PARANIN ÖNEMİ VAR
PARANIN ÖNEMİ VAR
(Her ne kadar paranın ne önemi var diye şarkılarda söylense de gelin yaşanmış bu öyküye kulak verelim.)
------------------------------------------------------------------------------
Metin imer
Soğuk bir kış günü Ocak ayı ben geldim dercesine alabildiğince kendini hissettiriyordu.İzmir’in muhteşem sayılabilecek Alsancak semtinde kaldırımları birinci kalite parke taşlarıyla döşenmiş dükkanların önünden tek tük bakıp geçen insanlar arasında özellikle biri vardı ki adeta yoksulluğu ve açlığı yüzünden okunuyordu.Reşat’ın işsiz gezmesi bir yana,özellikle aç olması ve de evdekilerin de bir o kadar aç ve açıkta olması belki de şimdiye dek bu denli kendisini hayatın acımasızlığına isyan ettirmemişti.
Bugün ne yapıp edecek,ya iş bulacak,ya da kendi deyimiyle evdekileri lastik çorbasından kurtaracaktı.Gelgelelim o çok sevdiği,onsuz yapamadığı içkiyi de günlerdir ağzına koyayamanın sancısını da yaşamıyor değildi.Nasıl koysun ki?Evde çocuklara yiyecek ekmek bulamazken,garip kuşun yuvasını Allâh yapar derler ya Allâh tarafından yine de birileri Reşat için birşeyler yaptı şimdiye dek.Sonuçta Reşat’ın çalışmaya pek niyeti olmadığını anlayan aile dostları elini ayağını bir bir çektiler.Eşinin dostunun yardımından yoksun kalan namı diğer Çalım Reşat,gele gele bugünlere geldi işte.Artık günlük yaşıyordu.O gün kimden ne koparırsa onunla geçiniyordu bu beyhude hayatta.Adam çarpmak,dolandırmak,kendini başkalarına acındırıp birilerinden para koparmak başlıca hünerlerindendi.Zaten ona bu yüzden Çalım Reşat diyorlardı,ama çalımlığı onu tanıyan,nasıl bir insan olduğunu bilen eş dosta çalımlık numaraları sökmüyordu artık.
Çalım Reşat Alsancak’da başıboş dolanırken bir oto galerinin önünden geçerken henüz taşradan yeni geldiği her halinden belli,sıska,orta boylu yirmibeş yaşlarında bir delikanlı Parlament mavisi BMV’yi yıkıyordu.Kendini Müslüm babaya teslim etmiş,geldiği köyün yakıcı güneşinden çatlamış dudaklarından döktürdüğü ve son zamanların hit olmuş”düşün öbür dünyayı evlat.Bir de ananı ve babanı.Arada sırada ustanı”şarkısını mırıldanırken bir yandan vitrin kıyısına koyduğu Bozcaada şarabından demlenmeyi ihmal etmiyordu.Şarabın yanına koyduğu beyaz peynir,birkaç dilim kesilmiş domates duruyordu.Avare avere dolaşan Çalım Reşat’ın esrar çekmekten fal taşı gibi açılmış gözleri aniden vitrin kenarında duran şarap ve mezeye takıldı.Çalım Reşat, bir müddet şaraba odaklandı kaldı.Sağı solu kolaçan etti.Sonra ani bir kararla avına yaklaşmakta olan jaguarın sessizliğiyle ava doğru yaklaşır.Taşralı Kazım,kendini o denli işine vermiş olmalı ki gözünün içersine girecek şekilde yaklaşan avcıyı fark etmedi bile.Nasıl farketsin ki?Arabesk yaşam o denli Kazım’ı esir etmişti kendisine...