- 2080 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kimse bu yazıyı okumayacak olsa da...
"TEŞEKKÜRÜMDÜR DOSTLARIMA "
SERAP HOCA’NIN ’BIRAK’ SIIRINDEN HAREKETLE...
BIRAK
Birak yüzsün özlem, alevlerin kucaginda.
Bir bebegin gülüsünde kalsin sevincin.
Solmus bir yaz gülü
Ya da daglarda bir zakkum,
Aci bir sevdanin çiçegi.
Denize vuramamis ay isigi,
Boynunu bükmüs dalga,
Beklemekten yorulmus marti...
Bir baligin kanadinda pul,
Uçurtmanin kuyrugunda renkler
Ve tükenmeyen kalem olmak...
Olmazi düsleme birak!
Birak gitsin sana gelemeyen,
Birak uçsun sirtinda tasla
Kanadi bagli güvercin.
Birak alevinde yansin sevda,
Yandikça büyüyerek! ... (Serap Hoca)
Sair, duygu insanidir. O, duygu denizine bir atimlik da düsünce katar. Zaten siiri, nesirden ayiran önceliklerin basinda gelen de bu olsa gerek. Yani: Siirde duygularla yogrulan bir hamur vardir ve düsünce bir atimlik tuzdur. Nesirde ise, düsüncelerle yogrulmus bir hamur ve bir atimlik da duygu vardir.
Tabii ki, nazmi nesirden ayiran yalnizca bu kural degildir. Nesirdeki düsünce yogunluguyla, nazimdaki duygu yogunlugunun çok belirleyici bir etken oldugunu vurgulamak için, bu ifadelere yer verdim.
Bu tespiti, Serap Hoca’nin siirlerine bir girizgâh teskil etmesi bakimindan arz ettim. Çünkü Serap Hoca, siirlerinde bu duygu yogunlugunu, tüm kesafetiyle dizelere dökebilen bir sair(e) olarak karsimiza çikiyor.
Keske, zaman olsaydi da onun siirleri üzerinde genel yorumlar yapabilseydik. Buna zamanimizin yetmeyecegini düsünerek ben, Serap Hoca’nin “BIRAK” adli siiri hakkinda –haddim olmayarak, acizane – yorumlar arz etmeye çalisacagim. Malûmdur ki, Üstad N. F. KISAKÜREK: “Ari bal yapar, bali idrak edemez! ...” diyerek, siirin yorum isi oldugunu, kisiselligini vurgular. Yani sair, bir siir yazar. Ama okuyucu, öyle yorumlar yapar ki; sairin hiç de düsünmedigi, vurgulamadigi, ifade edip kurgulamadigi duygulari ortaya çikarir. Kimi zaman sair de bu olay karsisinda: “Allah Allah! ... Ben hiç de böyle düsünmemistim! ...” deyip sükût eder. Zaten, siirin yazilana dek saire, yazildiktan sonra da okuyucuya ait olmasinin sebebi de budur bence. Bu açiklama ile yapacagim yorumumu temize çikarip (!) lafi daha fazla uzatmadan siire geçmek istiyorum:
Türk siirinde çokça islenen bir tema olan “özlem – hasret” Serap Hanim’in siirlerinde de ziyadesiyle karsimiza çikiyor. Tasavvufa göre insana bu duygu, yaratilisinda yogunluguna verilmistir. Çünkü insan, asil vatanindan ayrilarak “dünya sürgünü” ne gönderilmistir. Insan, hep özlem içindedir bu dünya sürgününde. Asil vatanin hasreti yakar kavurur içini. Oradaki Sevgili’nin; Sevgililer Sevgilisi’nin hasretiyle yanar, tutusur…
Remzi Oguz ARIK, özlem duygusunun Türk Milleti’nde daha bir yogun oldugunu ifade edip, milletimizin “gurbet içinde gurbet” yasamasinin bu duyguyu arttirdigindan bahseder. Gerçek de böyle midir; bana göre “evet! ..” Zira, bizim kadar bu konuyu isleyen ikinci bir millet daha gösteremezsiniz.
Gerek “mecazî ask” olsun, gerekse de “ilâhî ask”, her ikisi de yogurup kavuran, olgunlastirip pisiren “özlem”dir… Bunu, Mevlânâ: Hamdim, pistim, yandim! ...” ifadesiyle, çok mükemmel bir tarzda anlatir…
Olgunlasmanin, hamliktan olgunluga geçmenin yoludur yanmak… Gerçek askin vuslati bu yanginladir. Ask yanmaktir; yanilmadan yanmak! ... Kavrulmadan, kor olmadan, kül olmadan asktan bahsetmek abesle istigâldir…
“Birak yüzsün özlem, alevlerin kucaginda.
Bir bebegin gülüsünde kalsin sevincin.”
Ask, ancak özlemlerle alevler denizinde yüzdügü an olgunlasacaktir. Sevinçler, bebegin çocuk gülüslerinde kalsin. Büyümek için, yanmak gerek özlem yüklü alev denizlerinde.
“Solmus bir yaz gülü
Ya da daglarda bir zakkum,
Aci bir sevdanin çiçegi.”
Bu yakici alev, solgun bir yaz gülü ya da daglarinda zakkum birakacaktir sevdasina çiçek olarak. Kavrulmak gerekecektir bunun için de. Zordur bu sinav.
“Denize vuramamis ay isigi,
Boynunu bükmüs dalga,
Beklemekten yorulmus marti...”
Sevincin emaresinin dahi olmadigi halet-i ruhiyelerle sinanmak… Yakamozlarin bulunmadigi, dalgalarinin bile boynunu büktügü denizlerde yüzmektir ask… Bu denizler ki, martilarinin bile yorgunlugu, hep beklemekten, özlemektendir…
“Bir baligin kanadinda pul,
Uçurtmanin kuyrugunda renkler
Ve tükenmeyen kalem olmak...
Olmazi düsleme birak! ”
Bir baligin kanadinda pul, uçurtmanin kuyrugunda renk ve tükenmeyen kalem olmak; sevincin, nesenin, özellikle de yanmadan, yunmadan, aska ulasmanin sembolü olabilecegi için, bunlari düslemek olmaz! ... Eger böyle olursa ates-i ask olmaz… “Heva vü heves” olur… Insan-i kamil ve gerçek aska ulasilamaz! ...
Öyleyse:
“Birak gitsin sana gelemeyen,
Birak uçsun sirtinda tasla
Kanadi bagli güvercin.
Birak alevinde yansin sevda,
Yandikça büyüyerek.”
Daha bir üstüne gitmek gerek bu sevdanin! ... Ask bir alevse, özlem onun körügüdür. Özledikçe artacaktir bu ates, saracaktir her yani; büyüyecektir yürek yürek ve kocaman olup Ferhatlasacaktir, Keremlesecek, Mecnunlasip çölleri asacaktir…
Serap Hoca’min “BIRAK” adli siirinde biçimsel yönden ilk göze batan eksiklik, bence ses armonisidir … Bana göre Serap Hoca’m, bu konuda titiz davranmamis. Kafiye endisesi tasimak, belki mânâyi bozabilir. Ama, yerinde kullanilmak sartiyla, az da olsa kafiyeye yer vermenin siirdeki ahengi arttirdigini düsünüyorum. Sekildeki bu eksikligi, siirin finali olan son bölüm kapatmaktadir. Özellikle son iki misra: “Birak alevinde yansin sevda, / Yandikça büyüyerek! ...” Siirin çekirdegi, nüvesi olarak yerinde, zamaninda ve vurgusuyla verilerek, okuyucuya siirin tadini muhtesem bir finalle yasatmistir.
Hoca’m - gerek siirlerinde ve gerekse düz yazilarinda - ANTOLOJI’nin Türkçe’yi eksiksiz ve basarili bir biçimde kullanan ender yazarlarindandir. Dili akici, sade, anlasilir, içten ve kivraktir. Muhtevada; vatan, millet sevgisiyle dolu yigit bir yüregin, imanla çarpan, yanik ve biraz da buruk, sevdali sözleriyle nakis nakis isledigini görürsünüz…
Ali Seyh ÖZDEMIR
----------------------------
Serap Hoca’ya dörtte dört dörtlük :)
Ögretmenlerden bir yürek,
trende lokomotifte var bir koca kürek;
durmadan çalisir mangal yürek...
Serap Hoca’miza baska ne gerek.
Umut olur mu sorgulamazsak cesaret almazsak...
Basimizi kaldirip bakinmamiz
ve sonra ugrasmamiz diyecegimiz,
aklimiz zekamiz; doga bile
kendini yenilemek için ugrasir durur hep.
Yumusacik bir gönül, sicacik duygular.
Iste, kurgularsa Atatürk’ün
düsünce dizgesinde; Izlenimcilik,
alip boyamak bile olmuyor bu haliyle.
Güzel dogan günes daha bir güzel.
Daha bir farkli, gökleri saran kelebekler.
Ugurböcekleri sen, arilar bitmez;
çiçek, böcek, her vakit bahar...
dogaçlama
-
sagol ablacim iyi ki varsin
Serap Hoca’nin ’Sessiz Agit’ ve ’Silkin ve Yasa’ siiri ve yazisindan
etkilenimle baslayan bir ithafim.
Akin Akça
---------------------------------
CAN SERAP HOCAM
Tanimak sereftir, o cani vallah.
Gönül gözü açik, can SERAP HOCAM.
Iyiden taraftir, inanin billah.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Bir abla tanidim, muhterem bir can.
Yüregi dag gibi, kocaman inan
Bir yürek dostudur, mutludur her an.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Meslegi ögretmen, yüregi mercan.
Dostlugu her cana, verir heyecan.
O lâtifeleri, olur cana can.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Yumusak huy vermis, yüce yaradan.
Haksiza dayanmaz, gitmez aradan.
Verdigi o sevgi, degil siradan.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Yürege su serper, tatlica bakar.
Dostundan ayrilmak, yüregin yakar.
Gördügüm kadarla, gururlu vakar.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Her zaman onunla, kelâm ederim.
KERIM, Keremcan mi, söyle ne derim.
Bu gidisle sanirim, mahkeme derim.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Kirkbeslik KERIM’e, denildi Kerem.
Isterim can dosta canimi verem
Bilmem SERAP HOCAM, dogrusu nerem.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
AYCAN yigen dermis, bak su Kerem’can.
Duvardadir resmi, vallah KERIM’can
Hangisi dogrudur, söyle Hocam can.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Bir selamin var ya, dünyaya deger.
Merhabana layik, dost varsa eger.
Bana selaminla, rahmetler yagar.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Her sözünden sanki, bal kaymak damlar.
Lâtifesi boldur, birakmaz gamlar.
Onun sohbetinde, piser hep hamlar.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
SERAP Hocam cansin, duam sanadir.
Yoluna can kurban, dosttan yanadir.
KERIM’im dergahta, O bir anadir.
O canlara candir, can SERAP HOCAM.
Kendisi harika dostlugu özel
Kelami tatlidir yüregi güzel
Sanki de dostunu tanirmis ezel
O canlara candir can SERAP HOCAM....Semsettin DERVISOGLU
22/Nisan/2007 -Adiyaman / Kerim Baydak
Kerim Baydak
-----------------------------
Serap Hocam...
Onulmaz yaralarin kanadigi bir anda
Sicak bir dost sesinin arandigi zamanda
Mesum kaderimle ben basbasayken bu handa
Uzanan dost eliydi,can özüm Serap Hocam..
Gün oldu yalpaladim sorunlarin içinde
Gün oldu çok agladim türlü türlü biçimde
Anacan yaklasimla melek oldu içimde
Çikarsiz sevgilerin sesiydi Serap Hocam...
Onu anlatmak zordur,tanimak görmek gerek
Yüregi ve usuyla aydinlik yolda erek
Asil simdi zamani,yoluna sevgi serek
Yalansiz söylemlerin dilidir Serap Hocam...
Uzak ya da yakinda varligim ne farkeder
Darda kalmissa o can,yüregim sarar keder
’Diliyorum Allah’tan mutlu ol’ Refika’m der
Kutlu dogum günlerin gülüdür Serap Hocam...
Antalya-2006
Refika Dogan
----------------------------------
**Dem
gâhi elâ gözlerinde mola verdim bir güzelin
gâhi yanık telvesinde gülümserdim bir güzelin
kim ne derse desin ey can; tadı damağımda kalan
gönlünün semaverinde aldığım dem, bir güzelin...
06.01.2007 / Güdül / Ankara
Ahmet Turan Altunsu
-
Bu şiirin hikayesi:
Serap hocamın doğum günü münasebetiyle efendim...
iyi ki doğdunuz sevgili hocam...
06.01.2007
---------------------
Maruzatim Var..! !
Gün geldi
Anilara yaktim siirlerimi,
Sorguladim kendimi.
Ayisigini taktim bazen
Gitarima tel diye
Rahatini bozmadim
Kimsenin gürültüyle
Benim derdim kendimle..
Kimi zaman da kalktim
Boyayiverdim geceyi
Sabahin mavisine..
Yazdiklarim
’Pek siir gibi olmasa da’
Kimilerince;
Kabahat sözcüklerde
Yaslanmalari, ihtimal dahilinde
Bugünlerde..
..
68’den beri adim adim
Siir yazdim.
Günes’i üsütmeden
Mavi’yi tüketmeden
Üzmeden, incitmeden
Yazdim yazacaklarimi.
Bir tek Serap Hoca’min
Camlarina tas attim.
Haketmemisti dostum
O’na da pismanim..
Günes’e sevdalandim
Sabaha türkü yaktim.
Korkarim karanliktan
Her aksam
Astim yidizlari gökkubbeye
Usanmadim..
Siir degilse yazdiklarim,
’Bu da olmadi’ diye
Gerekçe göstermeden
Küçümsemek yakismaz
Sair yürege..
Begenmeyen
Geçip gider
Bahçemin kenarindan.
Ben haddimi bilirim.
Siirsel de bulmasan
Hayiflanmam yazarim.
Usta olmak
Kolay degil o kadar,
Ben yillardir insanim..
25/01/2007
H Hikmet Esen
----------------------------------------
Muhlis ve Melek
-Serap Hoca’ya-
muhlis dedi;
’hiç’
melek dedi;
’nur’
muhlis sordu;
’nedir’
melek dedi;
’iç’
ve içti muhlis nur’u
birden bir sis hasil oldu
daldilar içine
piril piril gökyüzü
ve gülen günes karsiladi onlari
heybetli bir dag
berrak akan bir nehir
dökülen çavlan
bir masal ülkesiydi
karincalari sevdiler
uçurumlari geçtiler
ve tirmandilar zirveye
geceydi yildirimlar ellerinde
bir melek döndü, bir muhlis……
…
zerre
Fikret Simsek
-----------------------------------
Dert etme...
Dostlugunu,arkadasligini gördügüm,
Sicacik sohbetlerini yasadigim,
Yazilarinda kelimelerinin özlügünü,
Yasadigin hayatin gizemli sirlarini,
Siirlerinde sakli,dile getirdigin,
Acilarinla,kederinle,dertli sirdas dostum.
Seninde,benimde yasadigimiz hayat,
Herkesin sirlari,geçmis anilari var,
Onlarla kadem olmak,aglamak,
Hatta geriye gitme istegimiz var,
Gidilmiyor o günler geriye gelmiyor,
Istemez miydim ilk askima dönmeyi,
Çocuksu,sade,saf sevgiyi,aski yasamayi,
Olmuyor be hocam geri gelmiyor,
Sadece eski anilarimiz,hatiralarimiz,
Tekrar yasanmiyor,çagrilmiyor o yillar.
Kader mi alin yazisi mi bilmiyorum,
Bu günü,yarinimi olanlarla yasiyorum.
Dert etme hocam bu günün,yarini da var,
Yarinin Cenneti var,orada da hayat var,
Orada arayalim özlenen aski,
Takma be hocam takma dert etme,
Yazilarinin,siirlerinin gizemli sirlarini,
Çok iyi biliyorum,
Elbet bir gün çayini içmeye gelecegim,
Benim gerçek dost,arkadasim,
Seni ben,beni sen,bizim gibiler anlar,
Dert etme Serap hocam gülecek günlerimiz,
Hayal de olsa yasamis oldugumuz,
Herkes gibi bizim de çok anilarimiz var...
Sami ARLAN...
----------------------------------
Hüzün Yagmurum
-Serap Hoca’ya-
Ne vakit bir yagmur baslasa
Hep bir yerlere, bir seylere
Geç kalmislik duygusu
Gelir, oturur içime...
Neden, Tanri’m?
Niye?
(D. Demir)
Yagmur daha mi hizli gider ki
Gidecegi yere...
Oysa ben
Içimdeki bu garip duygu ile
Yükler gözyaslarimi da
Giderim yagmurdan önce
Yüregine.
(Serap Hoca)
Devran Demir
***************************
YAG MUR KOKUYOR TOPRAKTA
ve
SERAP HOCA SIIRI
Mustafa CEYLAN
-I-
-I-
Yağmurlu havaları, hele hele yağmurun yağdı yağacak olduğu anı, özellikle çok sevmiş imdir. O havayy ciğerlerimde hissetmeye başladığım anda balkona çıkıp Akdeniz’in çalkantıl göğsüne efsunkâr bakışarımı gönderir, belli belirsiz ufuk çizgisini yakalamaya çalışırım. Gök yüzünün sancısını, bulutların telaşını hissederim. Beydağ larının bulutu öpen başı olur, dudaklarmı ıslatmak, içimin yangınına bir nebze olsun serinlik vermek için dağ larla birlikte öper, öperim bulutları. Yamaçlara kılcal kökleriyle tutunmuş geniş yapraklı bir ağaca dönerim balkonumda. Yaprak gözeneklerinin sihirli çağrısını, kılcal köklerin toprakla aynı kaderi paylaşarak söylediği hasret türküsünü duyarım. Ağaç ben olurum, içim baştan sona orman kesilir. En çok da yamaçlara tutunmuş ağaç olurum. Yukarıdan aş ağıa doğru akan suyu tutmak isterim, gücüm yetmez, tutamam.
Her yağmur beni tarifini yapamadığım, gurbetsi duyguların kapsına götürür. Melil-mahzun olur, yetim çocuklara dönerim. Yalnılığı içerim doya doya. Kanat açarım küçümen kanatlarımla maziye. Yağmuru bekleyen deniz, sessizliğe bürünür. Kumsalı döven köpükleri bile hazırdır coşkuya ama, usul usul, derinden el uzatır altın sarısı kumlara. Biraz sonra kopacak kıyameti bekler gönül denizim. Vuslat limanına bir yağmur damlası düşse diye kirpiklerim uykuyuçeker myknatıs gibi. Bahtımın parlamayan yıldızı ve yağadyı ym hicranlı saatler yeniden yürür hücrelerimde.
Sevdiğmi, beni, ben eden, mısralarımın asıl sahibini ararım. O’nun selamını bekler, yağmur damlasıylla selamlar gönderirim. Ve onun da benim gibi mazun duruşunun silüeti belirir ah diyen sesi ile dağlar arasındaki derin vadilerde sisli-puslu. Suskun ve kilitli dilim çözülür, açılır. Kalemime sarılırım. Seslenirim canözüm’e, can evimin balkonundan:
’nicedir selamın yoktur,
gözlerim yolunu..
gittiğin yerlerde izini ararım...
bulduğumda susarım hicabımdan...
nedendir bu kara gökler,
nedendir gözümdeki yağmur,
umursamazlığın nedendir...
ah diyen bu ses kimden..
bir bilebilsem...
neden yavaş akar
her gün çağlayan bu ırmak..
gel diyemem,kal diyemem..
benden beterdir yalnızlığın
dağlar görmüş gözyaşlarını,
kuşlar duymuş ağıdını...
ta uzaklarda kalan
vuslatsız sevdanı.. ’
......
’Kırmızı güllerde kaldı
Yürek yangynym.’
Yiten kimdi,
Kalan kim?
Ben miydim, sen miydin?
De canda canım
De canözüm...’
......
’Nerden geldin de
Dokundun yüreğime...
Sızladı içim.
Kendimi aradym doğan günde,
Yğ an yağmurun inleyişinde...
Dibe vurdum!
Bu nasıl bir dokunuştu... ’
...
Seni, beni unuttuğun yerde bırakıyorum. Yerdeki umutlar, anlatsın çektiğim acıyı. Seni, içimde bin heyecanla dağlar ötesinden getirdiğin gözlerindeki kıvılcımı görmek için gelirken sırtını döndüğün yerde byraktym. Dokunma gözyaş larıma, acılarymda yalnızım. Kysmetse bir yaz akşamı ya da bir yağmur serinliğinde bakarım gözlerine de, unutulmuşluğuna yanarım vuslatı bekleyen bu aşkın..Şimdi ne zaman bir ses gelse senden bir zamanlar ruhumu sarsan sesini dinlerim de derim ki: Vakit med-cezir vakti değil...deniz durgun, martılar uçmaz, serçeler ağlar sessizce...Ve sen, bilmeden yıktığın yn köprüleri, hala elinde ağ, beklersin durgun denizin kıyısında. Oysa liman sessiz, gemiler boş, yolcular gitmiş. Vakit, sonsuza beş kala. Vuslat limanında ne sevdaya gebe umutlar ne sen ne de ben varız. Kim bilir, bir daha gelirsek dünyaya aynı ağulu şerbeti sunmayyz, düşüncenin evrenine şüphe tohumunu ekip... ezmeyiz duygunun yüceliğini... yok etmeyiz el ele o erişilmez sevdayı ve bir türlü diyemediğimiz bilinmez sözleri saklamayız dudaklarımızda.
....
’Ahretliğim,can dostum...
Nerdesin bilemedim.
Kanadım kırıldı
Diyemedim.
Dostluğuna sığınmak istedim de
Bulamadım ne seni
Ne de o dost yüreğini.
Ölülerin ardından ağlanyr,
Ya yaşarken yok olanlar
Nerdedirler bilir misin,
Bilip de söyler misin? ’
.....
’Karanlıklar içindeydim,
Şimşeğin ışığına muhtaçtym.
Susuzluğum had safhadaydı
Ve sen geldin;
Sırtynda yağmur damlalarıyla.
Kucağında Yaradanın sevgisiyle,
Geldin oturdun gönül soframa.
Sözler aştı dağları,
Denizler taştı, ne çok söyleştik...
Daktilomun tuşlary ağlady sen anlattıkça’
Daktilom ağlady, ben ağladym, sen ağladyn. Gökler ağlady. Gökler boşalttıkça içinin derdini, yaprağın,çiçeğin, toprağın sevincini duymalı, işitmeliydin can özüm. Bu sene yağmuruma tutsağım, bu sene yağmurum tutsak bana. Ben bendeki yağmurla rahmet denizine doğru zikreden derviş gibi, Sakarya, Kızılırmak olup akarken, Dünyanın üçte ikisisi suyla kaplıyken, ötelerde insanların yağmura çağrısı var, duası var. Anlaşılmaz, garip bir dünyadayız. Benim yağmurum senin ilhamındyr tek tanem. Ötelerde ise;
’Duada herkes yağmur diye.
Yağsa yağmur
Aklansa dünya.
Yerlerde sürünen güller,
Ağlar neden diye.
Akgüvercinlerin kanadı
Çamura mı bulandı ne?
Hadi, n’olur yağmur
Gel artık
Karış gözyaşlarıma...
Daha ödeyecek neyim var?
Sessizliğin korkutuyor;
Bakışların, duruşun...
Uzak dur benden!
Yalnızlığım çaresiz,
Tenim ürkek.
Aysbergi kim ters çevirdi? ’
Öteler, ufkun, dağındaydı. Uzak oldukça yakın, yakın oldukça içimde.Şah damarIamda dönüp duran elektronun frekansını hissediyorum, kulak zarımı patlatırcasına zerrelerin çıkardığı sesle alıyorum başımı avuçlarımın arasına. Koşuyorum, koşum hep merdivenlerden yukarı. Düşe kalka hem de. Kader torbası sırtımda. Senden gelip sana koş uyorum. Balkonumun kapyıyna yaslanıyorum. Oysa senin kapındayım. Gün yirmi dört saat, her nefes alış verişte, en çok da yağmur zamanı kapyndayym can özüm...
’aç kapını
haydi aç ben geldim...
diyemedim.
dışarda yağmur ya? ğıyor gülüm,
yüzüm ondan ıslak.
fırtınadan arta kalan bir rüzgar var,
iliklerim ondan ü? ür...
ellerimde gelincikler yok,
nergisler var ellerimde
saryı
sapsarı...
gel...
bak şu camdan dışarı...
gördün mü ömür denen bulutu...
dün
kapkaraydı...
sanırsın ki boşaltıp yükünü
ağaracak saçların gibi...
bugün yüzümü ıslatty da
gözyaşlarıyla
gene de aklayamadyı
yüreğinin derdini...
...
Hidrojen ve oksijenin aşkı mıdır yağmur? Yoksa çöllerin gözyaşı mıdır Mecnunca avaz avaz göğün yedinci katına çıkıp; sonra sihirli, görünmez kanatlarla iplik iplik yeryüzüne inen. Rahmandır, berekettir, bolluktur. Hayatın, dirilişin kendisidir. Küçümen, nokta kadar bir yağmur damlasının içinde koskoca bir okyanus gizlenmiştir, bunu görebilmelisiniz. Suret aslının, parça esasın kendisidir. Ben ise, seninim can özüm. Sen de benimsin benim.... Biliyorsun, biliyoruz ve cümle insanlar da bilmekte...
Yağmur tanem, çiğ tanem, alın terimsin çoğu kez. Kara kyşlarda kar çiçeğim, buzum, hüzün göletimde donmuş kristalize olmuş acılı zamanım, duamsın, dileğim, arzumsun.
Ülkemin Balkan sınırını çizen Meriç’im, kan ağlayan Basranın göğsüne bereket taşıyan Dicle-Fyrat’ımsın. Benden doğup yâdele akarken, beni taşırsyn, seninle ben taşınırım aktığın bağlara, bahçelere.Ülkemin üç tarafı senle çevrilidir, ama ben sensizlikten kavrulur, yanarım. Bütün senli zamanlarım, bütün ırmaklarım bendeki dağlaryn koynundan doğar, ya denizlere ya da gurbetlere akar. Dışarıdan doğup da benim ülkeme akan ırmağ yn neden yok acaba?
Kâbe’ de zemzem, cennette köşkümün bahçe kenarında şırıldayan ırmağımsın... Sevgililer sevgilisi, iki cihan nurunun bastonunu vurduğu yerden güp güp nabız atışlarınla, sevinçten çağlayıp kara toprağın bağrından çıktığını görürüm.
Seninle benim aramda hiç bir fark yoktur. Benim balkonum işte şuracıkta, bir kaç metrelik yer. Seninse falezler, düdenler, manavgatlar...
Namaza durmadan önce aldyğım abdest seninle güzel. Seninle tenim pırıl pırıl, ışıl ışıl yüzüm, elim, vücudum. Misler kokuşum senden.Temizlik sen, paklık sen. Sen bizi arıtıp, durutup, pırlanta yapıp gidersin, kara topra? ğın göğsüne. Sonra dere olur, ırmak olur büyük denizlere kavuşmak için hıçkıra hıçkıra sonsuzluğun türküsünü söylersin.
Denizlere; yani sende sana, hakim olan cihana hakim olur mu? , Barbaros öyleydi. Nice leventler senin en çok da maviliğine vuruldu. Derinliklerinde sayısız canlıları yaşattığını biliyorum. Sen canlısın ya, senin içindekiler de öyle... yosunlar, mercanlar, balıklar ve mavi bakış larıyla sen. İstiridyemdeki incim senden.
Gökten mi alırsyn rengini, yoksa göğe rengini sen mi verdin, bilemem. En çok da bu rengine düşükünüm biliyorsun.
Yağmuru sen sanıyorum. Seni yağmur bilmişsem suç bende değil inan ki. Kederli olduğum, yalnızlğa yağdıyım senden. Hasretliğim yağmurun sesindedir. Sesimi duyuyorsun biliyorum.Sensizlik mi? Sensizlikte;
’Bilir misin ki
Gözlerimden akan yağmur damlaları
Buza keser kar olur.
Bil ey yar, bil!
Bil ki
Dağları duman bürüdü.
Bil ki
Hasret kervanı kalktı,yürüdü.
Bil ki
Sensizlikte demir yüreğim,
Pas tutup çürüdü.’
Mustafa CEYLAN
Güllük Şiir Antolojisi 207
--------------------------------------
Zekeriya EFİLOĞLU | Zekeriya Efiloğlu 15 Ocak 2008 Salı 11:03:07
Eğer kimse okumasın diye böyle bir yazı eklediysen amacına ulaştın demektir....
KİMSE BU YAZIYI OKUMAYACAK...
TEBRİKLERİMLE
BİRAZ KIŞKIRTICI OLDU AMA NEYSE