YANGIN 1. Bölüm
( Henüz bir başlık bulamadığım öyküme şimdilik bölümleriyle hitap edeceğim. :)) Sevgili Aynur’a ve tabii ki diğer arkadaşlarıma da güvenerek son öykümü yeni baştan ele aldım. Hadi hayırlısı. Ortaya nasıl bir öykü çıkar emin değilim. Bana tahammül ettiğiniz için şimdiden teşekkür ederim.)
Tarlada başaklar sararmaya durmuş, hasat vakti yaklaşmıştı.
Tarlasına öylece bakıyordu İsmail.
Son zamanlarda yüzünün ortasına gelip yerleşmiş bir hüzün vardı; sebebini kimseye söylemediği.
İyice olgunlaşmış bir başağı koparıp avucunun içinde incelemeye başladı.
İncelemesi öylesineydi, can sıkıntısından.
Babasının tarla kenarında gölgelik olur düşüncesiyle diktiği ağacın dibine oturdu, tarlasını tekrar seyre koyuldu. İçi geçmiş uyuyakalmıştı ağacın gölgesinde.
Akşam olmak üzereydi eve geldiğinde.
Son zamanlarda yüz ifadesinden ne kadar sıkıntılı olduğunu anlayan Emine, kocasına yardım edememenin üzüntüsü içindeydi.
_ Sofra hazır! Elini yüzünü yıka da sofraya otur. Ben de İbrahim’i yatırıp geliyorum.
İbrahim’i uyanmasın diye yavaşça kaldırıp içerde yatağına yatırdı.
_ Karnını doyurdun mu İbrahim’in?
_ Sen gelmeden doyurdum. Bütün gün tavukların peşinden koşturmaktan yoruldu, uykusu geldi. Seni beklediği için uyumamakta dirense de dayanamadı.
_ İyi yapmışsın uyutmakla.
_ Neyin var senin halen söylemeyecek misin?
_ Sen beni boş ver! Senin günün nasıl geçti? Ağrılarım var diyordun!
_ Doğuma daha var, ama sanki doğum sancısı gibi ağrılarım. Bir tuttumu nefes aldırmıyor.
_ Ne olur, ne olmaz! Yarın kasabaya inip bir doktora gidelim.
_ Yarın da geçmezse bakalım. Bugün bizim oğlanı kazlar kovalamış. Çok korkmuş garibim! Eve geldi ağlayarak. Ağabeyinin oğlanlar taşlayınca kazları, onlarda kızmış bizimkine saldırmışlar. Yengen zor kurtarmış.
_ Hıı!
Daha da anlatacaktı ama kocası onu dinlemiyordu sanki.
_ Yatalım mı artık? Geç oldu.
_ Tamam! Sen yat, ben birazdan geliyorum.
Emine oğlunun açılan üstünü örterek yatağına uzanmıştı. Şiddetli karın ağrısı yine başlamıştı ama bu saatte kocasını telaşlandırmak istemedi. “Üşüttüm herhalde, gaz sancısıdır bu” diye düşündü.
İsmail bir sigara daha yaktı.
Geçmişi düşündü uzun uzun. Annesini, babasını. Sonra, Emine’siyle evlendikleri günü!
Ona göre köyün en güzel kızıydı Emine. Gerçi kendisi de köyün en yakışıklısıydı ya! Kendi köyünde olsun, civar köylerden olsun, düğünlerde görüp te, âşık olan ve mektup gönderen çok kız olmuş, ama onun gözü Emine’den başkasını görmemişti.
Emine’nin ailesi de severdi İsmail’i. Dürüst, akıllı ve çalışkan biriydi. Kızlarına bu köyde ondan daha iyi kısmet mi bulacaklardı.
Evlendiklerinden on bir ay sonra İbrahim dünyaya gelmişti.
İbrahim şimdi dört yaşındaydı. Zaman ne kadar çabuk gelip geçmişti öyle!
Evlendikleri günden beri karı- koca birbirlerini hiç kırmamış, üzmemişlerdi. İkisi de daha ilk gün gibi âşıklardı.
İsmail’in tek üzüldüğü nokta, son günlerde ağabeyinin sürekli “ Bu tarla benim hakkımdı. Babam seni kayırdı, bu verimli tarlayı sana verdi. Benim hakkım olanı, ben almasını bilirim!” demesiydi.
Düğün hediyesi diye babası vermişti o tarlayı.
Ağabeyinde daha çok tarla vardı ama onun gözü hep kendi tarlasındaydı. Birkaç kez tehditkâr sataşmalarına maruz kalmış ama benim büyüğüm diye ses çıkaramamıştı. Dedesi dizlerine yatırıp nasihat ederdi sürekli “Dünya malı için kimseyi kırma, üzme!” diye. İsmail ağabeyine göre daha uysal ve söz dinleyen bir çocuk olduğundan dedesi en çok onu severdi.
Dört kızdan sonra İsrafil ve sonra da İsmail dünyaya gelmişti. Sülalemizin devamı diye babası her ikisinin de üzerine titrerdi.
İsrafil’i evlendirirken tarlalarının birçoğunu evini kendi geçindirsin diye ona vermişti.
Elinde sadece İsmail’e verdiği tarlası kalmıştı. İsmail evlenince de kalan son tarlayı ona vermiş; “bundan sonra ananla bana sen bakacaksın.” demişti.
İsmail olsun, Emine olsun ikisinin de bir dediklerini ikiletmemişlerdi. Annesi oğlu İbrahim’i göremeden ölmüş, karısının hasretine daha fazla dayanamayan babası da annesinden iki yıl sonra; İbrahim iki yaşındayken ölmüştü.
Sigarasından derin bir nefes daha çekti.
“ Dünya malı için bir birimizi kırmaya değer mi abi?” dedi kendi kendine.
Elinde başka geliri olsa hiç düşünmeyecek tarlayı ağabeyine verecekti, ama onun da geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi vardı. Hem üstelik üç kişilik ailesine, yeni bir birey daha katılacaktı.
Emine aklına gelince sigarasını söndürüp yatağına yöneldi. Bütün gün sırtında taş taşımış gibi her yanı ağrıyordu. Yatağa yatar yatmaz uyuyup kaldı.
Gecenin bir yarısı karısının iniltileriyle uyandı. Odanın içinde yoğun bir duman genzini yaktı.
Birkaç kez öksürük krizine tutuldu.
Pencerenin perdesini açtı! O gece dolunay vardı. Ay ışığı odanın içine dolmuştu.
Kapıyı açtığında evin her yanını ateş sarmıştı. Karısının elinden tutup kaldırdı. Oğlunu da kucağına alarak dışarıya kendini zor attı.
Emine “ Çok ağrım var, yürüyemiyorum!” diyordu peşinde.
_ Çabuk ol! Ateş her yanı sarmış. Bir an evvel çıkalım şu evden! Diyordu en son hatırladığı.
Oğlunu güvenli bir yere bırakarak evin içine tekrar girdi karısını yangından kurtarmak için.
Yatak odasına girdi zor bela. Karısı yarı baygın yerde yatıyordu. Zar zor görebiliyordu önünü. Son bir gayretle karısını yerden kaldırdı, yatağa oturttu. Pencereyi açtı hava gelsin diye. Pencereye parmaklıkları bir iki hafta önce taktırmıştı, son zamanlarda köye hırsız dadandı diye. Nefret etti o an kendinden, neden taktım sanki diye.
Bir taraftan karısını kaldırmaya çalışıyor, bir taraftan da zihni açık olsun diye sürekli ona bir şeyler soruyordu.
Çok ağrısı vardı Emine’nin. Hem ağrıdan, hem dumandan nefes almakta güçlük çekiyordu.
Tüm çıkış yollarını kapatmıştı yangın. Emine biraz yürüyebilse kurtulacaklardı belki bu cehennemden ama!
_ Ne olur biraz daha gayret. Bak söz veriyorum seni de karnındaki bebeğimizi de kurtaracağım. Ama sen de daha çok gayret etmelisin.
_ Ben ölüyorum İsmail! Beni bırak kendini kurtar ne olur!
_ Ölürsek de beraber öleceğiz, kalırsak da beraber kalacağız. Ben bir ömür seninle ayrılmayacağıma Allah katında söz verdim Eminem.
_ Oğlumuzu, İbrahim’i düşün!
İsmail karısını bırakıp bir yere gidemezdi.
Bayılan karısını kucağına almaya çalıştığı sırada tavandan kopup gelen kalasın altında kaldılar her ikisi de. Emine acıyla inliyordu. Karısına daha bir sıkı sarıldı. Sanki bu şekilde onu yangından kurtarabilirmiş gibi geliyordu. İnsan eti sırf yağ olduğu için herhalde ne de çabuk tutuşmuşlar ve yanıyorlardı.
İsmail kendi kendine sayıklıyordu “Ne olur kurtarın bizi!” diye.
Köyde ölüm sessizliğini köpek havlamaları bozuyordu. En çok ta evin sadık köpeği Karabaş havlıyor, yangına atılıyor, sahibi kurtarmaya çalışıyordu. Ama yangın tüm evi çoktan sarmıştı.
Köy halkı yangını fark etmiş ama yetişmekte geç kalmışlardı.
Gecenin sessizliğine şimdi de feryat figan sesleri karışıyordu. Bu hengâme içinde İbrahim’in cılız sesi duyulmuyordu. Her kafadan bir ses yükselmekteydi. Kadınlardan biri akıl edip te; “ Çocuk daha fazla korkmasın biriniz evine götürsün şu çocuğu!” deyince, yengesi kucakladığı gibi İbrahim ‘i evine götürmüştü.
Acı gerçek sabah aydınlığında çok daha fazla gün yüzüne çıkmıştı.
Ev yangında tamamen kül olmuştu.
Yangının külleri arasında birbirine sarılmış ve etleri birbirine yapışmış bir halde buldular İsmail ve Emine’yi. Manzara korkunçtu. Her ikisi de tanınmayacak haldeydi!
Köyün semalarını kuş seslerinin yanında bu kez ağlama sesleri yırtıyordu!
Cenazelerin defin işlemlerinden sonra İbrahim’i anneanne ve dedesi istemiş ama amcası; “O bana kardeşimden yadigâr, onu kimselere vermem!” demişti.
İbrahim girdiği şoktan çıkamıyor ve sürekli ağlıyordu. Yengesi, amcası, halaları, kuzenleri sürekli onu neşelendirmeye uğraşıyorlardı ama bu pek kolay olmayacağa benziyordu.
YORUMLAR
öykü yazmak başka birşey...
sizleri okurken gurur duyuyorum...
ve elbette kutluyorum...
N. B. Ç.
Desteğin için teşekkürler.
Sevgilerimle...
Canım şimdiden kolay gelsin diyorum. Harika bir başlangıç olmuş. Kalemini seviyorum. Gerçi haddim değil ama bana ihtiyacın olursa aklında bulunsun ben de buradayım. Sonsuz sevgilerimle :) Tebrikler duru kalpli arkadaşım.
N. B. Ç.
Çok teşekkür ederim.
Sevgim çok...
Bu ilk seriden yola çıkarsak anlaşılan usta kalemin bıraktığı satırların ardından oldukça hüzünleneceğiz. Şimdiden başarılar dilerim Nurcan Hanım.
N. B. Ç.
Çok teşekkür ederim desteğiniz için.
Saygılarımla...
Sevgili arkadaşım hayırlı olsun yeni öykün..Çok duygulu bir bölümdü.Her zaman söylüyorum kaleminden dökülenleri okumayı çok seviyorum. Sağlam yazıyorsun. Sevgilerimle..
N. B. Ç.
Sevgim çok...
Seni beklediği için uyumakta dirense de dayanamadı.
=uyumamakta mı olacaktı?
Tema,dramatik bir öykü.Bu öykü,yirmi bölüme kadar uzayabilir bence.
Karakterlerin çok olması,öyküyü tek düzelikten kurtarmış ve oldukça zenginleştirmiş.
Puanım tam.
Sevgilerimle...
N. B. Ç.
Sevgilerimle...
hüzünlü başladın......içimiz yandı..... ilerledikçe biraz neşelendir yazı boşluklarına bayılıyorum okurken hiç zorlanmıyoruz.....akıcı ve sürükleyici......usta kaleme yakışır tarzda...meraktayız.....saygılar
N. B. Ç.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sevgi ve saygılarımla...
N. B. Ç.
Sevgi ve saygılarımla...