- 921 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞÜNCELER
Bugün erkenden açtım gözlerimi doğan güne. Ve her zaman yaptığım gibi, balkona çıkıp doğan güneşin kızıllığına bir merhaba dedim.
Hep sevmişimdir güneşin doğuşunu, o her gün umut olur doğar, canlıya cansıza. Can veren, hayat veren odur. Ufuklardan doğuşu bir başkadır. Gök ile yerin birleştiği yerden mızrak gibi yükselir, yaşadığımız evrenin üzerine. Hele denizde batışı... Kızıllı mavinin dansını hep görebiliriz, bir hasretin bitişi gibi. Bazen bulutlar gölge eder doğuşuna ve batışına. Hiç doğmayacak zannederiz güneşi, ya da batmayacak.
Güneş gibi değil mi hayatımız? Aslında her gün biz de onunla doğmuyor muyuz? Bir sonraki yaşayacağımız gün, bir önceki yaşadığımız gün değildir. Biz de bir önceki gündeki biz değilizdir. Bazen küçük sorunlar kapatır önümüzü, güneşin önünü kapatan bulutlar gibi. Farkında olanlar bunun geçici bir durum olduğunu bilirler, bilirler ki güneş bir gün mutlaka bulutları delecektir. Böyle düşündüğümüz zaman, sorunları çok daha kolay aşarız. Ama,önlerinin hep bulutlarla kapalı olacağına inananlar içinse hayat çok zordur. Ve o zaman oksijensiz kalmış bitkilere dönerler. Mevsimler de öyle değil midir? Kış-Yaz-Sonbahar-İlkbahar. Dönüşüme inananlar kışın mutlaka biteceğini bilirler. Yaşanılan sorunların da bir gün sona ereceğini bildikleri gibi.
Aslında, üzerinde güneşin doğduğu ve battığı evren, ve bu evrende varolan her nesne, her canlı da insan için değil midir? Yaradılışımızda diğer canlılar ve nesnelerden farklı olarak bize hediye edilen akıl ve yürek, bizi diğerlerini yönetmeye, onlara hükmetmeye mecbur bırakmıştır. Bu hükmediş ise, zamanla insanın insana hükmetmesine kadar varmıştır. Ama insanoğlu başkaları üzerinde hükümranlık anlayışı içinde iken, kendisine hükmetmeyi, kendisini yönetmeyi becerememiştir. Bugün karşılaşmakta olduğumuz tüm sorunların temelinde, insanın kendisine hükmedememesi yatmakta değil midir?
Dünyanın en ileri teknolojilerini yaratmakta beceri sahibi olan insan, neden kendini yönetememektedir. Kişisel sorunların çözümünde acze düşmektedir ki, bu kişisel sorunlar kendi içlerinde sinerji yaratarak toplumsal sorunlara dönüşebilmektedir. İşte o zaman bütün gözler, bence insanın kendisine dönmektedir. İnsan kendi içindeki sorunları çözdükçe, kendi dışındaki sorunlar buna paralel olarak çözülecektir. O zaman şunu rahatlıkla söyleyebilir miyiz? ’’İçimizde bir şey değişmeyince, dışımızda hiçbir şey değişmez’’ Özetle; eğer dışımızda bir şeylerin değişmesini, farklılaşmasını istiyorsak, önce işe kendimizden başlamalıyız diye düşünüyorum.
İşte işin en zor tarafı burada başlıyor ki, insanla beraber; dinler, inanışlar, töreler, değerler, psikoloji ve sosyoloji gibi araçlar, insanın kendini tanımasına yönelik hükümler içermişlerdir. Ve bu arayış devam etmektedir. İnsanların sorunları varolduğu sürece de devam edecektir. Bazılarımız bu araçlardan biri yada bir kaçını kullanarak sorunlarını çözebilmektedir. Ama yaradılıştan gelen farklılıklar, çözümler içinde de farklılıklar oluşturduğu için arayış devam etmektedir. Bu dünyada, kısa süre kalacak bir konuğuz sadece. Ne istiyorsak onu yaşayacak ve bedelini ödeyeceğiz. Bazen çok ağır olsa da bu bedel. Yeteneklerimizle, beklentilerimizi dengelediğimiz sürece, başarısızlık üzmez bizi. Başkalarına değil, kendimize bile yük olmamayı öğrendiğimiz zaman bu yaşamın ne kadar kolaylaştığını göreceğiz.
Güneş yükseliyor... Bu ışığı engelleyecek tek bir bulut yok önünde. Pırıl pırıl ışık saçıyor, ısıtıyor.
Tıpkı yüreğimizde olması gereken ışık ve sıcaklık gibi.
Zeynep A. Edirne