İçine Sensizlik Kaçmış Hayat
Saat gecenin 3’ü. Akreple yelkovan zamana küsmüş sanki. Birbirlerine sırtlarını dönmüş oturuyorlar öylece. Dikkatli bakınca bize benziyorlar aslında. Hayat durmuş. Hep sessizlik. Aklımdaki tilkileri de peşine takıp gittin uzaklara. İyi de oldu aslına bakarsan. Boş boş konuşup beni yolumdan çeviriyorlardı. Keşke özlemimi de alsaydın yanına. Sen gittiğinden beri daha vahşi. Seni benden daha çok seviyor belli ki.
Senin yüzünden gecem gündüzüm birbirine karıştı. Tüm uykularımı uyuyakaldığım gecelerdeki rüyalarımda bıraktım. Rüyalarımın içinde sen... Hiçbirinden haberin yok tabii. Tasasız, gamsız mışıl mışıl uyuyorsun yatağında.
Seni tanıdığım günden bu yana yaşanan acı tatlı tüm anıları düşününce yüzüme doğan tebessüme bakıp mutlu oluyorum. İşte böyle zamanlarda senin için kâğıda döktüğüm yazıları okuyup, sitemkâr kelimeleri inci gibi dizen kıza anlam veremiyorum. Seni deli gibi sevdiğimi söyleyen ben değildim sanki. Sesim kalbimin duvarlarına vurup defalarca yankılandığında, bu sözlerin cennetten çıktığına inanan ben değildim! Sen benim güneşimdin. Kalbime doğman için sana yön veren de bendim. Öyleyse kim içindi bu yazdıklarım. Neden kanatıyordum kendi kendimi?
Aşkın, varsayılan tüm zamanlarından geçtim. Gözlerini, ellerini, dudaklarından çıkan her kelimeyi ve sonunda dudaklarını içtim. Sana ulaşıp kaybetmeyi, kaybedip aramayı, tüm arayışlarımın sonunda seni bulmayı, seni bulduğumda dilimde düğümlenen sevgi sözlerini ve eninde sonunda sende çözülen düğümleri bir bir yaşadım. Şimdi yorgunluğumu yaşamakta sıra. Yorgunluğumun tek sebebi günden güne ağırlaşan yüreğim değil elbette. Sana ulaşmak için geçtiğim tüm yolların, umutlarımın, hayallerimin, seni kaybettiğim – aradığım – bulduğum her günün hatta tadı dudaklarımdan hala silinmeyen gözyaşlarımın yükünü omuzlarımda taşıyorum.
Zihnim yıkıldı. Senden öncesini hatırlamıyorum, senden sonrasını da. Zamanın içinde, akreple yelkovan arasında bir yerlerde asılı kaldım ben. Artık aynada, yüzümün yarısını görüyorum. Ne garip değil mi? Sadece kendimi değil, diğer insanları da yarım görüyorum. Herkesin 1 eli, 1 ayağı, 1 gözü var. Dudaklar hep yarım, o dudaklardan dökülen sözler yarım. Yarım nefes alıyoruz, kesik kesik. Herkes bir yarısını başkasının yanında unutmuş. Her yarım kalbin içinde başkasına ait bir yarım kalp daha var. Yarım dudaklarda, yarım kalmış tebessümler. Her bir göz içinde tutsak bir yarım bakış...
Şimdilerde hissettiğim tek şey; bu dünya üzerinde nefes alan her canlının, duyduğum her sesin, gördüğüm her yüzün, dokunduğum her tenin bana seni anımsatıyor olması. Seni unutmak istiyorum. Bu zifiri karanlık artık son bulsun istiyorum. Buna rağmen attığım her adımda bir adım geri gidiyorum.
Bakma karanlığıma öyle. Zaten artık baksan da göremezsin parça parça dökülen yalnızlığımı. Dokunsan hissedemezsin bu tenin altında başka bir ten barındırdığımı. O tenin sana ait olduğunu da anlayamazsın. Okadar çok terk ettin ki beni, sağırsın artık duygularıma. Ne konuştuğumda sustuklarımı, ne de sustuğumda konuştuklarımı duyabilirsin. Kızma hemen! Tüm terk edişler sırtını dönüp gitmekle mi oluyor sanıyorsun? Gözlerin gözlerime değmediği her vakit koyup gitmişsindir beni ortada. Şimdi say bakalım kaç sabaha sensiz uyandığımı.
Dört bir yana saçılmış bir yapboz bu sevgi. En önemli parçasını alıp gittin dünyamdan. Şimdi yerine ne koymaya çalışsam uymuyor. Resim bir türlü tamamlanmıyor. Koca bir boşluk, anlamsız bir kalabalık... Tüm bu karmaşanın ortasında beni sadece yazmak rahatlatıyor. Konuşamadıklarımın acısını çıkarıyorum doyasıya.
Bozuk bir plak gibi beynimin içinde hep aynı sözler dönüyor. “Keşke 2 yıl önce ya da 2 yıl sonra girseydin hayatıma.”. Bütün bir ömür tek cümleyle ancak bukadar güzel açıklanabilir. Her seferinde ya çok erkendik birbirimize ya da çok geç kalmıştık. Ya mutluluğa çeyrek kala kaybettik yolumuzu ya da aşkı beş geçe vazgeçti yüreklerimiz. Sıcaklığını içime çeke çeke ağlayamadım koynunda. Onun yerine teninin tuzunu bastım açık yaralarıma. Canım yansın istedim. Sadistçe diye düşünebilirsin. Oysa değil. Oysa sadece kalbimin acısını gizlemeye çalıştım ben. Başka bir yerim acırsa onu daha az hissederim sandım.
Bir gidiş bir insanı böylesine hiç edebilir mi? İçine sensizlik kaçmış bir hayat bıraktın avuçlarıma. Bir yılan gibi koynuma soktun günahkâr geceleri. Oysa daha dün, sen değil miydin koynumda uyuyan? Saçlarını okşadığım, kokunu tenime sakladığım sen değil miydin? Peki, şimdi nerdesin? Başkalarının koynunda mı uyuyorsun yoksa? Ben gibi sarıyorlar mı seni? Ben gibi seviyorlar mı? Bak, gözlerime gizledim gözlerini. Sen baktığın gözlerde kendini görebiliyor musun?
Sen yok musun sen... Ben sende bir destan yaratabilecekken, sen fıkra olmayı tercih ettin. Allah kahretsin! Oysa bir kızımız olacaktı gözleri sana benzeyen. Şimdi tüm hayallerim minicik avuçlarında, arafta sıkışıp kaldı meleğimiz. Biz ölümsüzlüğe onunla erişecekken, kayıp sevdalara rehber olacakken ışığımız, karanlıklara yenildik.
Yüreğimi boğan bu sevgiyi ben kendi gözyaşlarımdan yarattım. Artık her birini serbest bırakıyorum. Son damla düşünce belki seni unutmuş olurum. Zormuş bukadar sevince ayrılığa katlanmak. Dayanmak. Yaşamaya çalışmak, her güne yeni bir anlam bulmaya uğraşarak. Şimdi, senden geriye bir adın kaldı dilime pelesenk. Onu da söylemeye korkuyorum, ağzımı açsam dilimden düşüp kırılacak.
Gülay GÜLEÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.