- 1947 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SEKİ YAYLASI VE DUYGULARIM
Doyulmaz tertemiz havasına, sabahının ayazına. İçin titrer üşürsün ağustos ayında bile. Uyku tutmadı her zaman ki gibi…Öyle temiz bir hava ki saatlik uyku ile bütün gün dayanırsın çivi gibi dimdik tutar seni ayakta.Sessizlik. Dinliyorum öyle sesler var ki ruhuma işleyen…Gözlerimi kapatıyorum burnuma taptaze ağaçların mistik kokusu doluyor…Solumda yağan yağmur gibi durmadan düşen ahlat sesleri diğer yanımda ise elmanın tek tük düşme sesleri..Ahlatlar düşerken sağa sola arada korkuyorum irkiliyorum… Bu sene her yıldan daha fazla vermiş meyvesini sanki gözümüze sokup doyun artık yetti canıma tak etti yiyin der gibi… İsyan etmiş meyvesizliğe onun için olsa gerek olabildiğince yüklü dalları iri dolular gibi pat pat düşüyorlar…Çok lezzetlidir bal gibi olgunlaşmış halleri.. Sertlerini bere almamış olanları koyarsın bir köşeye ererler kış boyu yersiniz çoluk çocuk kırıntı arayanlara derman olur. Eskiden annem samana gömerdi… Ocak ayında da taze meyve gibi yerdik… Her şeyin doğalını özünü bilirdik öyle beslenirdik…Bir an geçmiş anılara daldı gitti ruhum… Kokusunu hissettim derinden..Sadece kokular kalıyor geçmişten hafızalara sığınan…Nerden düştü bu sabah bilmem ki insanlar sıcacık yatağın da kaçıncı uykuda iken ben yine doğanın içinde asma yaprakları arasında doğacak günü bekliyorum…Gün batışı ne kadar mükemmelse doğuşu da öyle burada…Yavaş yavaş ısınır doğa… Bedenine yayılınca ısısı sıcacık usulcacık tıpkı ana kucağı gibi hissedersin ılıklığını..Çıkarmadım hırkamı hala tatlı bir serinlik var…Kulağıma dolan ince borudan akan su sesi..Akşam üzeri bütün mahallenin aldığı minik oluktan akan su... Öyle alıp götürüyor ki beni…Her şey siliniyor benliğimden yapılan haksızlıklar mücadele ettiğim kendime yenik düştüğüm kabullendiğim acılar bütünleşiyor, su sesi kuş sesi ile….Hele o kuş sesi yok mu sadece bura da bulunan hatta oyuncağa bile ses olan ses öttükçe bir melodi gibi içime düşen üşümeyi bile sakinleştiriyor…Teslim oluyorum doğaya….
Dağın dibinde evimize göğe yükselen ceviz ağacına daha iki sene bile olmadı çatıya varmış dallarına asılı kalıyor gözlerim… Kocaman parçalanmayan taşlar ve üzerine sevdalı gibi sımsıkı sarınmış yosun yeşiline hayranlıkla bakıyorum birazı siyah birazı safran sarısı ama içi ise koyu yeşil…Takılı kalıyor gözlerim acaba neden kopuyor yavaş yavaş kararıyor bir yanı?… Düşünüyorum beslenemiyorsa damarları ölüme mahkum mu ediyor kendini?… Susuz kalmak, bırakılmak, kararmak değil mi ki…Hele sevgisiz kalmak …Doğa öyle sevgi ile kuşanmış ki onu o gözle gözlemleyebilmek gerekir… Harika bir düzen var sürekli yenilenip tazeleniyor…Bir sene bir başka ağaç meyve verirken seneye hiç olmayabiliyor..Alacağını vereceğini iyi biliyor tıpkı bir terazi gibi dengede her şey… Bizim bilmediğimiz bir boyutta devam ediyor devir döngü halinde…
Horozların sanki aynı anda saat kurmuş gibi ötmeleri ve yoldan gecen birbirlerine kenetlenmiş keçilerin arasında sürüyü koruyan köpeklerin çıkardığı hırlama seslerine eli değnekli çobanların sesi karışıyor…Gün başlıyor kekik kokuları arasın da güneş ısıtıyor sekiyi göz alabildiğince…Hayat canlanıyor yeniden tazelenerek yeni fidanlar sürerek…Yufka kokuları yayılıyor meşe odunun alevinde nar gibi kızarmış acıktığımı hissediyorum…Yine anılar… Halam kese yoğurdunu yufkanın arasına sarıp çobanlık yaptığımız zaman katık yapardı bir ibrik suyla…Ne tatlıydı lezzeti hala damağımda o günler kadar taze…Gel gitler yaşıyorum dünle bugün arasında…Umutlar vardı yaşama tutunduğum gülen gözlerim yüreğim vardı yoklukta bile sımsıkı sarındığım…Şimdilerse hüzün kaldı gözlerimde …Dallarım sanki kırılıyor koparılmış fırlatılmış gibi duyguya kapılıyorum kuru bir çalıya takılınca gözlerim…İşaretler, imgeler doğanın içinde gizemli bir gelin gibi beynimde süzülüyor...
Ya ben ne diye denge kuramadım ya bu hayatta çok mu beklentim vardı.. Tükettim mi içimdeki tohumlarımı mevsimi gelmeden açtı mı güllerim yada hiç olmadı da ben var mı sandım?…Sorgulamayacaktım oysa kendimi… Dengenin içinde yine düştüm tuzağa yakalanmış tarla faresi gibi.. Oysa sincap gibi ceviz ağacının dallarında koşmam gerekmiyor mu? Bende taaa! gökyüzünü görünceye kadar en uca tırmanarak güneşe merhaba diyemez miyim?… Her sene sincaplar cevizleri dikerken bahçemize kendilerineyeni bir ağaç hazırlıyor geleceğe umutla… Ben umutlarımı sevgilerimi hatta duygularımı neden tazelendiremiyorum hep basma kalıp düşüncelerle boğmakla didişiyorum acaba?...Takılı kaldığım gecen yılların kuruyan hatta fosilleşen hatta artık kömür olmuş benimle yaşamak için çırpınan düşüncelerimden arınma zamanı…Her defasında felsefe gibi içime işlenmiş duygular bir gelip giderken beni yoklarken gel kardeşim buluşalım demek zamanı artık…Korkmuyorum ne geçmişimden ne şu andan… Hissediyorum iliklerimde değişme zamanı… Cıvıl cıvıl insan seslerinin süslediği seki bir yazı daha bitiriyor….Hazanın kucağına bırakıyor kendini…Yeniden tohumlarını atıyor yemyeşil masmavi göklere, gecelerin o muhteşem samanyolu eşliğinde yıldızlara, aya ve doğacak güneşe…..
SEKİ Fethiye’nin yaylasıdır...Küçük bir belde elması, suyu, havası,yöreğe özel el dokuma klimi ve güreşi ile tanınmış bir yerdir.
Gülayşe ULUSOY
2010
YORUMLAR
Gülayşe DELEN
Harikaydı yazınız. Doğaya aşık fakat Ankara'nın daha çok bina görselliğini yaşayan biri olarak imrendim. Teşekkürler.Sevgilerimle..
Gülayşe DELEN
Bir bütün olarak ele alındığında çok güzel bir hikaye çıkmış ortaya insanı doğanın doğllığın içine çeken bir atmosfer oluşturmuş, bizim gibi şehir hayatından bıkıp da böyle yerlere kaçmak isteyen insanlar için çok güzel gerçekten,
yüreğinden sevgi ve umut hiç eksik olmasın diyorum, tebrikler.
Seki Yaylası Emirdağ'da da vardır ve Emirdağ türkülerinde de adı geçer.
Klavyenizde büyük harf eksikliği olmasaydı akıcı bir yazı olacakmış.
Paylaşım için teşekkürler.