- 780 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 32
32]Eğer Vahdettin’in böyle bir duruma, Anadolu harekatına, samimi olaraktan sahiplenişi var ise! Böyle bir şey, olsa olsa, ne şişi yakma, ne kebabı yakma, babında olabilirdi. Bu hal belki de çaresizlik sarmalındaki şaşkın, padişahı; iki bakımdan da kurtaran bir can simidi olurdu:
1-Anadolu hareketi, Mustafa Kemal söylemleri ile zihinlerde adeta bir efsane gibi şekilleniyordu. Mustafa Kemal halkın gözünde bir yandan eşsiz bir Çanakkale muzafferi, diğer yandan Yıldırım Orduları kumandanı idi. Padişah, Mustafa Kemal’in halk nazarındaki itibarını öyle bir kalemde silemezdi. Bu, kendi suyunu ısıtmak olurdu. Şu aşamada bunu göze alıp yıpranamazdı. Aynı şekilde, arkadaş grubu da böylesi seçkin yararlılıkları olan, vatan sevgilerinden şüphe duyulamayacak kişilerdi.
Bu heyetin halk nazarında bir teveccühleri vardı. Padişah şimdilik bu heyete çatarak halkın sevgisini karşısına almak istemeyecek olmasından da kaynaklanan, bir zuhurat vardı. İşte padişah böylesi bir güç karşısında, tutunamazdı. Üstelik böylesi bir oluşmanın istihbaratını yapmış olması da, padişahta sinsi bir plân uygulamasına değin fikircini uyandırır olabilecekti.
Padişahın asıl amacı, kendisinin az çok etkisinde olan bu kabilden kişileri, gevşek de olsa emrinde tutabilmesi olmalıydı. Bunun için de kurmay heyetin halk üzerinde uyandırdığı cezbedici olumlu etkiyi ve halkın umudu olan bir kurtarıcı efsane oluşlarına dek sevgi desteğini, böylesi bir hesapçı olacaktan şirinliklerle, elinde bulundurabilirdi. Üstelik yeni durumun, belirsizliğini koruyan oluşmaları içinde, bu tür söylemleriyle de, halk nazarında sureti haktan görünebilir olmasının da akılcılığı idi.
2-Padişah eğer böylesi bir kurtuluş hareketini, destekleme politikasıyla yüreklendirdi ise! Zaten bitmiş bir Anadolu’da, direnişçi kurmayların, hiçbir şey yapamayacaklarına inanıyor olması vardı. Ve bitmiş bir Anadolu’da, kurmay subayların elinin ve kolunun bağlı olacağını bilir olmanın sanısı ve pekin bilgisi de vardı. İşte böylesi kurnazlıkla bu kadroya desteğini vermesiyle padişah, halkın desteğini de yanında hissedecekti. Padişah böylece, bir taşla üç kuş vurmuştu. Ama bu tam bir yanılgısı olacaktı.
Değilse padişahın Anadolu’daki bir direnişi örgütler olma cesaretini göstermenin kendisine getirdiği somut bir sorumluluğu yoktur. Bu küçük ihtilalcı kadronun Anadolu’da bir şey yapamayacakları sanısı ile padişah ve hükümeti; tarihi bir yanılgıya düşmüş olabilirdi. Bunu da o mevki hesap etmeliydi! Bu yüzden padişah finale pek ihtimal vermese de, sinsi ve derinden entrikaları, zamanla işe yarayabilirdi.
Bu yüzden sureti haktan görünmenin, kitleleri etkilemesindeki fısıltının, kitleleri kontrol eder olma yararlanmasını elinde tutmuş olacaktı. İşgalcilerin de, bu kabilden; padişahın gizliden yaptığı desteğini bilip de, bilmezden gelmeleri ;ya da bilip te göz yummaları, işgalcilerin de çok işine gelirdi. Hem padişahın halk nazarındaki otoritesi artmış olurdu. Ki bu işgalcilere yansıyan bir averajdı. Böylesi bir avantajcı yanılgıya işgalci kuvvetler dahi düşmüştü. Kemal’in, İstanbul dışında olması, onlarında aklına yatar bir şekillenme idi. Kemal Anadolu’da, kendisini tüketecekti.
3-Padişahın diğer bir politikası da, askeri kurmayları kendince, başından def etmek için kurduğu ve bunlardan kurtulmak istemesinin de, bir siyaseti olabilirdi. Çünkü bu heyet, işgale karşı padişahı hep davranmaya zorluyordu. Bu da padişahın, uyumlu olduğu işgalciler karşısındaki görüntüsünün, çok güç durumlara düşmesine neden oluyordu.
4-Yine çok zayıf dahi olsa, böylesi şaşkın ve pasif iradelilerin başvuracağı ve her yolu kılıf olarak elinde tutmak isteyeceği bir kurnazlıkları, daima vardır. Çünkü bu yollarla iktidarlarını daha kolay ve güvenle sürdürürler. Saltanatın, şöyle düşünmesi olabilirdi; ’direniş bir gün; olura; başarılı olurlarsa; sizin haminiz ben idim ’ diyebilmek için padişahın her iki tarafa da verdiği bir mavi boncuk kurnazlığıdır.
Böylelikle padişah, hem işgalcilerin, hem kendisinin başını ağrıtan bir dertten kurtuluyorlardı. Hem de padişaha göre, gelecekteki zayıf ama olası bir zafere dek kendisini pay sahibi kılan görüntüyü, etrafına yayıyor da olabilirdi. Oysa gönderdiği söylenen kadro ile 5 yıl boyunca, ne yıldızları barışmıştır, ne de affı şahanenin el altında, her hangi bir iltifatını, ya da gönül bağını veya yakınlık hissini; hiç görmemişlerdi, bilinebildiği kadarla!
5-Bu asi kadronun! Anadolu’ya gitmesi ile işgalcilerin ikide birde padişaha: ’bunları tutuklayın, bunları ekarte edin’ deme baskısından padişah tamamen kurtulmuş da olacaktı. Eğer, işgal kuvvetleri bunları kendisi tutuklasa, halkın kurmay heyete olan sevgisi, durup dururken işgalcilere karşı direnişlere dönüşecekti. Bu da işgalcilerin pek göze alamadıkları bir asayişsizlik olurdu. Ve birinci maddedeki söylenen halkın imajına dek, halkla karşı karşıya gelmeme durumu, böylelikle de kotarılmış olacaktı. Böylesi tutarsızlıklar ve çelişkiler içinde olan, böylesi acizlikteki bir padişah, direnişi destekler mi?
Esasen bu zayıf ama kararlı ve dinamik kadro, padişahın; mevcut gücünde yararlanmak isteyebilirdi de. Bu çok doğaldı. Bu elinizdeki meşru olanakları, değerlendirme pratikliğinizdir. Karşılıklı olacakla gizli gizli birbirine karşı oynamaktır. Birbirini kontrol ederek sabote etmektir. Bu kimi tam oluşamamış ama padişaha hala inanıyor olan halkın desteğini, bu milliciler tarafına da eğilim eştirmek olabilirdi.
Ancak hiç de öyle olmamıştır. Çünkü şimdiyi ve geleceği planlamış biri, bu yolun (Anadolu istiklal hareketinin) ilerideki bir zaman aşamasında, Padişah karşısında aşılmaz bir direnç olarak çıkacağını görememenin, çelişkisini de yaşamak görmek zorunda idi. Ve dahi, hele Mustafa Kemal’in kafasında, saltanatı değiştirme arzu ve isteği belirmiş olmasını istihbarat ettikten sonra , bu pragmatik yaklaşımı, denemiş de olabilirdi. Çünkü zamanın ve zeminin zaruret şartları içinde bir çok şeylerin böylesi karşı tedbirlerle sağlanışını destekler, uygunluk ve zorunluluğu vardır. Zorunluluklar gayeyi meşrulaştırırdı.
Yani burada, ihtilalcı direnişçi heyete karşı, hem işgalcilerin, hem de, padişahın ve hükümetin, aleni güç kullanmayı ve aleni tutuklamalı bir uğraşmayı, göze alamıyor oluşları da; hem padişahın hem hükümetin hem de işgalcilerin belli etmek istemedikleri bir zaafları olsa gerek. Bu bir işgalcilerin ve işbirlikçilerinin yumuşak karnı idi. Çünkü bu direnişçi heyet; öyle yenilir yutulur, basit bir üstesinden gelinir iş değildi.
Sürecek
Bayram Kaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.