HÜZÜNLÜ GECELERİM!
Ne yapsam nafile! Çırpınmalarım hep boşa. Hüzünlü gecelerimde yalnız kalıyorum. Teselli bulacak bir dost eli bulmak ne mümkün. Zincirlere vurulmuş idam mahkumu gibi hissediyorum kendimi. Özgürlüğüm elimden alınmış, yalnızlığım içerisinde debelenip duruyorum.
Başıboş sokak köpekleri gibi dolaşıyorum izbe köşelerde. Selam verdiğim insan-cıklar tarafından horlanıyorum, dışlanıyorum! Ama hiç önemli değil.
Bunca yıl kimlere sarıldıysam, meğer aldanmışım. Yarı yolda bırakılmışım. Tökezlenmişim. Hep darbeler yemişim. Şeker hastası olmuş; gözlerim bile beni terk etmek üzere.
Tuttuğum kalemler hep kırılıyor.Yazsa da anlamak isteyen yok. “Bunamış köpek,bu yaştan sonra senden ne olur?” diye yazdıklarımı horluyorlar.
Bir tek kitapların arasında kendimi mutlu hissediyorum. Kahramanların karakterleri içime işledi. Her tarafta onları görüyorum.Hayali de olsa… Onlarla konuşuyorum. Dertlerimi onlara anlatıyorum.Onların çektikleri sıkıntılar beni çok geriyor. Raskolnikov’u lise yıllarından itibaren hala içimde taşımaktayım. Çektiği acıları hala hissetmekteyim.
Hüzünlü gecelerimde yıldızlar bile bana farklı parlıyorlar. Kayan kuyruklu yldızlar hüzün veriyor içime… Saman yolunda yönümü bulamıyorum!
Azrail kapıyı çaldı çalacak!
Uzun lafa gerek yok. Etrafta yağcılar çok. Şakşakçılar,zil takmış oynuyorlar... Zeki Müren’in bir şarkısı dudaklarımdan dökülüyor:
“İnsanlığı aradım insanların gölgelerinde”
Kulübeme çekilip kitaplarımla haşir neşir olmak varken; gecelerim neden hüzünlü olsun?Neden?Değer mi,şu üç günlük dünyada?
YORUMLAR
Hüzünlü Geceler'i okudum. Yalnızlık yüklü. Bu yazınıza denk gelecek ama gecelerden memnun bir şiirimi sizinle paylaşmak istiyorum:
AŞKİSTAN GECELER
Gündüz kaf dağı ardında pek yakın canan geceler
Rüyalarda anı bana hep eyler ihsan geceler
Geceler ki fırsat-ı dem yârim ile vuslat-ı dem
Hal böyleyken nasıl derem gam ile hicran geceler
Gün açılır perde perde yârim göremem bir yerde
Halvet-gâhım gecelerde kutlu bir mekân geceler
Efil efil eser saba hinzanda başlarım hâba
Kavuşurum ol mâh-tâba sanki aşkistan geceler
Ben bir kays’ım yar bir leyli bağlamışım ana meyli
Yıldızlar oynar bir hayli ne hoş bir harman geceler
Öter ishak şakır şeb-hân usul usul ağarır tan
Zevkten uyanır aşikân ışır mihribân geceler
Bilirim nehar kıymetin leyl ocağıdır ülfetin
Yapmaz mı Miskini methin takdire şayan geceler
Sadık Miskini ( Sait Küçük)
Ne yazık ki; yaş ile sınırlandırılmış hayatlar yaşıyoruz. Bir sonraki kuşağımız, belli bir yaşı aştıktan sonra, bizleri sarıp sarmalıyor, paketleyip bir köşeye yerleştiriyor. " Sakın buradan kıpırdama " diyor. Oysa o yaşlar hayatımızın en verimli yaşları. Çoluk, çocuk büyümüş. Çalış, didin, kazan devri kapanmış. Artık " BEN " demenin zamanı gelmiş. Eteğe asılan kimse olmadan hayatı kendimiz için yaşayabileceğimiz zamanlar gelmiş.
Yaşlının genci olduğumuz zamanlar.
Aslında, dürüst değerlendirirsek, yanlış yine bizde. Kim ne derse desin " Sana ne? " neden demiyoruz? Ben, ufak ufak başladım söylemeye. Alıştırma turlarındayım. Hem kendimi hem de çevremi. Kıyamet kopuyor ama umurum değil. Zeki Müren şarkıları yerine kendi şarkımı söylüyorum: Gönlüm seni gül bahçelerinde gezdireyim...:-) Deneyin, çok keyifli...
Şişman kadın şarkısını söylemeden hayattan çekilmek yok....Sevgilerimle
''Hüzünlü gecelerimde yıldızlar bile bana farklı parlıyorlar. Kayan kuyruklu yldızlar hüzün veriyor içime… Saman yolunda yönümü bulamıyorum!''
Yazınızın tamamı çok güzel ve çok içten.Birçok insanın anlatmak isteyip de anlatamadıklarını çok güzel bir üslupla ifade etmişsiniz.Gönülden tebrik ediyorum.( Alıntı yaptığım bölüm ise bana en çok hitap eden kısmıdır.)
Sevgili Eda Nazlı, Yazınız kendisini öyle güzel ifade etmiş ki, anlatmak istediklerinizi anlamayan yoktur sanırım.Sizi üzermiyim bilmiyorum ama yazıdaki başarınızı insan ilişkilerinize taşıyamamışsınız.Doğrunun heryerde söylenmesinden yanayım zira kırıp dökmeden incitmeden, küçük bir çocuğa bile bir toplumda sesinizi yükseltseniz mahcup oluyor.Sert mizaçlı biriyken bu sitenin şefkat dolu yazılarında kendisini hizaya sokmaya çalışan biri olarak yazıyorum bu sölzeri.Otorite konumun da olup elelştireceğinize dost konumun da olup acıtmadan söylemeniz daha doğru olmaz mı? Hem karşı taraf acımaz hemde siz yalnız kalmazsınız.
İnsanın özü yüreği burada bu sitede ben sadece yüreği güzel insanlar gördüm.Siz de bunlardan birisiniz.
Gecenize uğrayan sadece hüzün olsun.Ya vicdan azabı olsa her geceniz de?
Sevgilerim; güzel yüreğinize, üzülmeyin ayrıca.
Duygu yoğunluğu ağır bir yazı. Hiç bir insanın yaşamasını dilemeyeceğim bir kurgu. Uzatılabilir, daha keyifle okunailir bir yazı olabilir. Ama yazarımız az ve öz konuşmayı tercih etmiş.
"Şeker hastası olmuş; gözlerim bile beni terk etmek üzere." Bu cümlşeyi tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ederim.
Bir de "Tökezlenmek" diye bir eylem yoktur. Galiba "tökezledim" demek daha doğru. Ayrıca tökezlemek insanın kendi kendine yaptığı bir fiildir. Ayağınız takılır düşersiniz. Ama aynı paragrafta etrafınızdan gelen zararlardan söz ediyorsunuz.
"Yarı yolda bırakılmışım. Tökezlenmişim. Hep darbeler yemişim. Şeker hastası olmuş; gözlerim bile beni terk etmek üzere."
Aradaki "tökezledim" kelimesi akışı bozmuş biraz.
Aslında eminim ki yazıyı yazdıktan sonra bir kez daha okusanız bu hataları yapmayacaktınız. Çünkü yorumlarınıza baktığımda hatalı hiç bir eleştirinizi bulamıyorum. Ama kendiniz bunlara dikkat etmiyorsunuz.
Eleştiri konusunda sizi sonuna dek destekliyorum. Gördüğünüzü insanları kırmadan söyleyin. Ama sözlerinizi yazılarınızda da uygulayın. Böyle yapmazsanız eleştirdiğiniz insanlar sizi dikkate almazlar.
Ben değerli bir kalem olduğunuza inanıyorum. Elimden geldiğince de yazılarınızı kaçırmamaya dikkat edeceğim.
Sevgilerimle.
aynur engindeniz tarafından 9/24/2010 9:29:32 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yazı kendinizle mi, yoksa diğer insanlarla mı hesaplaşmanız?
Baştan yazınızı çok beğendiğimi, özenli ve düzgün yazılmış bir yazı.
Kırgınlığınızı ve öfkenizi anlayabiliyorum. Fakat şunu da unutmayın ki siz insanlara nasıl yaklaşırsanız, insanlar da size öyle yaklaşır. Bu demek değildir ki gördüğünüz hataları saklayın ve yüzüne gülümseyin, yaptıklarını övün. Öyle değil...
Eleştirilerde üslup çok önemlidir. Daima kırıcı değil de yapıcı olmak gerekir.
Siz bizlere kızmayın, kırılmayın. Elbet edebiyat adına birşeyler yapmak niyetiniz ama....
Sizi ve kaleminizi seviyorum.
Güzel bir yazıydı. Beğenerek okudum. Yazı tekniğiniz çok başarılı. Yalnız ben kızsam da bütün insanları çok seviyorum. Sizi tenkit etmek için söylemiyorum. Genelde pek çok kişiden konuşma esnasında "insancık" sözcüğünü duyarım. Eğrisi, doğrusu, her haliyle insanları çok seven bir mizacım var. En büyük öfkemde bile hiçbir insanı hor görmedim. Belki siz de o anlamda yazmadınız ama insana "insancık" demek bana üzücü gelir. Her insan Yaradanın eseridir ve zavallı değildir.
Böylesi özenli bir yazı için tekrar teşekkürler. Tebrik ederim. Saygı ve selamlarımla...
(Aklımdaydı söylemeyi unuttum. Yıldız kelimesini yazarken klavye azizlik yapmış sanırım "yldız" olmuş bir de "hala" sözcüğü şapkasız kullanıldığı zaman ilk anlamını hatırlatıyor. Şapkalı yazarak gerçek anlamını verebilirsiniz. Başarılı bir kurgu bahsettiğim ufak hatalar güzel yazınızı gölgelemesin)
Aysel AKSÜMER tarafından 9/24/2010 9:52:01 AM zamanında düzenlenmiştir.
tanıyorum galiba sizi.....yılkı ......saklansanda uslubun ele verecek....gizemli olmayı.....seviyor....eleştiri oklarını yayını....germedende atıyorsun...sivriliğin devam ediyor biraz tarzınızı değiştirirseniz çok sevilip yalnızda kalmayacaksınız....isteyince şahane yorumlar yapıyorsunuz....evet evet çıkaracağım....eminim....yazıda güzel bir hesaplaşma vardı.... kalemde kavi derlerya.....öyleydi....saygılar....benim puanım bu yazıya yakışandır