YÜRÜYEN MERDİVEN
Ne zamandır ailecek birlikte bir şey yapmamışlardı. Şöyle çoluk çocuk gezip eğlenmeyi özlemişlerdi. Suzan oğlunun elini sıkıca tutmuştu. Çocuğun diğer elinden de babası tutmuş çocuğu adeta uçuruyorlardı. Çocuk hoplaya zıplaya sevinç çığlıkları atıyordu. Annesiyle babasını uzun zamandan beri ilk kez bu kadar sakin görüyordu. Kavga etmiyorlardı. Çocuklarının hatırına olsa bile yüzleri gülüyordu.
Kapıya yaklaştıklarında otomatik kapı kendiliğinden açıldı. Oğlu, Suzan’ın elinden kurtularak içeri koştu. Hadi gelin diye bağırıyordu. Burası bir alışveriş merkeziydi. Çocuklar için çeşit çeşit oyuncakların bulunduğu eğlence merkezi üst kattaydı. Çocuk yürüyen merdivene doğru koşarken; hadi çabuk, hadi buraya gelin diye bağırıyordu. Suzan merdivenin başlangıç noktasında her zaman olduğu gibi kilitlendi, donup kaldı. Merdivenleri görmüyordu. Etrafını bir sis perdesi kaplamış gibiydi. Eşiyle oğlu yukarıya çıkmışlar Suzan’ı bekliyorlardı. Oğlunun “ hadi anne, hadi anne gelsene” diyen sesi kulaklarında çınlıyor ama olduğu yerden kımıldayamıyordu. Eşinin sinirli tavırlarla geri döndüğünü fark etti. Suzan da üzgündü. Böyle olmasını istemiyordu ama elinde değildi. Yürüyen merdiven fobisi yıllar öncesinden kalmıştı kendisinde. Bir türlü yenemiyordu. Tam adımını atacağı anda merdiven birden bire yok oluyor, yerini kocaman bir karanlık alıyordu. Yine öyle oldu. Suzan belirsizlik içinde, öylece kımıldamadan duruyordu. Gözyaşları yanaklarından süzülüyor, yüreğinin pası siliniyordu sanki. Güzel başlayan bir gün mahvolmuştu.
Bir görevli gelip, yürüyen merdiveni durdurdu. Suzan duran merdivenlerden çıkarken bile basamaklar üzerine üzerine geliyordu. Bütün neşesi kaçmıştı.
Yıllar önceydi. O zamanlar nişanlıydılar. Suzan yürüyen merdivenlerden koşar adımlarla çıkardı. O gün de öyle neşe içinde alışveriş merkezinde geziyorlardı. Komşuları Hüsniye teyze ve annesi de onlarla gelmişti. Her şeyden korkan, ürkek bir yapısı vardı Hüsniye teyzenin. Yeniliklere hiç alışık değildi. Yürüyen merdiveni görünce çığlığı basmış, “yok valla, tövbe ben buna binemem” diye tutturmuştu. Suzan onu ikna etmeyi başaramayınca hadi teyzem ben arkandayım biniver şuna diyerek kadını itelemiş merdivene bindirmişti. Ne olduysa ondan sonra oldu işte. Çığlıkların, gürültülerin arasında görevlinin sesi yükseldi. Hüsniye teyze dengesini kaybedip, merdivenlerden aşağı yuvarlanırken bir alt basamakta duran Suzan’ın üstüne düşmüştü. Suzan’ın annesi de kadını saçlarından kavrayarak yukarı çekmeye çalışıyordu. Merdiven durdurulmuş, olası bir facia önlenmişti ama Suzan nişanlısının kollarında hala kendine gelememişti. Neler olduğunu net hatırlayamıyordu. Yaşadığı şoku atlatamamıştı. O gün bu gündür yürüyen merdiven fobisi hayatını çekilmez hale getirmişti.
Yukarı çıktıklarında oğlu çoktan oyuncakların büyüsüne kapılmıştı bile. Bütün oyuncaklara binmek istiyor, oradan oraya koşup “anne bak anne bak burada ne var, hadi anne hadi” diye annesini çekiştiriyordu. Suzan oğlunun heyecanına katılmakla birlikte kendini boğulacakmış gibi hissediyordu. Nefes alamıyordu. Aşağıya inerken aynı kâbusu yaşayacağını düşünüyordu. Sinirleri iyice yıpranmıştı. Suzan hiç değilse bu günü güzel geçirebilmek adına kendisiyle savaşıyordu. Keşke başka bir yere, parka falan gitselerdi. Neyse olan olmuştu artık.
Ertesi sabah oğlunu servise bindirdikten sonra evdeki işlere daldı. Elektrik süpürgesinin sesinden telefonu duymuyordu. Arkadaşı defalarca çaldırdı telefonu.
— Nerdesin sen kızım ya… Saatlerdir seni arıyorum. Hadi çabuk hazırlan. Kızlarla toplanıyoruz. Hem biraz da alışveriş yapıcaz. Müthiş ucuzluk varmış.
— Tamam, peki dedi isteksizce. Bu gün benim de içim sıkılıyor zaten. Bana da iyi gelir belki.
Aslında evden dışarı da çıkmak istemiyordu. Üstü başı perişandı. İşleri çoktu. İş, iş, iş başka ne bilirsin ki sen diye azarladı kendisini. Git işte kızım azıcık kendine bak, gül eğlen alışveriş yap dedi içindeki şeytan. Sonra, ama param yok ki diye fısıldadı kendi kendine. Sıkıntılı günler geçiriyordu. Bu kadar ince düşünme kızım dedi içindeki şeytan. “Sen düşünüyorsun ama bak eşin hep dışarıda. Ohhh gününü gün ediyor ne güzel… Seni düşünüyor mu? Tabi düşünmez sen böyle pasaklı, bakımsız gezersen kimse bakmaz yüzüne…”
Suzan içindeki şeytanla didişmeyi bıraktı, toparlandı. Aynaya baktı. Aynadaki yüzünü kendisi de beğenmedi. Öyleyse neden diye bir kez daha azarladı kendisini. Neden bu kadar zayıf olduğunu düşündü. Korkuları vardı ama üstüne de gitmiyordu. İstese başaramayacağı bir şey yoktu hayatta. Bütün yaşamı, film şeridi gibi gözünün önünden geçiverdi bir anda. Evlenmeden önceki o capcanlı enerji dolu halini özledi.
Ne giyeceğine karar veremiyordu. Bütün giysileri yatağının üstündeydi. Hiç birini beğenmemişti. Hem sade hem şık bir şeyler arıyordu. Sonunda hazırlandı. Şöyle hafiften de bir makyaj yapınca morali düzeldi. Yüzü güldü. Bu defa aynadaki yüzüne beğeniyle baktı. Pek güzel olmuştu. İdareli olmalıyım derken parasını yerleştiriyordu cüzdanına. Öyle saçma sapan şeyler almak yok diye de tembihledi kendine. Kararlı, azimli ne istediğini bilen birisin sen, hadi bakalım şimdi git ve bir güzel eğlen tadını çıkar dedi.
Alışveriş merkezindeki kafelere çıkmak üzere yürüyen merdivenin önüne geldiklerinde, Suzan’ın korkusunu bilen arkadaşı merdiveni durduracak bir görevli aradı. Suzan evde düşündüklerini hatırlarken, kendini yürüyen merdivenin ilk basamağında buluverdi. İşte başarmıştı. Basamak ayaklarının altındaydı. Bu defa kaybolmamıştı. Merdiven yukarı doğru yürürken arkadaşı şaşkınlıkla yetişti Suzan’a.
Yıllarca hayatını kâbusa çeviren yürüyen merdiven korkusundan o gün kurtuldu Suzan. Bu bir başlangıç oldu. Yaşamında bir dönüm noktası… Adı yürüyen merdiven olsa da, bütün fobilerini bu kararlılıkla yenebileceğini biliyordu artık…
ŞERİFE ÇINAR
YORUMLAR
Fobileri ilk önce kendi beynimiz de yarattığımıza göre, yine ilk önce o fobimizi beynimizde öldürmeliyiz. Ve sizin hikâyeniz buna güzel bir örnek.
(Laf aramızda her yürüyen merdivene inip, binerken bir saniyeliğine de olsa durur derin bir nefes alırım. Nedendir bilmem her defasında benim de başım döner bakarken :)) )