- 702 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÜLTÜR İKLİMLERİ, SANAT ve SANATÇI'ya DAİR...
Kültür iradi bir olgudur ve insana mahsustur. Her sanat da bir kültür ürünüdür. Elbette tiyatro da böyledir. Hem de diğer sanat dallarından çok daha fazla böyledir. Çünkü tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatan sanatın adıdır. Olmazsa olmazı “insan” olan tek sanattır.
Millî değerler üzerine oturtulmamış hiçbir kültür ürününün evrensel boyuta ulaşması mümkün değildir. Çünkü kültür anlam olarak aynı zamanda bir coğrafyayı, o coğrafyanın iklim şartlarını, o coğrafyada, o iklim şartlarının oluşturduğu ortamda varlığını sürdüren insan topluluklarının etkisini, tepkisini, rengini, kokusunu, tutkusunu, nefretini, sevgisini, algılama biçimini estetiğini.. sözün kısası bütün özelliklerini ifade eder.
Eğer bunun aksi olursa ne olur?..
Yapma çiçekler gibi olur. Çok güzel bir görünümü, renkleri çok uyumlu, dikkat çekici bir albenisi olabilir ama canlı değildir, yaşamaz… O hep aynı boyuttadır. Hiç küçük olmamıştır. Hiç büyümeyecektir. Hiç değişmeyecektir. O, güzel görünür ama kokmaz, şartlardan etkilenmez, tepki göstermez; çünkü o gerçek değildir, sahtedir…
Oysa kültür canlıdır, gerçektir; doğar, büyür, gelişir. Dokusunu, rengini, kokusunu üzerinde yaşadığı toprağın derinliklerine saldığı köklerinden alır. Onun toprakla olan bu ilişkisi hayatî bir ilişkidir.
Kültür canlı bir organizma olduğu içindir ki değişen koşullara karşı olumlu ya da olumsuz tepki gösterir. Değişen koşullar kendi varlığının özü ile uyumlu ise olumlu tepki verir. Eğer değişen şartlar özüne aykırı ise direnir, karşı çıkar. İşte bunun için her kültür var oluş itibariyle yereldir, millîdir diyoruz… Çok güzel, hoş kokulu, kırmızı bir gülü bütün insanlar sever, hoşlanır. Ama o gülü kutuplarda yetiştiremezsiniz ya da bir çöl ikliminde…
Kültür ve sanatın evrensellik boyutu…
Bir kültürel olgu ancak estetiğiyle ve o estetiğin içinde söyledikleriyle ya da söylemek istedikleriyle evrensel boyuta ulaşır.
W.Shakespear’ in eserleri hemen hemen bütün dillere çevrilmiştir. Tiyatro sanatçıları ve tiyatro severler tarafından büyük bir beğeni ile karşılanır. Kendi alanında evrensel bir boyuta ulaşmıştır. Fakat bu boyut onun İngiliz kültürünün bir ürünü olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz; kaldıramaz. Dediklerini/demek istediklerini tam bir batılı tavrı/estetiği içinde söyler; ama bütün insanlık için söyler… Söyledikleri/söylemek istedikleri insanlığın ortak paydalarına aittir.
Aynı şekilde Nasreddin Hoca fıkralarına bir bakalım. Var oluş itibariyle Türk’tür, İslâm’dır . Dili, tavrı, estetik anlayışı, özgün diyalektiği ile… Velhasıl-ı her şeyiyle Müslüman-Türk’tür . Ama göle yoğurt mayası çalarken aşılamaya çalıştığı umutla ne kadar evrenseldir değil mi?.. Hiçbir zaman umudunu yitirmemek insanlığın en vazgeçilmez ihtiyacıdır. Peki, Nasreddin Hoca bu düşünceyi nereden alır? İnançlarından… Onun mensubu bulunduğu din; umutsuzluğu reddeder. Umut insan için yaşama azminin kaynağıdır. Umudunu yitiren insan yaşama azmini de yitirir. Bu ve buna benzer evrensel mesajları bütün kültür ürünlerinde gözlemlemek mümkündür. Ve her kültür kendine has bir iklim kuşağının ürünüdür.
İşte bu değişik iklim kuşaklarında oluşan kültürler insanlık ailesinin olmazsa olmazlarıdır/vazgeçilmezidir.
Bunun içindir ki toplumlar; kendi kültürlerinin dışındaki kültürleri gözlemler, onlarla tanışır, onların içinden beğendiklerini, kendine uygun bulduklarını alır, -aşılama yoluyla kendinceleştirerek- kültürüne katar ve böylece kültürünü zenginleştirir… Aynı zamanda bu yolla farklı kültür iklimlerinin insanları tanışıp yakınlaşır, birbirleriyle kucaklaşırlar.
İşte dememiz odur ki; kültürün kendisi kaçınılmaz bir şekilde ve inkâr edilemeyecek bir biçimde millî olup onun dediğini ve demek istediğini ortaya koyan bütün sanat dallarının ürünleri evrenseldir ve olmak zorundadır.
Varlığını sürdüremeyen toplumlar…
Tarihin sayfalarını çevirdiğimizde yok olan toplumların iki nedenden dolayı yok olduklarını görürüz. Birincisi; kendi millî değerlerini, kültürlerini koruyamadıkları için... İkincisi ise; kendi kültürlerinin dışındaki kültürlere kapalı oldukları için… Diğer kültürleri yok saydıkları ya da reddettikleri/karşı çıktıkları için.
Diğer nedenler bu iki nedenin içinde detaylardır, alt başlıklardır.
Velhasıl-ı kelâm:
Bu gün, birincil hakkı olan “yaşama hakkı”nı kullanmak isteyen insanoğlu, -egemen güçlerin yaptıkları ve yapmak istediklerinin aksine- kucaklaşmak ve birlikte yaşamak istiyor. Kimsenin kimseye ne efendilik ne de kölelik yapmadığı bir dünya düzeninde, aç hürler, tok esirler olmadan yaşamak…
Türkmen dervişi Yunus;
“Bilelim, bilişelim
Sevelim, sevilelim”
diyor. Bunu söylerken hiçbir ayırım yapmaksızın tüm insanlığa sesleniyor. Her rengin, her iklimin insanlarına…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk de; “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyor. Bu özdeyiş özelde Türk Milletinin bir hasleti olmakla birlikte genelde bütün insanlığa münhasırdır.
Bunun için bir tek şeyin yapılması gerektir. Yine Gazi ’nin deyişiyle; “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” olmak…
İşte bu noktada günümüz sanatçısının/aydınının oturup kendi kendisiyle bir muhasebe yapması gerekmektedir; “acaba ben ne kadar fikren, ilmen ve vicdanen hürüm?” diye...
Vesselâm…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.