- 19632 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ŞİİRDE İMGE VE İMAJ/ İBRAHİM ERYİĞİT
Edebiyat ürünlerinde, özellikle de şiirde dile getirilmek isteneni daha canlı, daha etkili, duyumsanabilir, göz önüne getirilebilir bir biçimde anlatmak için, onunla başka şeyler arasında bağlantı kurularak zihinde canlandırılan yeni biçimler imge olarak adlandırılır. İmge(hayal, imaj), dış dünyadan alınan öğelerle oluşturulur, dış dünyanın, duyumsamaların ve izlenimlerin zihinde görüntüye dönüşmesi, resimsel bir değer kazanmasıdır. Diğer bir deyişle, sanatçıların düş güçleri ile yarattıkları, duygu ve düşüncelerle ilgili kavramları da içeren, aynı zamanda simgesel nitelik gösteren zihinsel görüntüdür imge.
Sanatçının hayal unsurlarını kullanmada gösterdiği özgünlük, şahsî üslûbu kuran temel öğelerden biridir. Sanatçılar zengin, güçlü ve çok yönlü hayalde canlandırma (imgeleme) yetenekleri sayesinde, dış dünyadaki varlıkları ve olayları -duygu ve düşüncelerini de katarak teşbih, istiare, mecaz vb. yollarla- daha farklı gösterebilme (imgeleştirme) yeteneğine sahiptirler. Şiirin, birçok malzemenin uyumlu birleşiminden oluşan kompleks bir yapı olduğunu biliyoruz. Bu estetik yapı içinde imgenin çok özel bir yeri bulunmaktadır. Wellek’e göre; “Bir şiir konu veya tema bakımından değil de, nasıl bir söyleyişe sahip olduğu açısından irdelendiğinde istiare, sembol ve mitle birlikte şiirin merkezî yapısını kuran dört temel öğeden birisini de imge oluşturmaktadır.”
İmge, hem psikolojiyi, hem de edebiyat incelemelerini ilgilendiren bir terim. Psikolojide, “duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri; duyusal bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar” olarak tanımlanan imge; edebiyatta, “anlatılmak isteneni daha canlı, daha duyulur biçimde anlatmak için onunla başka şeyler arasında bağlantı kurarak tasarlanan yeni biçimler” (Özkırımlı); “sanatçının çeşitli duyularıyla algıladığı özel, özgün bir görüntünün dille aktarılışı” (Aksan) olarak tanımlanmaktadır. Duygu ve düşüncelerin hayallerle süslenmesi, şiiriyeti meydana getiren özelliklerden biridir. Descartes’e göre imge, zihnin şeylerden edindiği tasarım, düşüncedir. Günlük dilde, imge deyince çoğunlukla mecazî anlamı olan bir deyiş anlaşılır. “Gün doğuyor”, “Bir yıldız aktı” gibi en beylik deyimler bile, kuşkusuz, imgesel bir öğe taşırlar.
Ezberi bozulmamış hayatlar adasam sana
Kanatılmış yaralarına ilaç olmaz varlığım
dizelerinde tam bir düşsel öğe örneği sunulur imgesel bazda. Boynundaki asılı kartonda ‘doğuştan kör’ yazan bir dilenci işlek bir yaya yolundaki bir binanın duvarına yaslanarak dilenmektedir. Oradan geçmekte olan bir şair, cebinden kalem çıkararak kartonu ters çevirip şu cümleyi yazar: ‘bahar geliyor ama ben göremeyeceğim’. Bu günden itibaren dilencinin cirosu en az on katına çıkar. Bedri Rahmi Eyüboğlu sevgiliye olan aşkının ne derece güçlü olduğunu:
“Yâr yâr,
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar.”
dizesiyle dile getirir. Attila İlhan, “Adını mıh gibi aklımda tutuyorum.” diyerek benzer bir imge kullanıyor. Benzetmelerden oluşan bu imgeler gayet güçlü ve mantıklıdır.
Fuzuli’nin Su Kasidesi’nde bir şairin hayal gücünün nerelere ulaşabileceğini gösteren çok güzel bir imgeler vardır:
Dest bûsu arzûsuyle ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım verin anınla yâre su
(Ey dostlar, ben o sevgilinin elini öpme arzusuyla ölürsem, benim mezar toprağımdan bir testi yapın ve onunla yâre su verin.)
Hayalin güzelliğine, yaratılan imgenin harikalığına bakar mısınız? Şairimiz öldükten sonra onun mezar toprağından bir testi yapacaklar ve yâri o testiden su içecek; böylece şairin mezar toprağı sevgilinin ellerine ve dudaklarına değmiş olacak; dolayısıyla şair bu şekilde yârine kavuşmuş olacak.
Yunus Emre’nin, Şöyle garip bencileyin redifli şiirinde de buna benzer harika bir imge görüyoruz. Yunus, bu şiirinde, yalnız ve kimsesiz bir garip olduğunu söyleyerek yeryüzünde kendisi kadar garip birini aradığını, fakat bir türlü bulamadığını vurgular. Şiirinin sonunda ise nihayet kendisine benzer bir gariple karşılaştığını şu dizelerle ifade eder:
Nice bu dert ile yanam ecel ere bir gün ölem
Meğerki sinimde bulam şöyle garip bencileyin
Yunus kendisi kadar garip birini bulamama acısıyla nice yıllar yanacaktır ve eceli geldiği zaman ölecektir. Ölüp de mezara girdiği zaman kendisi kadar garip birini kendi mezarında bulacaktır. Böylece Yunus emsalsiz garipliğini çok çarpıcı ve ölümsüz dizelerle bir kez daha pekiştirmiş oluyor.
Bir halk türkümüzdeki,
Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır
Bugün posta günü canım sıkılır
dizelerini duymayanımız yoktur. Of çekmekle dağlar değil, karşımızdaki bir bardak bile yıkılmaz. Fakat şair bu dizede harika bir abartma sanatıyla çektiği ofların şiddetinden dağların yıkılacağını söylüyor.
Necip Fazıl’ın Otel Odaları şiirinde de yaratıcı hayal gücüyle oluşan harika imgeler var:
Gizli bir akis kalmış gelip geçen her yüzden
Küflü aynalarında küflü aynalarında
Atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı
Çivi yaralarında çivi yaralarında
Üçüncü sınıf otellerde bir gece bile kaldıysanız; odadaki o eski, küflü aynada daha önce orada kalanların yansımalarını görür gibi olursunuz. Şair, ayrıca otel odalarının çıplak duvarlarında çivi yaraları olduğunu ve sızıların nabzının bu yaralarda attığını ifade ediyor. Bir okur olarak biz, eski müşterilerin yansımalarının aynada görülemeyeceğini veya çivi yaralarında ıstırap çeken insanların nabızlarının atamayacağını düşünmeyiz. Bu imgeler, okurda binlerce hayal, çağrışım ve duygu uyandırır. Bu çağrışımlar ve hissedilen duygular; yalnızlık, sıkıntı ve dert üzerinedir.
Sonuç olarak, şair kurguladığı herhangi bir imgede gerçek hayatta yaşanmamış, yaşanması mümkün olmayan hayat sahneleri ve manzaraları dahi yaratsa o imgenin bir mantığı olmalıdır ve bir duyguyu çok iyi anlatabilmelidir.
YORUMLAR
Paylaşım için teşekürler. Yazı bilgilendirici, örneklemeler güzeldi.
eryigitmat
Yazımı okuduğunuz ve beğendiğiniz için sonsuz teşekkürler. saygılarımla...
Şiirin imajı ile imgelemi arasında ya da hakkında gibi ve/fakat zorlama bir bağ kurulabilmiş... İmgelemi her derda deva anlamalarda kullanmışsınız. İmajı şiirin değer/ ayar kalitesi anlamında kullanırsak daha somut olur gibi galiba ! Malum, soyut hep somuta temeldir... İmgelem soyut, imaj somut olursa; tematik diyaletik-diyalektik daha okuma etkilenme sürecindeyken; acaba çok daha mı kavrayıcı olur?
Malum diyaletik dilsel, diyalektik düşünseldir. Yani ; koyacağınız imge /vereceğinizi imaj ve tematik bütünlemeye göre şiirsel dizge, kişiye öznel (bu genel kabul beğeninin nesenelliğine varması demektir.) olacak biçmde genelleşecekse, topluma ait olmak şeklinde ve böylece tamamlanır.
Duyumsamanın kalbi yönü ile akli yönü birbirinden kopuk görünüyor ! Bunu doğru düşün ve duyum dizgelemezseniz, siz gibi soyut/kalbilik, imaj ve imgelem arasındaki bağı tefrik edebilir ama tahlil edebilir olmaz. Yazı başındaki noktaya geri bağlamlandırma yaparsak; arasın(d)a olur ama hakkında olmaz.
Ben soyut ve üstyapısal size ait olanı bu kadar somut ve altyapısal benim anlayabildiğim olarak açıklayabildim. Anlaşılası dileğiyle...
Esenlikler...
Göktürkmen tarafından 9/22/2010 9:14:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
eryigitmat
Eleştiriniz için sonsuz teşekkürler. Saygılarımla...
Avni Çakar
Her sınıftan insanın naneli sakız gibi çiğneyip attığı şeyi -moda şiiri-
reddetmekle başlamak zorundayız.
eryiğit arkadaşın çaba ve emeği çok kıymetli.
Belli ki , kof şiirlerin açmazına ilaç bulmak dediyle yola çıkmış.
asıl yazıyı arap olsam anlardım, eleştirinizi anladıysam -hele 2.paragrafın içselleştiği tematik dizge- arap bile olamaz hallerdeyim.
bu sebepten anadolu'da iki şey toprağa ve insana tutunamaz. soyut resim ve soyut şiir.
benim altyapımdan sızan somut bağlamlandırma böyle.
Esen kalınız.