- 1185 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
AYDIN, LAİK, ÇAĞDAŞ OLMAK
Yurdumuzda entel tipli, elinde ya da cebinde çoğu kez okumadığı gazete olan ve bir sohbete katıldığında fikir ve düşüncesini açıklamak için ağzını açtığında ilk sözcükleri, “Biz aydınlar,” olan bir kesim, bu sıfatı adeta kendi tekellerine almışlardır.
Bu tip yurdum aydını:
—Türkiye’yi karmaşalığa götürecek her türlü ithal fikir ve ideolojinin ilk temsilcisinin piyonudur.
—Toplumun örf, adet ve geleneklerini benimsemezler; karşıdırlar.
—Batı’yı sömürgecilikle suçlar ama çağdaş olmak adına(!) Batılı gibi yaşamayı sever, hatta tarzın öncülüğünü, modelliğini yapar.
—Özünü kavramadığı fikre karşı fikirlere fikir ve düşüncesiyle değil, hakaret ya da saldırıyla cevap verir.
—Laikliğin inanç özgürlüğü olduğunu düşünemez bile, dinî inançların her türüne laiklik adına(!) karşıdır.
—Onun için, bunu düşündüğünün kendisi farkında değildir sözde, kadın, cinsel objedir; cinselliğini gizleyemez.
—…vs.
Bu tür aydınların çoğunlukta olduğu laik, Cumhuriyetçi İzmir İlimizde yaz sezonu
tesettürlü mayo ile denize giren bir bayan öğretmen, çağdaşlığı çıplaklık olarak kabullenmiş piyon bir bayan tarafından çocuklarının gözü önünde:
“-Örümcekler. Utanmıyor musun denizi kirletmeye? Atatürk cumhuriyetini kirletiyorsunuz!” denilerek hakarete uğruyor ve saldırgan bayan, bununla da yetinmeyip, tesettürlü mayo giyen öğretmeni denizden kıyıya sürüklüyor.
Bu olaya medyanın çoğunluğu sessiz kaldı.
Amaaa;
İstanbul’da bir galeri açılışına katılan davetliler alkollü kokteyllerini yudumladıktan sonra hava almak için dışarı çıkıyor ve galeri önünden geçmekte olan tesettürlü bir bayana:
“- Bu çağda böyle kıyafet mi olur,” diye, sözlü tacizde bulunuyorlar.
Daha sonra da galeride bulunan kişilere saldırıda bulunuluyor.
Bu saldırı ile ilgili olarak Nazım Hikmet Richard Dikbaş , basın açıklamasında bulunuyor:
“- İçki içildiği bilgisini biz ön plana çıkarmadık. Herkes bilir ki, dünyanın her yerinde sergi ve galeri açılışlarında içki içilir. Oradaki sanatsever kalabalık içki içse de bu taşkınlık yaratacak bir eylem değildir. Zaten konunun içki ile ilgili olduğunu sanmıyoruz çünkü attıkları sloganlarda ’Geldiğiniz yere girin, içeri girin’ diyorlardı. Doğrudan saldırdılar, bir tartışma yaşanmadı" dedi.
Ve bu olay medyada hayli yandaş buldu ve sanırım daha manşetleri süsleyecektir.
Bu tür olaylardan dolayı ben, yurdumuzda aydın olmaktan imtina ediyorum.
Yüksel ÖNAÇAN
YORUMLAR
Sayın Önaçan,yazınızın sadece aydın bölümü hakkında yazmak istiyorum.Ben sizden biraz daha yaşlıyım.Ülkemde nasıl aydın olunduğu konusunda güzel tesbitlerinize ilaveler yapmak istiyorum.1950'li yıllarda aydın olmanın maliyeti yanılmıyorsam yirmibeş kuruştu.Bir Ulus Gazetesi alıp cebine Ulus başlığı okunur şekilde koydunmu; kalabalık her yere girerek aydınların ulus gazetesi okuduğunu söyleyerek kolayca aydın olunabiliyordu.Tabii ki cebinde Zafer,Tercüman gazeteleri taşıyanlara da gerici,kuyruk gibi sözler söyleniyordu.1960'lı yıllarda cebe Akşam,Cumhuriyet gazeteleri de konduğunda aydınlar sınıfına girilebiliyordu.Daha sonraki yıllarda aydın olmanın maliyeti de düştü sadece aydınlar bildirilerine imza atarak aydın olunmaya başlandı.Daha sonra Devlet büyüklerinin toplantılarına yapılan davetlere iştirak edilerek aydın olunabildi.Yakın senelerde buna ilave olarak genellikle yandaş televizyonlara çıkılarak aydın olmanın keyfi yaşanır hale geldi.Bu tipler çok çabuk tanınıyorlar.Genellikle sağ ellerinde kalem taşırlar.En aydınlarının elinde dolmakalem bulunur.Ve her kanalda daha önce ezberlemiş olduklarını sandığım aynı konuşmaları yapmaktadırlar.Tabiiki kavgacı halleri de en önemli görüntü özellikleri arasındadır.
Sayın Önaçan,ailelerimiz birçok fedakarlıklara katlanarak bizleri güçleri yettiği kadar okuttular.Bizler de kendi çocuklarımızı bir çok fedakarlıklara katlanarak bizden daha iyi yetişmelerine çalıştık.Bu gün ülkemizde aileler çocuklarının yetişmesi için Devletten daha çok para harcamaktadırlar.Bunlardan nitelikli olanlar derhal çeşitli burslar önerilerek başka ülkelerce kapışılmaktadır.Dünya'daki her buluş veya gelişme içinde bunları görebiliyoruz.Ben pırıl pırl gençler yetiştirdiğimize de inanıyorum.Ve onlara güveniyorum.Sizde inanın ve güvenin.Umudumuz onlar.Devletimizin onları yaşatacak, onlara gelecek için umut vereceği günleri de görmek istiyorum.Selam ve sevgilerimi sunarım.
Cinok tarafından 10/13/2010 1:17:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Cinok tarafından 10/13/2010 1:22:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yükselenyıldız
Artık aydın olmak için elde ya da cepte gazete taşımaya da değer kalmadı değerli arkadaşım. Toplumumuz değerlerine ters düşen hâl, hareket ve davranışlarda bulundun mu kendini aydın olarak niteleyebilirsin. Kızına mini etek giymesi için baskı da yapman aydın olman için yeterli. Hele hele bir de Cum. Gazetesi'nde köşe kaptın mı bu toplumu ışığınla(!) pırıl pırıl yaparsın.
Teşekrar teşekkürler.
(Aşağıdaki Ararcan Beyefendi!nin yazısından inanın ben birşey çıkaramadım. Muhalif olduğu kesin de; ... .)
Aydın sorunu ülkemizde başlı başına bir sorun.
Eskiden münevver insan, gün görmüş insan olarak ileriyi gören, olayları kritik ederken analiz kavramını da devreye sokan, konuştuğu zaman doğruyu eğip bükmeden, dolaylı yollara sapmadan ve "ama", "fakat", "lakin"li cümlelere itibar etmeden kanaatini açıklıkla ifade eden okumuş, bilgili kimse tarif edilirdi.
Şimdi o münevver yerine "aydın" kelimesi konmuş. Türkiyede bu aydın tanımlaması teorikle pratikte hiç uyuşmuyor. Zira aydın olmanın asgari şartları; Topluma yabancı olacak, toplumun inanç ve kültürel değerlerini küçümseyecek, tarihe ve milli kültüer düşman olacak, milli egemelik ve adalet kavramlarını zamana, zemine ve konjonktüre göre kendi bakış açısına göre bir kısım zümreye layık görecek toplumun bir kısmına da layık görmeyecek. Vatandaşı da her fırsatta küçük görecek, bidon kafalı ve göbeğini kaşıyan adam olarak görecek, totaliter ve jakoben bir zihniyetin en azılı müdafii olacak ve doğal olarak da solcu olacak.
Böyle olunca da dayattıkları kendi hayat tarzlarına aykırı düşünen ve yaşayan insanların kamusal alanda yaşadıkları baskı ve zulümlerin sokaklarda, caddelerde, denizlerde ve her yerde görülmesi kaçınılmaz oluyor.
Önce "aydın"ların bakış açılarını düzeltmesi ve birlikte beraber yaşama hakkına riayet etmesi, diğerine tahammül etme gereği zihinlerine yerleştirmesi gerekir, diye düşünüyorum.
Selam ve saygılarımla.
Yükselenyıldız
Amaaa;
Kendisi gibi düşünmeyen, aynı dili konuşan, aynı soydan, boydan gelen ve aynı bayrak altında, aynı topraklarda yaşayanlara yaşama hakkı tanımıyorlar.
Kendisi gibi düşünmeyenlere yapılan hakaretleri medya sergiledi. Ve bu aydınlarımız(!), hakaret edenlere alkış tuttular, rahatladılar.
Bir blogdaki kendisi gibi bir aydının yazısını okuyan diğer bir aydın(!), yazıyı alkışladığını ve referandumda EVET tercihini kullananların asılması-kesilmesi gerektiğini söyleyebiliyor.
Ve de bu aydınlarımız, Türkiye'de fikir ve düşüncelerin özgürce söylenip, yazılamadığından şikayetçiler.
Mükemmel yorumunuz beni rahatlattı; teşekkür ediyorum.
Demek ki sitede benim gibi düşünenler de az da olsa varmış.
HüseyinGazi
Hayatın akışını değiştirmeye çalışanlar, hayata bakışlarını değiştirmekle işe başlayabilir.
Yazar girişte aydın tnımlaması çelişklerini verirken, aydın olmanın tutumunu göstermeye çalışmış!
Değerli yazarın, laikliği, bir inanç özgürlüğü gibi görmesi ile halkçı anlamanın ürünü olan, hoşgörcü olmayı laiklikle karıştırmış gibi. Oysa inançlar bir halk kavramıdır. Özgürlüğü de tartışılır. Ki özgürlük bir seçme işidir. Kim yeryüzündeki dinleri inceleyipte şu din akla ve vahye uygundur diye seçer ki?
Laiklik toplumsal bir kavramdır. İnanç ve inanç özgürlüğü 10 000 yıldır toplumdan çok çok önce vardır. İnançlar çatışa gelişe, başlarda toplum içinde, giderekten toplumun yanı başında olan halk alan içinde vardırlar. Liaiklik şunun şurasında siyasi literatüre bilinçli bir şekilde 1789 yılından beri ancak girmiştir. Bizde ise 1924'te çoğunluğun haşir neşir olduğu bir duyumdur.
Laikliğin toplumsal literatüre girmesi, inanç özgürlüğü adına olsa idi, insanlık; boşu boşuna bir uğraş ve akıl karıştırma içinde olurdu. İşte zurna burada zırtlamaktadır.
İnsanlar inançları içinde; 'senin dinin sana , benim dinim bana' demenin erdemini öğrenmişlerdir. Eğer bu bir inanç özgürlüğü ise, insanlar inanç özgürlüğünü öğrenmişlerken, bir de buna tutupta insanların 'laiklik' diyerekten eveleyip gevelemesinin ne anlamı olurdu ki?
Oysa laiklikle birlikte, toplumsal yapılar içindeki teokrasi ile var bulunan ikili otoritenin ayrışması, tüm dünyanın konjonktürü olmuştur. Yani toplumsal yapılarda aklın ve hukukun otoritesi tek icbarcı kabul edilmiştir. Ve inanca değin naklin veyahutta vahiye dek olan otorite, halkın uhtesine tevdi edilerek, bireyler bazında cemaatler içselleştirmesine değin özel yaşantılamasına dönüşmüştür.
Bu, otoriteye değin, egemenliğe değin alanların ayrışılması; on bin yıllık insanlık tarihinin geldiği bir ileri aşamadır. Bunu, inanç özgürlüğü diye sığ, akıla, izana gelmez; tarihi gerçekliğe aykırı, bir tanıma büründürmek, ancak böylesi bir aceleci feveranla olan yanılsama gibi olmuş kanımca.
Geriside bireysel yanlışardan ve bireysel fevriliklerden, yine bireysel yanlıştı ulamcı anlamalarla, genelleme çıkaran, birey algı bozukluğunu, toplumun temeline koymanın yanılsamalarıdır.
Saygılarla.
Atarcan tarafından 10/2/2010 5:20:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Atarcan tarafından 10/2/2010 5:23:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yükselenyıldız
Ansiklopedik bilgide de şöyle bir paragraf var:
"Laikliğin diğer tanımı da daha geniş ve kapsamlı olanıdır. Laiklik, insanın inanç, ibadet, vicdan ve düşünce hürriyetinin devlet tarafından güvence altına alınmasıdır. Bir din veya mezhep mensuplarının başka din veya mezhep mensuplarına karşı ya da kişinin inanç, ibadet, vicdan ve düşünce hürriyetini yaşamasına yönelik her türlü baskı ve tahakkümü önlemek laik devletin görevidir."
Bunu kısaca bir cümleye sığdırırsak İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ olamaz mı?
Saygılar.
Bu tür aydınların çoğunlukta olduğu laik, Cumhuriyetçi İzmir İlimizde yaz sezonu
tesettürlü mayo ile denize giren bir bayan öğretmen, çağdaşlığı çıplaklık olarak kabullenmiş piyon bir bayan tarafından çocuklarının gözü önünde:
“-Örümcekler. Utanmıyor musun denizi kirletmeye? Atatürk cumhuriyetini kirletiyorsunuz!” denilerek hakarete uğruyor ve saldırgan bayan, bununla da yetinmeyip, tesettürlü mayo giyen öğretmeni denizden kıyıya sürüklüyor.
Bu olaya medyanın çoğunluğu sessiz kaldı.
Bu olaya nasil ses cikarilmaliydi acaba bilemedim düsündüm bir anda gercekten.
her iki tarafinda tutumu komik bana göre.
Denize gireceksen tesettür neden.
Diskoteklerde bile örtülü bayanlari görmek normallesmis.
Insanlari anlamak mümkün degil.
Ben de örnegin ters bulurum denize biri mayo ile ve birde örtü ile girerse.
Ama kalkip da hakaret ederek buna tepki veremezdim.
Kisi kendine yakistirmissa ikinci kisiye bir söz düsmez bence.
Bu gibi hareketler görgüsüzlüktür bana göre Atatürkcülük ile ilgisi olmamali bunun.
Aslinda sadece abarti mesele ne olursa olsun bir abarti söz konusu.
Yüreginize saglik degisik konu
Saygilarimla
Yükselenyıldız
Kendisini aydın olarak niteleyipte bu makaledeki aydın tarifine bakınca yorum yapmaktan kaçındıklarının da farkındayım.
Şimdi;
Kılıçdaroğlu da milletvekilleriyle türban konusunda ters düştü.
Liderlerinin peşinden gidenler, Kılıçdaroğlu tarafında mı olacak, Sertel tarafında mı?
Benim kafam hiiç karışmadı son olaylardan dolayı. Ama sanırım aydın geçinenlerin kafaları çok karıştı CHP'nin içinn karıştığı gibi.