- 1391 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BARTIN
Denizlerimiz Mavi ve Turkuvaz, Çevremiz Yemyeşil
Kentler ya da denizler bir renkle anılsaydı, Bartın’a turkuvaz yakışırdı. Turkuvaz yeşile çalan mavi demektir. Türk Çinilerinin mavisinden literatüre girmiştir. Sanki o mavinin en güzel tonu gelip Bartın sahillerine ve Parthenious’a (Bartın Nehri’ne) oturmuş. Mavi deseniz mavi değil, yeşil deseniz yeşil de değil.
Bir yatla, hem nehri, hem de Bartın sahillerini dolaşmak mümkündür. Nehir 14 km uzunluktadır. O ki üzerinde 500 tonluk gemilerin Bartın Boğazı’ndan girip şehir merkezine kadar gelmesine izin verir. İşte bu durum Türkiye’de tektir. Diğer akarsularda görülmeyen bir özelliktir.
Bartın halkı, Tanrı Athena’nın atlastan yapılı ve üzerine yıldızların gölgelerinin düştüğü elbisesini giyerek Bartın Nehri boyunca dolaştığını bilir.
Nehrin bitiminde 59 km. uzunluktaki sahil şeridi ile buluşulur. En batıda Kızılkum, doğuya doğru Hatipler, Mogada, Güzelcehisar, İnkumu, Tarlaağzı, Amasra, Bozköyaltı, Çakraz, Göçgün, Çambu, Tekkeönü, Kurucaşile ve Kapısuyu plajları yeşilin kumla oluşturduğu gerdanlıklardandır.
Bartın’ın çatısını dağlar oluşturur. O dağlar ki İnkumu’nda, Amasra’da, Kurucaşile’de denize bir merhaba deyip; kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerinde dikine inerler. Bazı yerlerde ise sahille dağ arasına ufacık düzlükler vardır. İşte onlar demin söylediğimiz plajlardır. Kuzey tarafındaki uzayıp giden uçsuz bucaksız masmavi denizin belirli kısımlarında defnelerin, meşelerin resimleri çizilidir. Çamlara, gürgenlere şarkı söyleten meltemler, insana yaşama sevinci verir.
İç kesimlerde ise aynı gerdanlığı yeşil ve onun tonlarıyla Uluyayla, Zoni, Ardıç, Gezen, Kokurdan yaylaları meydana getirmektedir.
Güneşin girmekte tereddüt ettiği zümrüt yeşiliyle örtülü dağlardan kopup gelen Ulukaya, Gökgöl ve Aksu gibi köpük yığınlı çağlayanlar, canlı bir tablo gibi büyüler seyredenleri.
Ulu Yayla’daki kardelen çiçekleri beyaz duvaklarıyla karın ayazına aldırmadan, baharı beklemeden, güneşe dönerler yüzlerini. İhtiyaç duymazlar bir damla suya. Eriyen karın sularından kana kana içerler.
Mevsimler içinde sarılar kızıla, kızıl kahveye dönüşürken doğadaki değişimin adını hazan koyarlar Bartın’da. Hazan denilince, nedenini bilemediğiniz garip bir hüzün sararken benliğimizi, yürürken çiğneyip geçtiğiniz kurumuş yapraklar hep yaşanmışlık ve acı hatıralar anımsatır. Ya da bitmişlik hissi, yok oluş v.s. Oysa anılar, acı tatlı kişiliğimizi zenginleştiren yapı taşları değil mi?
Güz gülleri çok açar Kozcağızda, Kumluca’da. Hissetmek isterseniz ellerinizle dokusundaki pütürlüğü, ama boyunlarını hemen büküverirler. Kırgındırlar dokunan ellere. Kim sevmek istemişse hor sevmiştir onları. Onun için hazana değin solmadık hiçbir kır çiçeğiyle beraber olmayın. Soğuklar çalar sizden onu. Sevseniz dahi beraber olamazsınız.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı tarafından korumada öncelikli bölgelerden biri olarak ilan edilen ve Avrupa’nın en yaşlı orman varlığına sahip Küre Dağları Milli Parkı zengin bir seçenek sunar. Eteklerindeki onlarca bitki ve ağaç türü sayesinde, sonbaharda bir renk cümbüşüne ev sahipliği yapan dağ silsilesinin renkleri, yöredeki kadınların kıyafetlerine
de işlenmiştir. Bu renk cümbüşü biraz aralanırsa karşınıza, dünyanın en büyük kanyonları, heybetli şelaleleri ve yeryüzünün derinliklerine uzanan büyüleyici mağaralar çıkmaktadır.
Bartın’daki yeşil yumuşak çimenlerin üzerine oturmuş, gözlerinden birbiri ardı sıra yuvarlanan gözyaşları arasında size bakacaktır. Oturduğu yerdeki çimenleri bir başka yazar betimleseydi farklı bir betimleme ortaya çıkmaz mıydı? Çıkardı.
Onun içindir ki, ne zaman yağmur geçse, yeşil yârine kavuşmuşçasına çığlık atar. Endamını gösterir çoğu zaman. Hayran bırakır kendini tüm hüzünlere inat. Sis bulutları zaman zaman beyaz gelinlikle örter Kuşkayası’nı, Armutçu oğlu’nu, Güzelce Hisar’ı “Dizler Mezeciyi ve Çakraz’ı. Tiryakilik yaratan çam kokuları, ardıç kokuları ve ıhlamur kokuları dağların tepelerinde hayat bulur.
Güneşi seyre çıkanlar, onu ağlıyormuş gibi buğulanarak, hüzün içindeymişçesine yedi rengine ayrışıp, dağların arasında kaybolurken görür. Aslında güneş, rengârenk çatlayarak, ışıltılar sağanağı gibi yağar. Sevdiği yerlere değmemek için bulutları kalkan yapar.
Yağmur ve hüzündür buralara çok yakışan. Sanki “Konuk sevmez” Karadeniz’in dalgaları ile poyraz rüzgârları, suskunluğu bozmak için görevlendirilmiş. Poyrazın ardından, Dalıp giderken uzak diyarların gözü yaşlı sevdalarına, farkında olmadan çağrılır yağmur bulutları.
Birkaç saat için bile olsa Bartın’da bulunmuş olmak, yemyeşil ormanların derinliklerinde kaybolurcasına yürüyüş yapmak, Bartın’a özgü türkuaz ve derin yeşilleri duyumsamak, çılgın kalabalıklardan uzakta, başlı başına bir mutluluk kaynağı değil de nedir?
Bartın yemekleri ardından, ince bardakta önce kokusunu hissedip sonra tadına varılan nefis çay ve akşam saatlerine ait ışıkların altındaki Bartın’ı, insanın içini ısıtan ezgiler eşliğinde seyre dalış...
Ama Bartın öyle dar zamanlara sıkıştırılacak bir şehir değil.
Nasıl yeşil maviyi bırakmıyorsa, güneşin sarı ve kızıl ışıkları nasıl hüzün ve tutku yaratıyorsa, yıldızların gözbebeklerindeki sevda nasılsa, Bartın da, işte öyle büyülü, öyle renkli…
“Buyruy Bartın”a ey kâşifler bulutlar sizleri de sarsın. Yağmur dedikleri bedenlerinizi ıslatsın. “Dıvdıv”ın melodisi silinmemesine kulaklarınızda çığlık olsun.
İsmail AKTAŞ
Profesyonel Turist Rehberi
YORUMLAR
Muhteşemdi. Bartın'ı tanıtan bilgilendirici bir yazıydı ama kullandığınız edebi dil beni hayran bıraktı. Görmüş kadar oldum. Yalnız keşke bir de yöreye ait resim koysaydınız daha da güzel olurdu.
Paylaşımınız için çok teşekkürler. Tebrik ederim. Saygı ve selamlarımla..
parthenious
Satır aralarında yaşamın karelerini, mevsimlerin gizemini, coğrafyanın esrarengiz dokusunu paylaşmak istedim. Teşekkür ederim.