- 496 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EVET ve HAYIR
EVET ve HAYIR
Bir kasabada çok zeki bir adam, bir dahi yaşıyormuş. Aynı kasabanın bir de delisi, gerçek bir geri zekalısı varmış. Bir gün deli adam, zeki olana gidip, zeki olabilmesi için bir yol göstermesini istemiş. Zeki adamsa zeki olmak mı yoksa zeki görünmek mi istediğini sormuş çünkü zeki olmak uzun soluklu bir çaba gerektiren, zeki görünmek basitmiş. Deli, kolay yolu seçip, zeki olmanın umurunda olmadığını, yalnızca zeki görünmek istediğini söylemiş.
Zeki adam, zeki olma yolunda hata yapılabileceğini, oysa zeki görünmede hataya yer olmadığını söylemiş. Deli, sabırsızlanmaya ve bu numaranın kendisine hemen gösterilmesini istemeye başlamış. Bunun üzerine zeki adam onun kulağına bir şey fısıldamış ve o günden sonra kasabanın delisi diğer insanlar tarafından yavaş, yavaş zeki biri olarak tanınmaya başlanmış.
Kasabalılar aralarında dedikoduya başlamışlar: Nasıl olupta bu deli, zeki birine dönüşebilmiştir? Zeki adam ona ne söylemiştir.
O yalnızca deliye duyduğu her cümleyi anında olumsuzlamasını salık vermiş. Birisi “Putlara tapmak işe yarıyor” derse hemen yaramadığını söylemesi gerekiyormuş. Zeki adama, “Konuyla ilgili hiçbir şey bilmesem de böyle yapayım mı? diye sormuş.
Zeki adam, “Hiçbir şeyi öğrenmeye çalışmak zorunda değilsin. Yalnızca söylenenin tersini söyle. Sana birisi Kalidas’ın eserlerinin harika olduğunu söylerse, hemen o eserlerin süprüntüden ibaret olduğunu söyle. Onlardan neden harika olduklarını kanıtlamalarını iste. Her kim Beethoven’in müziğinin cennetten çıkma olduğunu söylerse, öyle müziğin cehennemde bile çaldığını söyleyip, cennetten çıkma müziğin nasıl olduğunu kanıtlamalarını iste. Yalnızca her şeyi reddet ve birisi sana karşı çıktığında da iddiasını kanıtlamasını iste.”
İki hafta içinde kasabanın delisi zekasıyla tanınmaya başlamış. İnsanlar onun çok derin ve yargılaması ve anlaması güç birisi olduğunu söylüyorlarmış. Birisi Shakespeare’in şiirlerinin çok güzel olduğunu söylerse o bu şiirlerin beş para etmez olduğunu, okula giden her çocuğun bunları yazabileceğini iddia ediyormuş. Bu durumda karşısındaki insan kendine olan güvenini yitiriyormuş çünkü söylediğini kanıtlamak güçmüş.
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, bir bakıma çeşit çeşit saçmalıkla dolu bir yüzyıldır. Tüm bu saçmalıkların temelinde de olumsuzluk yatar. Bir asırdır birbiri ardına birçok şeyi reddetmekteyiz. Diğer kimseler de bir şeyi kanıtlayamadıklarında, bu reddedişe katılmaya başlıyorlar. Ama unutma ki bir hayat olumsuzlaştığı ölçüde, önemini de yitirir.
Olumlu olmaksızın hiçbir gerçeğe ulaşılamaz.
Bir yaşam olumsuzlaştıkça, dışarıdan daha zeki görünse de içsel olarak git gide daha akılsızlaşacaktır. Bir yaşam olumsuzlaştıkça doğruluk, mutluluk ve güzelliği özümseme olasılığı da azalacaktır çünkü insanı yücelten tüm deneyimler yalnızca olumlu bir zihnin başına gelebilir. Değerli tüm deneyimler yalnızca olumlu bir zihinde gerçekleşir.
Kişi hayır dediği anda zihninde bir şeyler kapanmaktadır. Kelimelerin etkileri hakkında hiç düşündün mü? Kendini odana kapatıp yüksek sesle “Hayır” dersen tüm kalbinin kapandığını ve sıkıştığını hissedersin. Yüksek sesle “Evet” dediğinde ise kalbinin kanatlarını açıp gökyüzüne doğru havalandığını görürsün. Sözcükler yalnızca ağızdan çıkmaz; söylendikleri anda paralel bir olayın gerçekleşmesine neden olurlar. “Hayır” derken içinde bir şeyler kapanır, “Evet” derken ise içinde bir şeyler açılır.
Yaşama kim bütünüyle evet derse, o bir teisttir. Teizm yalnızca Tanrı’nın varlığına evet demek anlamına gelmez; o evet diyebilme kapasitesidir. Ateistler yalnızca Tanrı’nın varlığını reddetmezler, onlar hayır demekten başka bir kapasiteye sahip değildir. Böyle bir insan kapanıp küçülmeye devam edecek ve sonunda da çürüyüp gidecektir. Oysa evet demek kişinin öylesine açılıp, genleşmesini sağlar ki sonunda sonsuzlukla bütün hale gelinir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.