Şiire Dair
Arife tarif gerekmese de bazı tarife sığmayan, baktığınız pencerenin ufuk alanına, yükseltisine göre değişiklik arzeden manzaralar vardır. İhtiva ettiği güzellik aynı olsa dahi, her gözün ayrı kıratta gördüğü güzellik manzumesine dönüşür o manzara. Şiiri de bu cümleden kabul etmek lazım gelirse, biz de baktığımız pencereden şiiri nasıl gördüğümüzü izah etmeye çalışalım izin verirseniz.
Sanki, kadim devirlerden günümüze bir esinti şiir. Bir güvercin kanadında, Bir turna katarında bereketlenen yakıcı nefes. Bulutlardan şairlerin ruhuna ıtırı süzülen bal özü. Her katresinde gül damlası güzelliği gizli billûr mayi. Gökkuşağının çözüldüğü anlarda yıldızların telaşı şiir.
Şair, bir bahçıvan, Ferhat’ın Şirin’in aşkına dağları delmesine eş; ruhunun imbiğinden geçirerek Kaf dağının doruklarından lâlezara su taşıyan. Şiir, şairin uykusuz gecelerinin perisi. Kimi zaman erguvan dalına asılı bal peteği, kimi zaman deniz mavisinde tebessüm. Çöllerde su arayan ahunun gözündeki hüznün sözcüğe tebdil ettiği kadife bir ses.
Şiir, hiçbir yere sığmayan albeni yumağı.İpekten dokunmuş nahif bir kilim ki her düğümünde ayrı bir güzellik saklı. Ona, bazen bir Nedim gazelinde rastlarsınız, bazen billûr bir bakışta. Ve hayıflanıp, "Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber nedim./ Bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana." diye içlenirsiniz. Vuslatın deminden hasretin gamı ağır gelir..." Çekemem bu derdi de gülüm bölek seninle." dersiniz. Demesine dersiniz de bir yankı bulur mu arzınız orasını bilemem...
Şiir, tüm zamanların ecesi, aşka,sevgiye, hasrete açılan kapının altın takı. Sineye elif çeken elif kametlinin endamını yansıtan ayna. Zaman kütüğüne çakılan altın çivi. Esrarını kâhinlerin çözemediği hâlin,sözcüklerle perdelenmiş dilemması. Hüzünle sevincin aynı potada harmanlanması…
Suya düşen gül yaprağının nahifliğine düşülen tarih. Katı mantığı, ateşin demir dağları erittiği gibi,eriten kutlu bir nefes şiir. Bâki’nin beka âlemine göçerken saldığı hoş seda. Elveda ve merhabanın harman olduğu kuytu. Açık denizlerden esip dağ doruklarında soluklanan imbat.
Şiir, şairin yürek ağrısı. Şair, şiirin iskeletini hurufattan inşa eden münşi. Şairin, yüreğinden çektiği kana divitini batırarak yazdığı nâme şiir. Sözcüklerin imbikten geçerek gün yüzüne çıktığı billûrdan bir dünya şiirin dünyası. Ruhunuzu dinlendireceğiniz salim bir liman şiir.
Mehtaplı gecelerin sükûtunun sesi, Sevgilinin has nefesi, hurufata bürünüp şiir olur şairin duygu potasında. Potanın ateşi, şair ruhunun ocağında tutuşur. O ateş, gece gündüz yanar durur. Ta ki fani ömür tükeninceye kadar…
Şiirin mihengi söz, sözün mihengi ahenk. Şair, eline bir çekiç alıp duygu cevherine düşünce örsü üzerinde şekil veren usta. Çekici her vuruşunda ayrı seslerden bir ahenk yakalayabildiği ölçüde başarılı olur usta. Söz ustalarının yanında bencileyin ham ervahlara susmak yaraşır. Ve söze nokta koymak elzemdir bu ikrardan sonra…
Ankara, 21.09.2010 İ.K