değdiğini buradaki insanlar fark etmiş.Ve bu farklılığı yaşayarak hayatlarına bir tutam soluk, bir tutam renk, bir tutam huzur ve doğa katarak yaşamışlar.
Asbestli borulardan akıp gitmiyormuş suları insanların boğazına.Her türlü hastalığa davetiye çıkaran su depoları da yok imiş.Suları berrak mı berrak,temiz mi temizmiş.İnsanlar kovalarca suyu alıp içerlermiş derelerden.Çünkü dağdan kopup gelen bu su saf imiş.Soğuk imiş.İnsanları ferahlatan bir iksir imiş.Bu suların beslediği sarmaşıklar evlerin etrafını salkım söğütler ile beraber kol kola yeşilden bir çite çevirir,arasına da saça takılan bir çiçek gibi rengarenk çiçekler süsler imiş.Her evin çevresi yeşilden bir halı ile sarılmış olup,bu halının üzerinde memleketin en kokulu ve renkli çiçekleri desen olarak yerlerini alırken, insanın ruhunu dinlendiren masmavi bir gökyüzünün altında bu göze hoş gelen,gönlü cezbeden,aklı baştan zayi eyleyen güzellikler; yüce peyzaj mimarının bakış açısını yansıtan bir cennete teşbih edilse sanırım kelimeler yetebilir.
Çöp diye bir problemleri yok imiş.Çöplerin oluşturduğu yalancı dağlar ve bu yalancı dağların yaymış olduğu ağır kokular yok imiş.Evlerin pencerelerinden sokaklarına çöpler pat diye atılmıyormuş.Hayvanları çöp kovalarının içine başlarını koyup çöplenmiyorlarmış.Çerden çöpten uzak bir hayat düşünebiliyor musunuz,işte bu insanlar bunu sağlamışlar.
Ve insanları..O kadar güzel imişler ki görenlerin nutku tutulurmuş.Kızları alımlı mı alımlı ,bakımlı mı bakımlı imiş.Saçları ipekten bile yumuşak,gözleri kömürden bile siyah imiş.Yanaklarında her daim var olan gamzeler ve dudaklarının üstünde güzelliklerine atılan birer imza gibi bir ben durur imiş.Boyları bahçelerini süsleyen servilerden daha ince ve daha narin imiş.Dokunsanız kırılacak gibi imişler.Gülşen de her daim eğlenir ve birbirlerine okudukları kitaplar ile ilgili bilgi verirlermiş.Okudukları şiirler, birbirlerine söyledikleri şarkılar kulakları mest eden melodiler imiş.Şiir burada yeniden doğmuştur desek yalan konuşmuş sayılmayız.Hiç değilse kısır partileri,gün paraları gibi abesle iştigal edip boğaza ve maddiyata önem vermemişler.Çocuklarına zaman ayırıp onları en yüksek terbiye ve nezaketle büyütürler imiş.’En büyük öğretmen annedir.’ Sözü asıl öğretmenlerin işini bu ülkede çok kolaylaştırır ve bu sözün ne kadar doğru olduğunu ispat edermiş.Memleketin okullarında her gün bir şiddet olayı vuku bulurken bugün aslında aile yapısının ne kadar mühim olduğunun ve okumuş kızların yarının anneleri olarak daha sağlıklı ve eğitimli çocuklar yetiştireceği hususunun altını çizmek gereklidir.Bugün aile dediğimiz huzurlu ve mutlu yuva dağılmak üzeredir ki sonucu da problemli çocuklardır.Bunu lamı cimi yoktur.
Erkekler de en az kadınlar kadar güzellik açısında var imiş.İnce bir boy,saçlar jölenin yapmacık ve suni parıltısına inat son derce doğal ve canlı,güçlü kollar ve bilekler,iri siyah gözler,bembeyaz dişler.Sigara isinin sarartmış olduğu yurdum erkeklerinin dişlerine acır ve sararan dişlerin aslında sararan beyinler olduğunu da ifade edebilirim.Her daim çalışan ve ekmeğini taştan çıkaran bu erkekler boş vakitlerini; eşlerine çocuklarına ayırırlar imiş. Çocukların sevgilerini her daim dile getirir, onlara güvendiğini belirtirmişler.Onlarsız hiçbir şey yapmazlar imiş.Kendi kişisel eğitimleri bir ömür boyu sürermiş.Her sokakta kütüphane var imiş.En gencinden en yaşlısına herkes kütüphaneye uğrar, kitap alır ve okurlarmış.Okuyan insanların olgunluğa günlük konuşmalarından siyasetlerine değin her şeye sirayet edermiş.Son derece nezih bir üslup, insanları kaybetmeye değil kazanmaya yönelik bir siyaset.Herkes her istediğini uygun bir dille ifade edebilirmiş.Herkes birbirinin inancına son derece saygı gösterir,gerekirse karşısında olduğu bir fikri o fikrin mensupları rahatça savunabilmeleri için her şeyi yaparlarmış.Demokrasi sözde değil özde imiş.İnsan hakları anayasalarının özü imiş.Bir insan bin insan demekmiş.Bir insan her şey demekmiş.
Dilleri sanırsınız ki bülbül şakıması,sanırsınız ki bir aşığın ilanı aşk etmesi gibi insanın kulağına hoş gelen seslerden teşekkül etmiş idi.Ve dillerine karşı son derce saygılı,sahip çıkıcı imişler.Annelerinin ak sütüymüş dil onlara göre.Bir suyun üzerindeki köpükmüş.Ve tarihmiş, kültürlerinin eli koluymuş dil.Yabancı dillere özenmezler imiş.Önce kendi dilleri gelirmiş. Çocuklarına en güzel isimleri takarlar ve en güzel şekilde hitap ederlermiş. Ulanlı, haylı huylu nidaları yok imiş. İşyerlerine dillerine uygun isimler takarlar imiş. Öyle herkesi yazar ,çizer ve sunucu yapmazlar imiş. Sıkı bir eğitimden geçerek gelirmiş insanlar ön plana.
Kavga gürültü yok imiş. İnsanların paylaşamadıkları şeyler için oturup birbirlerini dinlerlermiş. En medeni şekilde, iki tarafta fedakarlık yaparak o masadan sorunu çözerek kalkarlar imiş.Küfür kesinlikle onların dilinde mevcut değilmiş. İnsanlar uluorta rahatça konuşabiliyorlarmış.
Bir masal ülkesini anlatmaya çalıştık.
Dünyada var mı acep? Diye bir mütala edin.Savaşın,ölümün,sömürünün olmadığı,ucuz can pazarlarının yaşanmadığı bir ülke.
Apartmanın beşinci katında ilçeyi seyrediyorum. Dışarıda gelen motor sesleri ve çocukların birbirlerine ettikleri küfür eşliğinde,tozu toprağa katıp giden bir taksinin egzozundan çıkan simsiyah dumana bakıp,çöpten gelen kokulardan uzaklaşarak,musluktan gelen klorlu sudan içtikleri çay ile okey oynayan karşıda penceresi gözüken kahvehanenin dumanlı havasına dalıyor gözlerim.İçeride patırtı sesleri yine bir kavga cereyan ediyor herhalde.Erkek milletiz ya ondan.Kimse bize yan bakamaz ,eleştiremez.O kadar.Yanlış yapamaz kimse ,ne haddine?
Çocuklarına ve eşlerine ayırması gereken zamanları sırf stres atmak diye oyuna adayan ilçem insanlarına bakıyorum.Neden gençler problemli olmasın? Neden ilçem kötü olmasın? llçe kütüphanesinde ki üye sayısını merak ediyorum. Alınıp okunan kitap sayısını merak ediyorum. Gazete bayiindeki satılan gazete ve dergi sayısını merak ediyorum. İlçedeki kitapçılarda satılan kitap sayısını merak ediyorum. Bir de ilçede satılan sigara paketi sayısını merak ediyorum.
Ve çirkin bir prens bizi öper günün birinde.Onun güzelleştiği noktada biz çirkinleşiriz.
İçimizdeki irini,apseyi akıttığımız zaman dışarı..
Kustuğumuz zaman bizi zehirleyen kavramları..
Çocuklarımızı sevdiğimiz zaman..
Eşimize değer verdiğimiz zaman..
Çöp atmadığımızda penceremizden dışarı..
Küfür etmediğimizde ağız dolusu..
Kavga etmediğimizde öfke dolu.
Yere tükürmediğimizde balgam dolusu...
Fide diktiğimizde ,çiçek yetiştirdiğimizde..
Eğitime önem verdiğimizde..
İşte o zaman masal ülkesi gerçek ülke olur ilçem için