10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1496
Okunma
Akrabamızın düğünü için hafta sonu Uşak’a gidecektim. İş hayatımız çok yoğun olduğu için izin alamamıştım. İş çıkışı gidip, düğün sabahı erkenden dönüp, eve uğramadan doğruca işe gitmek için plan yapmıştım.
Dediğim gibi; düğün sabahı yorgun bir şekilde muavinin gösterdiği koltuğa oturur oturmaz uyumuşum. Ne kadar yol aldığımızı hatırlamıyorum Çocuk sesiyle uyandığımda yorgunluktan yanıma kim oturdu görmemişim. Gözlerimi açtığımda, ayaklarımın dibinde, bana bakan bir çift kara göz gördüm. Bu gözlerde merak, korku ve endişe vardı. Üç dört yaşlarında, kara üzüm gözlü bir erkek çocuğuydu bana bakan gözlerin sahibi.
Yanımda oturan çocuğun annesi olmalı; otuz- otuz beş yaşlarında, onun da kucağında bir yaşlarında bir bebek vardı. Bebek sürekli ağlıyordu. Kadın onu emzirmek için uğraşırken, yerdeki çocuğun ağlamaktan gözleri kızarmıştı.
Ben yarı uykulu, bu manzarayı seyrediyorum. İçimden bir çığlık atmak geldi. Şimdi ne yapayım? ‘Neden oturttunuz bu çocuklu kadını, ben yorgunum uyuyacağım’ mı diyeyim? Yoksa; bu çaresiz kadına yardım mı edeyim? Beynimde birkaç saniye dalgalanma oldu ama çabuk karar verdim. Bir gün uykusuz kalabilirdim ama yanımdaki kadın gerçekten çaresizdi ve yardıma ihtiyacı vardı. ‘O’na yardım etmeliyim.’diye düşünerek, çantamı açıp içinden bir kraker çıkararak yerdeki çocuğa uzattım. Çocuk, çekinerek krakeri aldı. Kadın ters ters çocuğa bakıp:
-Var onun krakeri.
-Bir tane de benden olsun, fazla parmak göz çıkarmaz’
diyerek krakeri uzatıp kendimi tanıttım.
-Ben Emine, senin ismin ne?
-Ben de Öznur.
-Ne güzel ismin varmış Öznur; tıpkı senin gibi. Tanıştığımıza memnun oldum; bebeği bana biraz verir misin’?
-Yok abla, sana zahmet olmasın ben bakıyorum.
-Tamam Öznur, elbette bakıyorsun ama biraz da ben sevsem olmaz mı?
Aslında bebeği alıp kadını biraz dinlendirmekti amacım.
-Madem ki sevmek istiyorsun alabilirsin tabi.
Diyerek bebeği bana uzatıp, kendi de yerdeki ağlayan çocuğu kucakladı. Böylece hepimiz mutlu olmuştuk. Öznur, durmadan ağlayan çocuklarını susturmuş oldu. Ben de birine yardım etmenin huzuruyla bebeği seviyordum. Tatlı yaramaz, bana gülücükler atıyordu. Ortalık sakinleşince Öznur’a sordum:
-Yolculuk nereye Öznur?
-İzmir’e Abla.
-Sen İzmirli misin Öznur?
-Hayır Abla; ben Mardinliyim. Annemler Mardin’den Uşak’a taşındılar. Ablam da İzmir de oturuyor. Bir haftadır annemlerdeydim; gelmişken ablamı da ziyaret etmeden gidemedim.
-Eşin seninle gelmedi mi Öznur?
-Eşim gelmedi Abla. Beni Mardin’den otobüse bindirdi, annemler Uşak garajından aldılar. Mardin’ de kimsem kalmadı Abla, bütün ailem batıya yerleşince, ben orada yalnız kaldım. Aslında Mardin’i ben de eşim de çok seviyoruz. ‘Çocuklarımız kendi kültürleriyle yetişmeli’ diyor eşim. Aslında O’na hak veriyorum. Hep ben konuştum, sahi sen nerelisin Abla’?
-Ben Uşaklıyım Öznur; ama ailem ben üç yaşındayken Manisa’ya yerleşmişler. Ben artık Manisalıyım.
-Olamaz!
-Ne oldu Öznur, kötü bir şey mi söyledim?
-İnanmıyorum, ben senin Uşaklı olduğuna inanmıyorum!
-Neden Uşaklılar çok mu kötü?
-Ben seni doğulu sanmıştım, hatta Mardinli sandım. Deminden beri Mardinli biriyle konuştuğumu sanıyordum. Senin batılı olduğuna inanmak istemiyorum Abla!
-Neden böyle düşünüyorsun Öznur?
-Bir batılının bu kadar sıcak kanlı olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ben hep soğuk insanlar olarak hayal ettim sizleri.
-İşte şimdi batılıların da sıcak kanlı insanlar olduklarını gördün değil mi? Önemli olan insan olabilmektir Öznur; doğulu ya da batılı olmak bir şey değiştirmez. İnsan olmanın getirdiği erdemleri yaşamadıktan sonra nereli olursan ol, bir şey ifade etmez; öyle değil mi?
-Çok haklısın Abla, özür dilerim kabalık ettim.
Diyerek kızardı, gözleri daha bir sevgiyle baktı bana.
-Eşin ne iş yapıyor Öznur?
-Eşim mahalli sanatçı. Yeni bir kaset çıkardı. Bak sana birini vereyim.
Diyerek çantasında aramaya başladı ama bir türlü aradığını bulamadı.
-Hay Allah annemlerde kalmış Abla eşimin adı Hasan …. Sen istersen kasetçilere bak; belki buraya da gelmiştir.
Benim yolum az kalmış, son tabelayı da geçince, tek tük evler görünmeye başlamıştı.
-Öznur, benim memlekete geldik bile. Ben az sonra ineceğim, sana hayırlı yolculuklar dilerim, hakkını helal et.
-Abla ne hakkım var ki? Asıl sen helal et, hakkında kötü düşündüm. Hem kendi rahatını hiçe sayıp benim çocuklara baktın. İnşAllah bir gün yolun Mardin’e düşerse mutlaka beklerim.
Otobüs benim şehrime girince ben inip, yorgun argın işimin yolunu tuttum.
Bir ay sonra aklıma Öznur geldi. Ne telefon ne de adres almıştım. Elimde olan tek ipucu kocasının adıydı. Postaneyi arayıp Mardin den Hasan …. numarasını sordum, karşıdaki memur biraz duraklamadan sonra bana numarayı verdi. Ben hiç beklemeden heyecanla telefonu tuşlayıp, karşıdan gelecek cevabı beklemeye başladım.
-Alo! Ben Emine, Öznur Hanım’la görüşebilir miyim?
-Ben Öznur, siz hangi Eminesiniz?
-Hangi Emine olacak, yol arkadaşın!
-İnanmıyorum, beni işletiyorsun, sana inanmıyorum!
-Tamam o zaman Öznur, ben sana benim numaramı vereyim, sen beni ara kalbin kanaat etsin.’ Deyip numaramı verip telefonu kapattım, az sonra telefon çaldı.
-Alo.
-Emine Abla! İnanamıyorum beni aradın, şu anki duygularımı hiç bir şekilde ifade edemem. İster inan ister inanma büyük ikramiye bana çıksa bu kadar sevinmezdim!
-Biliyorum Öznur, sen adın gibi nurlu bir insansın, aslına bakarsan büyük ikramiye bana çıktı, çünkü senin gibi bir arkadaşım oldu.