- 5641 Okunma
- 54 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Asiye yatağında doğrulurken yanındaki adama bakıp, nefesini dinledi. ’Çok şükür Ya Rab, bugüne de sağ salim çıktı’ dedi. Sonra pencereye baktı. Her zamanki yıldızı tam karşısında parlıyordu. O yıldız pencerenin hizasına gelince, Asiye’nin kalkma vaktiydi. Tekrar dönüp kocasına baktı, yaşlı adam çok yorgun görünüyordu. Onu uyandırmaya kıyamadı. Yavaşça yatağından kalktı. Henüz sabah ezanı okunmamıştı. Abdestini alıp pencerenin yanındaki küçük divana oturarak, ezanın okunmasını beklemeye başladı. Ezan okunmasına az kalmıştı. Camın önündeki fesleğenin yapraklarını hafifçe okşayınca, mis gibi kokusu odaya yayıldı. Fesleğenin kokusunu derin derin içine çekti. Usulca yerinden kalkarak bir tas su getirip fesleğenin dibine sevgiyle döktü.
Kocası hâlâ uyuyordu. ’Başımdan eksik etme Ya Rab! Ben onsuz ne yapar, kime sığınırım ? İki kişi bir mezara giren yok ya, bari arka arkaya ölsek de, geriye kalanımız rezil olmasa’ diye günlük duasını etti.
Asiye, Abdullah’la görücü usulü ile evlenmişti. Evlendiklerinde Asiye on beş, Abdullah otuz yaşındaydı. Abdullah’ın yumuşak ve sevgi dolu kalbi, Asiye’yi tez zamanda kocasına âşık etmişti. Her yere birlikte giderler, her işi birlikte yaparlardı. Şeriat’ın hüküm sürdüğü bir ülkede yaşıyorlardı. Bu ülkedeki göreneklere göre, kadın erkeğin önünde kesinlikle yürüyemezdi. Abdullah’ın bu adetlere hiç aldırdığı yoktu. Karısı ile hep yan yana yürürdü. Hatta çok zaman elini de tutardı yürürken.
Asiye’nin Abdullah’tan yedi kızı olmuştu. Bu durum Abdullah’ın alay konusu olmasına yetip artmıştı. Abdullah kimsenin sözüne aldırmıyor, karısına iyi bir koca, kızlarına iyi bir baba olup gereken terbiyeyi vermeye çalışıyordu. Bazı çatlak sesler çıkıp, ’Abdullah, bu gidişle soyun kuruyacak, ya bu kadını boşa, ya da genç bir kuma al ki, sana oğlanlar doğursun’ diyerek Abdullah’ı kışkırtmaya, hatta daha da ileri gidip alay etmeye çalışıyorlardı; ama Abdullah kesinlikle karısına laf söyletmiyordu. ’O benim helalimdir. Onun bu işte suçu günahı yoktur. O sadece Allah’ın bize bahşettiği çocukları doğurmaktadır. Yüce Rabbim bize kız çocuklarını münasip gördüyse, şükürler olsun; Allah’ın takdiri böyledir. Siz de karılarınıza, kızlarınıza işkence etmeyiniz. Onlar size Allah’ın emanetidir. Emanete hıyanet etmek büyük günahtır.’’ Abdullah onların sözünün altında kalmıyor, hatta ders de veriyordu.
Abdullah ile Asiye kızlarını evlendirmiş, küçük evlerinde yalnız kalmışlardı. Abdullah seksen beş, Asiye yetmiş yaşında olmasına rağmen, damatlarına yük olmamak için onlara sığınmamış, kendi yağlarıyla kavruluyordu. Geçimlerini sağladıkları küçük bir arazileri vardı. Asiye tutumlu bir kadındı. Her zaman, aza kanaat eder çokta gözü olmazdı.
Ezanı huşu içinde dinleyen Asiye, kalkıp namazını kıldı. Allah’ın verdiği nimetlerden kahvaltıyı hazırladı. Kocasını kaldırmaya gitti ama yine kıyamayıp kaldırmaktan vaz geçti. ‘’Biraz daha uyusun, çok yorgun görünüyor.’’ Kendi başına, kenarda duran küçük masada kahvaltısını etti. Kahvaltı tepsisini kocası kalkınca yemesi için masada bırakarak mutfağa girdi. Tarlada yiyecekleri ekmek çıkınını hazırlayıp, su testisini doldurdu. Hava daha aydınlanmamıştı. Bir süre düşünen Asiye, kocasını uyandırmadan tarlaya gitmeye karar verdi. Abdullah, Asiye’ye hissettirmemeye çalışsa da artık eski gücü kalmamıştı. Asiye ‘’ben önden gideyim de, sıcak bastırmadan biraz iş yapayım.’’ Düşüncesiyle dama girdi. Heybeyi, yeni yeni binmeye başladıkları sıpanın üzerine koyup, heybenin bir gözüne su testisini, bir gözüne ekmek çıkınını yerleştirdi.
Yaşlı eşekleri öleli altı ay olmuştu. Karı- koca, eşek ölünce epey zaman yaya olarak gidip gelmişlerdi tarlaya. Ölen eşeğin sıpasına, yeni yeni yük taşımayı öğretiyorlardı. Asiye sıpanın yularını çözüp, duvarın dibindeki kütüğün yanına yanaştırdı. Kütüğün üzerine çıkıp binmek için sıpaya ayağını uzattığında, kocası Abdullah aklına geldi. ‘’Ben şimdi sıpaya binip gidersem, Abdullah’ım yaya gelecek, vakit daha erken, ben yaya gideyim, o sıpaya binip gelsin.’’ Ayağını gerisin geriye çekip, sıpayı yerine bağladı. Sıpanın üzerindeki heybeyi indirip, dam kapısının önüne koyarak çapasını eline alıp tarlaya doğru yürüdü.
Abdullah uyandığında iki tarafına bakındı. Karısı ortalıkta yoktu. Kahvaltı tepsisi masanın üzerindeydi. ‘’Ah Asiye ah! Yine yapacağını yaptın, tarlaya yalnız gittin. Bana hiç kıyamıyorsun, tıpkı benim sana kıyamadığım gibi… Abdullah abdest almak için dışarıya çıktığında, damın önündeki heybeyi gördü. Sıpa damdaydı. ‘’Benim sevgili karıcığım sıpayı yine bana bırakmış, kendisi yayan gitmiş.’’
Abdullah içeriye girip sabah namazını kıldı. Kahvaltısını edip doğruca dama girerek heybeyi sıpaya koydu. Küreğini eline alıp sıpaya binerek tarlaya geldiğinde, karısı başladığı sırayı yarısına kadar çapalamıştı. Abdullah, karısını görünce yüzüne tatlı bir tebessüm yayıldı. ‘’Allah kolaylık versin!’’ Asiye, arkasına bakmadan sesinden tanımıştı kocasını. ‘’Allah razı olsun Bey, hoş geldin sefalar getirdin!’’ Yaşlı adam ‘’hoş buldum.’’ Diyerek su testisiyle ekmek çıkınını çalının altına koyup, üzerini de heybeyle örttü. Eline küreğini alıp işine başladı.
Karı-koca, akşama kadar dinlene dinlene çalıştılar. Hava kararmaya başlamıştı. Abdullah ‘hanım, hava kararmadan gidelim hadi.’ Tarladan topladıkları sebzeleri ve sıpa için yoldukları otu heybeye yerleştirip gitmek için hazırdılar; ama yine sıpaya kim binecek kavgası başlamıştı.
Asiye ‘’sen bin bey, çok yoruldun.’’ Abdullah ‘’ne yorgunu, ben hemen yorulacak kadar yaşlanmadım daha sen bin! Zaten sabah da yürüyerek geldin.’’ Asiye ise, durmadan ısrar edip kocasına ‘’sen bin!’ diyordu.
Abdullah bütün gücünü toplayıp, elindeki küreği yere öyle bir vurdu ki, küreğin ağzı yarısına kadar toprağa saplandı. İyice bükülmüş belini doğrultabildiği kadar doğrultup dikilmeye çalıştı. ‘’Ben daha ölmedim hanım! Şükür gücüm kuvvetim yerinde. Bin şu sıpaya da hava kararmadan gidelim!’’ Asiye kocasının, küreği bir vurmada toprağa saplamasına bakarak ‘’şükür gücü kuvveti yerinde.’’ diyerek sıpaya binip dehledi.
Abdullah küreğini omzuna alıp sıpanın arkasından yürümeye başladı. Yolu yarılamışlardı ki, göğsüne korkunç bir ağrı saplandı. Son günlerde bu ağrı sık sık yoklar olmuştu. Abdullah, iki tarafına bakındı, hava kararmak üzereydi. Etrafta, kendilerine yardım edecek kimseler yoktu. Abdullah bir eliyle sıpaya tutundu. Diğer eliyle kürekten destek almaya çalıştı. İçinden Yaradan’ına dua etmeye başladı.
‘’Yalnızların ve çaresizlerin sahibi Allah’ım, bana yardım et! Başımda canımı almak için dönüp duran Azrail’e söyle, eve kadar mühlet versin bana. Şu koca çölün ortasında ben ölürsem, Asiye’m perişan olur. Ona kim yardım eder? Hava kararmak üzere, bu vakitten sonra kimse geçmez bu yoldan. Ben ölünce, Asiye’me dayanma gücü ver. Onu koru, kolla Ya Rab!’’ diye dualar ediyor, adeta Azrail ile pazarlık ediyordu.
Asiye ise sıpanın sırtında ‘’Ya Rab, bugün de rızkımızı verdin, kocamın da benim de sağlığımız yerinde şükürler olsun!’’ Diyerek etrafına mutluluk gülücükleri saçıyordu.
Emine/26/09/2010
Manisa
--------------------------------
Yazarın notu: Yazıya konu olan fotoğraf UNESKO tarafından yılın fotoğrafı olarak seçilmiş. Fotoğrafın adı AŞK, dolayısıyla yazının adı da AŞK… Fotoğrafı bana gönderen ve bu öyküyü yazmam için rica eden değerli arkadaşımız Deniz Aral’a böyle bir fırsatı bana verdiği için çok teşekkür ederim. Fotoğraf çok değerli, ben sadece fotoğrafta gördüklerimi yansıtmaya çalıştım. En iyisini yaptığımı söyleyemem, elbette daha iyi yapan arkadaşlarım da olacaktır. Bir adam, bir kadın, ve bir sıpa. Ve onların bana yansıyan hikâyesi… Hatalarımı affetmenizi diliyorum. Saygımla…
Neden bütün çocukları kız: Seksen beş yaşında bir adam ve yetmiş yaşında bir kadın hâlâ işe gidiyorsa, sığınacak kimseleri olmadığını düşündüm.
Neden mi sıpa dedim: çünkü fotoğrafta görülen eşekten çok sıpaya benziyordu. Onun için ona öyle bir kurgu yaptım.
YORUMLAR
Bir eşya, bir resim, bir olay... Böylesi detaylandırabilen geniş hayal gücünü alkışlıyorum.
Konularımız aşk üzerine olmuş, benim görüp anladığıma göre de senin konu ettiğin gerçek ve yaşayan aşk.
Bütün evlilikler böylesi güzellikte ölüm ayırana dek olsa dilerim.
Yazıdaki ustalığını tebrik ederim, sen devamlı yapıyorsun ve oldukça başarılı yapıyorsun.
Hepsini takip edebilmeyi de isterdim aslında ama yalan söylemede bir fayda yok, seriyi tamamlayamadım.
En baştan ekledikçe okusaymışım bu ara açılmazdı.
Bu benim büyük ihmalim, yazıları pek takip edemedim. Şiir çok ağırlıklı kaldı.
Senin yazılarını okumak apayrı bir zevk, mümkün oldukça okuyacağım.
Tekrar tebrikler,sevgilerimle
Harikasın sevgili arkadaşım harika vallahi nasıl merakla okudum anlatamam.Aşka sonu nasıl dayanacak diye.
Öyle bir aşk yarattın ki karı - koca arasında imrenilesi, gıpta edilesi.
Kalben kutluyorum resimden yola çıkarak yarattığın anlamlı yazını ve başarını.
Kalemin daim olsun arkadaşım.Selam ve sevgilerimle.
Sevgili Emine Hanım öncelikle “günün yazısı” ödülüne layık görülen yazınızdan dolayı haklı başarınızı tebrik ediyorum.
“Bir adam, bir kadın ve bir sıpa. Ve onların bana yansıyan hikâyesi” son sözü ile kurguladığınız yazınızda ki ustalığınızı yorumcu dostlar değerli yorumları ile tasdik etmişler, katılmamak mümkün değil. Bu yüzden bir kez daha tebrikler
Lakin resme şöyle bir daha bakıyorum da heyhat o kadar çok şey görüyorum da bir “aşk” göremiyorum.
Yo kenarları cetvelle düzeltilmişçesine düzgün, ya beton ya da asfalt. İlginç(1)
Tarladan gelindiğini farz edelim fakat amca beyin ayakkabılar çamurlu küreğin ağzı temiz. İlginç(2)
Tırmık, tırpan, bel, kazma değil de niçin kürek. İlginç(3)
Hadi heybelerde buğday olduğunu farz edelim, oysa eşeğin dudaklarındaki sevimli tebessüm heybelerde buğdaydan çok pamuk olduğu izlenimini uyandırıyor. Pamuk ile kürek arasında bir ilişki kurmaya çalışıyorum, olmuyor. İlginç(4)
Sıpada pek sevimli ve bir hayli semiz(göbekli), yememiş yedirmişler misali. Oysa köylük yerlerde daha atletik bir fiziğe sahip olur, benim bildiğim. İlginç(5)
Sıpanın ardındaki amcayı kahırlı(gayet normal), sırtındaki teyzeyi ise pek gamsız(İlginç(6) gördüm.
Bari adamcağızın elindeki küreği al be teyzeciğim, ne olursun.
Biliyorum biraz negatif bir yorum oldu,
Şaka, şaka bütün samimiyetimle bir kez daha tebrikler.
Saygılar, selamlar
’Yalnızların ve çaresizlerin sahibi Allah’ım, bana yardım et! Başımda canımı almak için dönüp duran Azrail’e söyle, eve kadar mühlet versin bana. Şu koca çölün ortasında ben ölürsem, Asiye’m perişan olur. Ona kim yardım eder?
müthiş bir aşk hikayesi
günün yazisini ve yazari tebrik eder başarılar dilerim saygılar
Gözyaşı akacaksa bu değerlerde akmalı.Neden size bu kadar gönülden bağlı olduğumu ve sevdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.Hayata bakış açınız; beni, sizin sınırlarınızda var ediyor.Sizi çok seviyorum.Resim de konuda çok güzel.Anlam dolu yüreğinize sağlık.
HAYAT!.. SENİ BU DEĞERLERLE YAŞAMAK İSTİYORUM...
elemm tarafından 9/28/2010 1:54:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
Şu anda tam 55 yaşındayım. Bu güne kadar okuduğum hiç bir yazıdan, öykü,şiir ya da romandan, bu yazıdan aldığım hazzı almamıştım. Bundan sonra kalan ömrümde unutamayacağım bir etki yaptı bende. Yazara en derin teşekkürlerimi ,tebriklerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Fikret TEZAL tarafından 9/28/2010 3:38:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aşkı ancak bilenler anlatır... Sizde çok güzel anlatmışsınız tebrikler emine bacı...Ben sizin kadar usta değilim. Yakam kırmızı kurdelelerle de dolu değil...
Ancak acizhane bir şey söylemek istiyorum... Bazı gereksiz ikilemeleri ayıklarsanız öykünüz gerçekten daha da güzel olacak...
Selam ve saygılarımla efendim...
Edebiyat özünde bir dil sorunudur. Bu anlamda Eliot'a sonuna dek katılıyorum. Bu anlamda öykünüzde dilsel bir çarpıcılık bulamadığımı söylemeliyim. Düz bir anlatım seçerken de çarpıcı detaylarla vurgu yapılır. Açıkçası böyle ifade de sezemedim. Öykücülük anlamında fazla yaratıcı bir yazın olduğunu söyleyemeyeceğim.
Saygı ve tebriklerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bence bu öyküyü sen yazmalıydın. İstersen sen de yaz. Fikir fikirden üstündür. Çok güzel yazacağını biliyorum.
Sevgimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Saygımla...
Resime yapılan kurgu tam yerli yerindeydi.. Hakkını vermiş usta kalem.
Tebrikler Emine Hanım.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Saygımla...
bu işte ustasın kalemin elinden düşmemeli yazmaya devam etmelisin...kutlarım çok güzel bir anlatımdı..
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgimle...
böyle öyküler içimi burkuyor ama hayatın da bir parçası
katıksız sevgi
sınırsız bir tefekkür
ve kadere razılık...üzerinde yaşadığımız bu topraklarda buna benzer binlerce öykü çıkar
önemli olan bunu senin gibi cımbızla toplayıp okuyucuya sunabilme hüneri
işte bu sende fazlasıyla var dostum
kutlarım...sevgiler saygılar...
dur bakalım taşların arasına bir bakayım bende belki bir karadeniz öyküsü bulurum buralarda.)))
Emine UYSAL (EMİNE45)
Saygımla...
öncelikle geç kalmışlığımın özrünü kabul et
çok değerli bir kalemsin saygılarım sevgim sonsuz
evet harikasın bu güzel duaları biz yapabilsek ne güzel olur
işte sevgi işte aşk budur bence
daha nice güzelliklere ve güzel hikayelere diyorum gönül sesin dinmesin bitanesi
Emine UYSAL (EMİNE45)
kalem dolu.......resim muhteşem......kurgu çok güzel oturmuş.....benide resim sarstı....hikayeye başlıkta yakışmış......gecenin ilerleyen saatinde harika bir öykü okudum.....tebrikler kardeşim puanım yakışandır saygılar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgili Emine, yazında içimi en çok burkan kısım: ‘’Yalnızların ve çaresizlerin sahibi Allah’ım, bana yardım et! Başımda canımı almak için dönüp duran Azrail’e söyle, eve kadar mühlet versin bana. Şu koca çölün ortasında ben ölürsem, Asiye’m perişan olur. Ona kim yardım eder? Hava kararmak üzere, bu vakitten sonra kimse geçmez bu yoldan. Ben ölünce, Asiye’me dayanma gücü ver. Onu koru, kolla Ya Rab!’’ bu dua kısmıdır. Ölürken bile yaşlı karısını düşünen bir adam .Ve tabii ki Allaha kocasıyla kendi sağlığı için şükreden yaşlı kadın.
Sevgi dolu yüreğine selamlarımla.
Tebrikler
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgimlesin...
Canım arkadaşım, yazılarını okumak ayrı güzel, birde o yazıları yazmak için her an her dakika malzeme arayışında olmanı yakından görmek, bambaşka bir ayrıcalık. İyi ki misafirim oldun haftasonu...Beni çok mutlu ettin. Seni tanıdığım için kendimi şanslı görüyorum. Bu denli yazma aşkıyla yanıp tutuşanı yakından hiç görmemiştim inan. Senin bulunduğun ortamda her şey dikkat etmeli zira emine'nin gözünden kaçmaz. Su içer gibi takibindesin çevrenin.
Hikayene gelince, bir resim ancak bu kadar güzel anlatılır dı. BAŞARILARININ DEVAMI dileklerimle arkadaşım, sevgi ve selamlar.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Deniz kenarına gittiğimizde kargalar peynir görmüştü unutma. Bir gün onu da yazacağım. Arkadaşlığın benim için çok değerli. İyi ki bu siteye girmişim ve senin gibi değerli kişilerle arkadaş olmuşum.
Sevgimlesin her zaman...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgi ve saygımla...
Eee!Bu yazara ne demeli şimdi.İşte yazar olmanın farklı tarafı burada yaıyor.Müthiş bir hayal gücü.Kalemden sayfaya dökülen vegerçeğe dönüşen ifadelerin somut biçimi...
Bu kalem,edebiyatın her dalında raahatlıkla at oynatabilir.Kalem de ufak tefek hatalar olsa da önemli değil.Kadı kzında da olur bu kadar...
Bir gün ben de yaşlı halimin resmini göndersem,ona da bir öykü yazarsın sanırım!
Sevgilerimle Emine hanım...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgimle Yılkı.
bir fotoğraf
ve bir fotoğraftan çıkan güzel bir öykü
kutlarım
sevgilerimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgimle...
emine hanım çok teşekkürler. fotoğrafı size göndermekle birkez daha isabetli bir seçim yaptığımı farkettim. çok güzel öyküleştirmişsiniz fotoğraftaki aşkı.
iki kez denedim bu fotoğrafı ekleyebileceğim bir öykü yazmayı. ne yazık ki iyi bir öykü çıkmadı. kısmet sizeymiş. bundan memnunum...
tebrikler...
aykırıçiçek
Sevgimle...