- 540 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tarla
I
Kedinin çektiği kara saban aniden bir sesin tümseğine takıldı. Kedinin kuyruğunda titreşip Bayan T’nin bedeninde yankılanan bir uçuruma dönüşüp öylece kayboldu. Bayan T biraz daha zorlayınca, ses bir karabasana dönüşüp kara sabanı soluksuz bıraktı. Kara sabanın ardında duran Bayan T kediyi özgür bırakıp toprağa baktığında pıt pıt damlayan bir ses duydu. Elini hızla karnına götürdüğündeyse tam karnının üzerinde - aynı kara sabanın toprağa denk gelen kısmındaki gibi- iki kesik gördü. Hızla eve koşan Bayan T karnındaki delikleri yara bandıyla susturduktan sonra yeniden sürdüğü toprağına döndü.
Bir düş gördüğünü düşündü ilk etapta. Ve kediyi yeniden kara sabana koşup devam etmeyi aklından geçirdi. Karnındaki yaraların sızlaması üzerine toprakta küçük bir deney yapmaya karar verdi.
Kara sabanı evin yanındaki boşluğa aldıktan sonra topraktaki tümseğin yanına geldi. İşaret parmağıyla toprakta diş izi kalmış yere hafifçe dokundu. Karnında bir karıncalanma hissetti. Daha sonra parmağındaki baskıyı hafifçe arttırdı. Karnında kısalmış bir acı duyumsadı. Baskının şiddetini biraz daha arttırınca karnındaki yaranın kanadığını fark etti.
İşte o an karnıyla bu toprak arasında bir bağ olduğunu düşünmeye başladı. Belki bu toprak doğumda ölen, hiç göremediği annesinin ulaşma gayretiydi. Belki de içine attığı onca olasılığın yaşanmasıydı. Toprağın o kısmını sürmemeye karar verdi.
II.
Günler hatta aylar sonra topraktaki tümseğin daha da büyümesi kendisinde belli bir hareket kısıtlanmasına neden oldu. Mesela eğilemiyordu. Veya ağır bir şey taşıyamıyordu. Yıllardır üzerine bastığı toprak kendisinden öç alıyordu adeta. Sanki birileri etrafını çitlerle çevrelemişti de hareketleri kısıtlanmıştı. Öyle ki düşüncesizce yapılan bir hareket kendisine büyük bir acı olarak dönüyordu. Kendi evinin bulunduğu alana baktı Bayan T. Etrafı çitlerle örülüydü. O an kendi bedeninin de bu tel örgülerle kıstırıldığını düşündü. Biri karnını kendi himayesine almıştı da ayaklarını ona bırakmıştı sanki. Veya kolları artık başka birinin uzuvları olmuştu.
Düşlerinde bile bunu yaşıyordu. Bir gece rüyasında kendini hayli uzunca iki yamaç üzerinde gerili halde buldu. Altı silme boşluktu. Ve kendisi yeryüzü olmuştu. Evet, yerin de bir yüzü vardı. Kollarında dirseklerine kadar insanlar vardı. Ve o insanlar ellerine aldıkları kazıklar ve tel örgülerle kendi alanlarını belirliyorlardı. Dirseklerden omuzlara kadar olan yerdeyse başka insanlar vardı. Tüm bedeni parsellenmişti. Kollarında bulunan insanlar ellerine aldıkları oraklarla kolundaki kılları toplayıp çuvallara dolduruyorlardı. Ve daha sonra kolunu sürüp yeniden kıl tohumları ekiyorlardı. Gözlerinin çevresinde bulunan insanlarsa gözünün altına açtıkları kanallarla gözyaşlarını bir yerde toplayıp bedeninin diğer kısmındaki insanlara ücret karşılığı satıyorlardı.
Uyandığında tırnaklarını kollarına geçirdiği için kanadığını gördü. Pencerenin önüne gelip tarlasına baktı bir süre. Daha sonra yatağına yeniden uzanıp uyumaya devam etti.
III
Aradan geçen onca ayın ardından bir gece Bayan T karnında derin bir sancı hissetti. Sanki karnının içinde kıpırdanan bir şey dışarı çıkmak için onunla acı dilinde konuşuyordu. Acı diliyse tiz bir tonda konuşulduğundan Bayan T sağırlaşıp duymamaya başlıyordu. Yardım istemek için evden çıktığında gözü o anda topraktaki tümseğe takıldı. Çünkü tümseğin tam üzerinde bir baş, çığlıklarla ağlayıp dışarı çıkmaya çalışıyordu.
Bu sahne karşısında yerine çivilenen Bayan T, bir süre sonra - dünyanın dönüşünün de etkisiyle olacak- yere yığıldı. Ve topraktan filizlenen kollar ve bacakların çığlıklarla uyum içindeki hareketlerini izlemeye başladı. Bu bir bebekti…
Sırtı yoktu bebeğin. Çünkü sırt kısmından tamamen toprağa bağlıydı. Bebek sırttan bağlı olduğu topraktan kendini öne doğru atacak oldu. O an sırtındaki derisi gerinip dahada büyük bir acıya yol açtı. Çığlıklarla ağlayan bebeğin başucuna gelen Bayan T, kendisine doğru uzanan minik ellerin masumiyetiyle yavaşça yere doğru eğilip bebeğe dokundu. Bayan T’nin parmağını kapan bebek yavaşça emmeye başladı. O an ne yapacağını anlayan Bayan T göğsünü açıp bebeğin gözyaşını seslendiren dudaklarına yerleştirdi. Bebek emmeye başladığı an sustu…
Bebek toprak huzur içinde emerken Bayan T’nin aklına bir şey geldi; ya diğer köylüler çocuğu görürlerse? Cidden ne diyecekti onlara? Gayrı meşru bir çocuğun izahı da olamazdı. Kollarının arasında uykuya yuvarlanan bebeğe bakarken öldürmeyi düşündü. Sonuçta kimse görmemişti. Ama kendisi görmüştü. Daha da önemlisi toprak görmüştü. Buraya küçük bir kulübe yapabilirdi. Soranlaraysa bir şeyler uyduracaktı artık.
IV
Bayan T artık bir anneydi. Yıllardır özlemini duyduğu bu hissi artık doyasıya yaşayabilirdi. Bebeğinin emekleyemeyeceğini veya okuldan koşarak gelemeyeceğini biliyordu. Ama o çocuğun yapamadıkları veya yapmasına olanak tanınmayanlar onun eksikliği olarak tanımlanamazdı. Hatta çocuğunun arkadaşları da olmayacaktı. Bu da kendisine bir anne olmak kadar biraz da arkadaş olmayı öğretecekti.
Bebek büyüdükçe toprakta kapladığı yer de artıyordu. İlk başta yaklaşık bir adımlık bir alanı kaplarken artık kapladığı alan metre kare ile ölçülebiliyordu. Bu anlamda Bayan T’yi en çok korkutan ya çocuğu fazla uzun olur da yan komşusunun tarlasına taşarsa? Elde bir birikmişi de yoktu ki o alanı alsın.
Zaman çoğu insanın korkusunun putudur. Tapınmak için herhangi bir anına bakmak yeterliydi. Bayan T de çocuğu gibi artık yalnızlaşmaya başlamıştı. Önceden sıklıkla ziyaret ettiği bitişikteki komşularına bile uğramıyordu. Ve bu durumda köyde bir merakın, söylentinin yayılmasına neden olmuştu; evde birini saklıyor! Ve eğer böylesine uzaklaştıysa kesin bu kişi bir kaçaktı. Bebeğin sesini duyan birkaç kişiyse Bayan T’nin bir kaçağı saklamadığını, aksine gayrı meşru bir çocuğu saklayıp kendini kaçak durumuna soktuğuna inanıyorlardı.
V
İyice büyüyüp bir yetişkin olan Toprak, annesinin korktuğu gibi komşuların sahasına geçmemişti belki ama annesi yaşam tarlasının sınırını çok aşmış ölümün toprağına girmişti. Aynı doğumundaki gibi bir gece yarısı tüm köylü Bayan T’nin evinin önünde belirdi. Artık Azrail ile arasındaki sınır kalkmıştı.
Evin etrafını saran köylü Bayan T’yi evinden saçlarından tutup tarlanın ortasına getirdiler. Ellerindekilerle, ellerinde bir şey olmayanlarsa yumruk ve tekmeleriyle küfürler içinde yere serdiler Bayan T’yi. Çocuk topraksa o esnada uyuduğundan toprağın altındaydı. Ne gürültüler ne de annesinin çığlıkları onu uyandıramadı. Kara sabanı kapan üç köylü yerde baygın yatan Bayan T’nin üzerinden geçip vücudunu paramparça ettiler. Herkese ibret olsun diye bir süre o şekilde toprağın üzerinde bırakmaya karar verdiler.
Paramparça vücuduyla oğlunun üzerinde yatan Bayan T’nin üzerinden öfkeli sesler, nefretin gölgesine dönüşmüş insanlar yavaş yavaş ayrılmaya başladı. Öfkesini yatıştıramamış biri yerdeki bedene bir tekme vurup tükürdü. Bir başkası da bir şeyler geveleyip öylece uzaklaştı. Kalabalığın oradan ayrılmasıyla birlikte gün ağarmaya başladı.
Sabah uyanan Toprak, tam kollarının yanında cansız yatan annesini bulduğunda çığlıkları tüm köyü kapladı. Gözyaşları içinde annesine sarılıp parçalanmış bedenini elleriyle toplamaya çalışıyordu. Ama bir türlü birleşmiyordu. Ve annesi konuşmuyordu.
Birden köşeden beliren birkaç kişinin gölgesini gördü Toprak. O an ne yapacağını şaşırdı. Orağı alıp saldırmaya çalışsa sayıları fazla olduğundan hemen öldürürlerdi kendisini. Bu yüzden annesinin daha önce tembihlediği gibi toprağın altına saklandı. Tarlaya giren dört kişi Bayan T’nin bedenini bir bezin içine sardılar. Kazma ve küreklerle tam Toprak’ın karnına darbeler indirmeye başladılar. Bağırıp çığlık atmak istedi o an ama annesi aklına geldiğinde dişlerini parçalarcasına sustu. Karnınca açılan derince çukurun tam ortasına gömdüler annesini. Artık karnı bir mezardı. Ve kendisi bir mezarın vücudu olmuştu. Artık hem annesinin biricik oğlu hem de mezarıydı…
YORUMLAR
Toprak; insanlara hem yaşam hem de ölüm döşeği ve ebedi mekanlardır. Yazarın bir toprak tümseğini kadının hamileliğine tasvir etmesi yazıyı sonradan olacaklarına bir gerilim sürecine gireceğine ve yazıyı sonuna kadar okumamıza; soluk almadan okudum. Farklı bir hikyaydi ve özgündü. Eskiden büyüklerimiz toprağı bir ana kucağına benzetiyorlardı ve canları gibi de koruyorlardı.
Benden tam puan
Saygılarımla