Mutlaka Oku !
Bir kadının ellerinde ağlıyor sonbahar. Ağırladığı bereket kokusunu yayıyor topraklar ve kıvrık rimelsiz kirpiklerin ucundan damıtıyor rahmetin ulvi saadetini. Kadın ellerinden sıkı sıkı tuttuğu oğlunun gözlerinden bakıyor hayata. Havanın soğumuş olması birden uyandırıyor onu dalıp gittiği hayal aleminden. Geçen kış ördüğü hırkayı giydiriyor oğluna, kazağının üzerinden telaşla. Baloncuyu görüyor çocuk, hevesle işaret ediyor renk cümbüşüne. Kadın; ‘uçup gidecek ve sende ardından ağlayacaksın, biraz daha bekle hayat sana sonunda nasıl olsa kaybedeceğin çok fırsat verecek’ diyor, oğlu anlamıyor....
Demir döven ustanın ellerinde ateşten henüz çıkmış sac levha. Sicim gibi süzülüyor alnından terler. Çırak bir yandan ustasına bakıyor, bir yandan alnında ki teri siliyor usulca. Nasır tutmuş demircinin elleri, hissiyatı giderek kayboluyor parmak uçlarının. Çekici kavrayan bileklerinde duruyor gücün asaleti, ama o gücü hep iyi işlerine harcıyor. Çırak telaşlı; ‘dur bende deneyeyim usta’ diyor daha ilk tutuşta sacdan elini yakıyor. Yüzünde mahcubiyetle ustasına bakıyor; ‘daha çocuğum ben, ne anlarım ki demircilikten? Bak bu kadar zaman oldu, sacı tutmasını bile bilmiyorum’ diyor. Gülümsüyor demirci, ‘daha var sana evlat, sabret, insan da demir gibi tavında dövülür’ diyor, çırak anlamıyor...
Yaşlı adam evine elleri kolları dolu geliyor. Kızı açıyor kapıyı. Sarılıyor babasına. Adamın gözleri buğulanıyor. Kızının yaşam heyecanı, çarpan kalbinin sesini de, soluğu kesilmiş ciğerlerinde ki öksürük hırıltısını da bastırıyor. Bırakıyor poşetleri yere, ‘hadi’ diyor, ‘bir yorgunluk kahvesi yap bana’. Kızın suratı asılıyor birden, ‘iyi ama baba, internette arkadaşlarımla konuşuyorum, bitince gelir, yaparım’. Adam şaşırıyor kızının mazeret gösterdiği nedene ve diyor ki; ‘birkaç sene sonra evlenip bu yuvadan uçacaksın. Kızımsın anlayışla karşılarım ama el adamı dinlemez bu bahaneleri, ona bana davrandığın gibi davranamazsın’ kız bakıyor babasının yüzüne. Anlamıyor...
Hayat hep baktığımız pencerelerden görünür sanıyoruz. Oysa belki birkaç ay, belki birkaç sene sonra yüzü görünmemeye başladığında, bize zamanında önerilmiş olan ve hep ıskaladığımız camları elimizde ki sönmek üzere olan mumlarla arayacağız... Ve çoğumuzun mumu sönecek, tökezleyecek, düşeceğiz. Bizden deneyimli kişilerin deneyimlerinden yararlanmıyor olup, her birini denemeye vaktimiz olacağını sanmamız ne acı bir tecrübe yaratacaktır bizde oysa...
Dışarıdan gelen seslere tıkamayın kulaklarınızı. Onlar bazen bir cümlenin içerisinde sunulurlar bize, bazense, apaydınlık karşımızda dururlar. İnanın ahmaklardan bile alınabilecek çok ders var bu dünyada. Yeter ki yararlanmayı bilip, doğru zamanlarda kullanabilelim...
Elif SEZGİN
Dip not : Böylesi önemli bir konuya başka türlü dikkat çekemezdim, bağışlayın beni...
YORUMLAR
Baloncuyu görüyor çocuk, hevesle işaret ediyor renk cümbüşüne. Kadın; ‘uçup gidecek ve sende ardından ağlayacaksın, biraz daha bekle hayat sana sonunda nasıl olsa kaybedeceğin çok fırsat verecek’
EVET NE FIRSATLAR KAYBEDİYORUZ..GÜZELDİ..BAŞLIK DEĞİL BENİ YAZIYA ÇEKEN...ZATEN DENEME YAZILARININ TAMAMINI EKSİKSİZ OKUMAKTAYIM..
SEVGİYLE..
Yazı çok güzel. Önemli sosyal durumlar. Ancak elbet bir yorumum var: Hep zamane çocuklarını gençlerini tenkit edip dururuz. Oysa onları 'zamane' yapan 'biz' büyükleriz. Medeniyetin zıpkınlarını ilerleme şekerlemesi diye yutturup duruyoruz habire. Bu durumda çocuk, bu sözümona nimetlerden gözünü ayıramayacaktır. Ayıramamaktadır... Büyükler de hata yapar. Ne yazık ki, bu 'zamane' gençlik, hem bizim mirasımız hem de mirasyedimizdir... Teşekkür, paylaşım için...