- 963 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DERSİM’DE SOYKIRIM
Soykırımın tanımını yapmayacağım. Bu konuda, kendisinde insanî sorumlulukları taşıyanları sadece vicdanlarının sesini dinlemeye davet ediyorum. Eğer cumhuriyet tarihini sorgulamak isteyenler varsa, mutlaka Dersimle ilgili yazılmış ne varsa okumalarını tavsiye ederim. Çünkü Dersimle ilgili katliamlar, cumhuriyet tarihine ışık tutup bazı ipuçları ele vermektedir.
Vahşet ve insan! Vahşilik veya uygarlık! İnsan ve insanlık! İyilik ve kötülük! Elhasıl her şeyin karşıtlığı bu şekilde uzayıp gider. Ama bir şey var o da, günümüzde artık insan ahlâk ve vicdanı aranır durumda olduğu gerçeğidir! İnsanlık değer ölçüsünün neye dayandığı da tartışma konusudur?
Arada 86 yıl geçti fakat kanayan yara henüz akmaya devam ediyor. Bu yaranın düzelmesi için de bir tek insan ortaya çıkıp da, bugüne kadar bu yaranın asıl kaynağının sebebini cesurca ortaya seremedi. Sadece Dersim’de soykırıma yönelik yapılan katliamlar, bugüne kadar hep sahte isyan safsatalarıyla meşru gösterildi.
1937-1938 yılında, bu vatan toprağının bir köşesinde sessizce ve gizlice bir vahşet uygulandı. Bu vahşet, sadece bir halkın derin hafızasında kayıtlıdır. Asıl tarih bundan sonra yazılacaktır.
10 Kasım 2009’da Türkiye büyük millet meclisinde Onur Öymen diye bir milletvekili, ister bilinçli, ister bilinçsiz olsun bir gerçeği konuştu ve egemen kemalist rejimin maskesini açığa vurdu. Evet tarih bugünden itibaren sayfalara bir başka yönle yazılacaktır. Ok yaydan çıktı artık!
Aslında ben, bu yazıyı yazmak için kelimeleri bulmaktan güçlük çekiyorum. Bakıyorum da, bu olayın ardından ortalık toz duman. Eskiden herkes, kemalizmi savunarak göklere çıkarıyordu. Büyük kurtarıcı olarak lanse ediyorlardı. Ama şimdi tam tersi yazılar yazılmaktadır. Bundan 45 yıl önce CHP ve kemalizmi faşist olarak nitelendirenler, zindanlarda işkencelere uğrayarak imha edildiler. Ama bugün tarih sayfaları yerle bir oldu ve ters çevrildi. Gerçekler yeni yeni gün ışığına çıkıyor. Ama....
Eskiden Dersim soykırımı kelimesi ağıza alınmazdı. Hatta Dersim ismi bile yasaktı ve halen öyledir.
Şimdi gelelim asıl konuya. Bu alanda resmî tarihin söylemleri doğrultusunda verilen tüm bilgiler hep yalan olduğu tarafımızca bilinmektedir. Bu yara, devletin meclisinde deşildi ve orda gündeme getirildi. Hatta devletçe, bu soykırım meşrulaştırıldığı halde, bu egemen zihniyet hızını almadan ikinci bir Dersim katliamı peşinde olduğunu da ilan etmiş durumdadır. O halde bu egemen sınıfın daveti kabulumuzdur. Zira bu dava yeni değil, eskiden beri var ve bu dava uluslararası hukuka da götürülecektir.
Askerî rejimin iddia ettiği gibi, bir isyan söz konusu olsa bile kelimeler kifayetsiz kalır. Aslında bu alanda, hiçbir isyan söz konusu olmadığı, devletin kendi resmî arşivlerinde belgelidir. Bu alanda uygulanan katliam, tedip ve tenkildir. Peki bu tedip ve tenkil adı altında gaz bombalarının kullanılmasına ne denilir acaba? Bir anda resmî devletin dillendirdiği isyan da düşünülse bile, ana karnında doğmayan bebeğin, kasaturanın ucuyla hamile kadının karnını parçalayıp çıkararak parça parça edilen bebeğin durumu nasıl değerlendirilir? Korkularından dağa kaçıp mağaralara sığınan kadın, çoluk ve çocukları gaz bombalarıyla imha etmek insanî midir? Hayvanlarıyla mağaralara sığınanları gaz bombasıyla imha etmek bir vahşet değil mi? Aslında bir savaş da söz konusu değil ki savaşta her şey olabilir, deyip meşrulaştırılsın. Şimdi sorarım, bu soykırımı işleyenlere nasıl bir ad verilir? Ben ad bulmaktan zorlanıyorum. Hitler de, Yahudileri diri diri fırınlarda yaktı ve açık bir şekilde herkesçe faşizm diye nitelendirildi. Peki Dersim’de genç kızlara, anne ve babasının karşısında zoraki tecavüz eden bir zihniyete ne denilir? Bu gibi vahşetler, katliamlar, sadece bir askerin veya bir kişinin sorumluluğuna mı bağalanacak? Hayır, hayır! Bu sorun, sadece kendini tanımayan bir veya birkaç vahşinin işi değil. Bu sorun ve sorumluluk, devletin en üst kademesinde yer alanların omuzlarında, sorumlulukları altında ve alınlarında kara bir leke olarak kalacaktır. Hiç kimse, bu askerî rejimin akıttığı binlerin kanlarını temizleyemez? Bu gibi hunharca katliamı meşru gösterenlere de şüphelenmek gerekir.
Devletin cumhurbaşkanı bile, yakın zamanda Dersim’e gitti. Ama cesaret edip bile devlet adına, bu alanda yapılan soykırımdan dolayı, Dersim halkından bir özür dilemeyi bile çok gördü.
Herkeste bir üstünlük kompleksi ve bir gurur meselesi söz konusudur. Halbuki mecliste dillendirilen katliamcı anonslar yerine, bu halktan özür dilemeleri gerekmez miydi? Bu devlet zihniyetinin, henüz elinde geldiğince Dersimi tamamen haritadan silmek arzusunda olduğu da bilinmektedir. Barajlar buna birer delildir.
Eğer günümüzde demokrasi ve ulusal birlik adı altında gündem değiştirip Dersim’i politik malzeme yapıp da akıtılan 60bin Dersimli mazlumların kanı üzerinde oy depolamaya çalışırlarsa çok fena yanılacaklar. Lafla pilavın pişmediğini artık ahırdaki eşek bile farkındadır. Bel sıvazlamakla eski klasik tarzlı politikalar da artık para etmez. Pratik adımlar ve uygulamalar önemlidir. Bu devletin geleneksel politikası, 86 yıl boyunca Aleviler yarayı kaşıyorlar diye diye hep bu kesim baskı altına alınarak töhmet altında tutuldu. Peki ne oldu? Dersim soykırımı hakkında kemalizme dil uzatanlar, hain ilan edilip kurşunlara ve faili meçhullere gönderildiler. Dersim katliamı, artık kemalizmin maskesini düşürmüştür. Bugün en azgın milliyetçi bile kemalizmin, Dersim hakkında uyguladığı katliamı bir soykırım olarak nitelemektedir. Bu devletin, Dersim hakkında uyguladığı kararlar arşivlerde ciltler halindedir. Bu alanda katliamı yaşayanlar veya uygulayanlar, kendi anılarında dillendirdikleridir. Bir kısmı da, bu katliamdan utanarak anılarında yer vermekten kaçınırlar. Demek ki bu alanda insanî olmayan olayların yaşandığı da bir gerçektir. Asıl karanlık gerçekler genel kurmay başkanlığının karanlık mahzenlerinde saklıdır. Bu arşivlerin imha edilmesi muhtemeli de büyüktür.
Bir halkı korkutup susturabilirler ama tarihi çarpıtamazlar. Tarih sayfaları bundan sonra yazılacak!
Dersim’in Bilinmeyen Gerçek Yüzü
(Sosyo- Antropolojik Bir Araştırma)
YORUMLAR
sosyologca
Yazınızı beğeniyle okudum.
Tunceli bu ülkedeki 81 ilin içinde en çok okuryazara sahip olmasıyla ne kadar duyarlı ve çağdaş bir gelişmeden yana olduğunun bir göstergesi… Ülke için demokrat kimlik ve Atatürk ün armağan ettiği bu Cumhuriyete duyarlı olmaları önemlidir.
Gelinen bu 21 yy da hala aydınlıklı bilgili ve kültürlü insanı öne çıkarmayıp hala mezhepsel anlamda insanı değerlendiren örümcek kafalılara söyleyecek bir laf bulamıyorum. Bu devirde hala mezheplerle tarikatlarla uğraşanları algılamıyorum. Saygın ve orijinal güzel dinimizi değerlendirdiğimde ne Mübarek Peygamberimizin (S.A.V.), nede onu temsil eden 4 halifenin
Bir mezhebi ve tarikatı yoktur. Bunlar dini çıkar ve amaçlarına uygun olarak halkı yönetmek için Emeviler ve Abbasiler döneminde ki egemen güçlerin ve işbirlikçilerinin dini kendi çıkarları adına getirdikleri farklı yorumlarla halkı yönetme şeklidir.
Bölgeyi bilen bir dosttan Munzur suyunda çıkarılan Alabalıkların yıllar öncesinden Helikopterlerle Amerikalılara sunulmak üzere götürüldüğünü dinlemiştim. Anlıyorum ki bölgenin güzelliklerinden birilerinin yararlanması için orada tüm bu anarşik olaylar süre götürülüyor.
Dilerim bölge organik konumuyla bu ülkenin gelecek kuşaklarına aktarılır.
Saygılarımla