- 640 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Düşlerin Teri Islatıyor Aşk Yatağımı
Deli savaklara sarılıyor bedenim her gece, ölümcül bir sevda sızısı var göğsümde
Çıkrığımın kanadı kırıktır aşktan, vurgun kelimeler biriktiriyorum şu ozan gönlümde
Sürtünür ruhumun azgın sarmaşıkları, bir çığlık gibi dolanırlar kifayetsiz ömrüme
Okşar usumu anılar, sarar gecemi yangınlar, müptela bir sevda götürürken ölüme
Yakınmasız bir ömrün duraksız sığınaklarında güneş yakar yüreğimizin ilmeklerini, an sevimiz olur. İçsel nidaların kayıp krallıklarından soylu resim çıkarır simyacılar, sonsuzluk ruhumuzda zamansız yanan meşale olur. Her dokunuşun miadı inadına eskidir, kapımızdaki rüzgâr bir gün yüreğimizi teğet geçerek ellerimizi üşüten yel olur.
Yaşam kilometrelerine ömrümüzü verdikçe tanımsız bir yolculuğun anlamına kapılır özümüz. Her satırı bizi anlatan hayat denemeleriyle avunup, her tümcesine gönül sızılarımızı koyduğumuz şiirlerle kavrulup bu aşkın hapishanesinde cezamızı tamamlarız. Bencil yakarılarla örülü duvarların ardında kalır sevgisizler, gün gelir mutluluğun açıklarında belki de umuda kürek çeken iki yürek olur umarım gönül feryadınız.
Keder sızılarıyla avutulmuş bir gönlün kayıp kentlerinde ay toplarız ceplerimize, üşümüş düşlerimizi sıcak tutmak için. Yoksul bir yalnızlığın gönül ağrısıdır içimizdeki kirli atlas, biz kırılgan devinimlerimizi asarız aynı gecede, yaşanmamış pişmanlıklarımızla yüzleşmek için.
Savrulunca kendi ovalarımızın karanlıklarına, bir yosun kokusu yakar yüreğimizin saçaklarını. Sevgi boylarından düş toplarız geceleri, içimizdeki sevinç fırtınalarına aldırmadan. Yarınlar bekler yine de ruhumuzun daralmış vakitlerini, yüzleşmelerle eksilirken habersiz, kendi varsıl yaşanacak anlarımızdan.
Kıpır kıpır yüreğimizin dökülmüşlüğüyle çoğalırken kendimizde, içsel sızılarımızın sağanakları çoğalır, bir ömür olur aşar bendimizden. Gönlümüz çağlar suskunluklarla, derinliklere batar düşüncelerimiz, kimi coşkularla, kimi de onarılamayacak kırgınlıklarla.
Sorgulu bir ömrün ütopyasına yaşamsal değerlerimizi astığımızda bir sesin sebebi olur rüzgar, içimizdeki hazin gölgeleri örterken anılar. Her sayfa bir dönüşe kapanır ardımızdan ve biz o düşünüşlerin anlam çizgilerinde en çok kendi yapayalnızlığımızı görürüz. Biliriz ki, her pişmanlık sözele değil, görseledir. Söz kalır, görüntü uçar ve alkış gibi kendi damarını içten içe dişler.
Sızılı bir kayboluş ninnisidir tenimizden ruhumuza ulaşan. Uçarı ve haylaz takvimlerin kanatlarına tutunarak aşk demleriz soğuk gecelerde kimi, alnımızdaki kader şerbetini hayatla karıştırarak. Doğmamış onca sabahın şavkıyla ısınır içimiz, dudaklarımızdaki hüzzam kelimeleri şiir şiir işlerken.
Bilesin ki yar...Bir gün, içimizin duvarlarına sesi düşecek iyiliğin, elleri üşüyecek yaşanmışlığın ve gözlerimize ilişecek bir resim. Susacak yangın, dolaşacak enginlerimizdeki uçurtmaların ipi birbirine, kavuşacak ruhumuzdaki o sevdalı mevsim.Umuda pullanan mektupların uçarı kanatlarına bir yaşamak rotası asılır, ruh duraklarında konaklamak için. Söz kendi sözünü arar ve usumuzun tülbentlerinden usul usul yağmur damlar.
Yeşil yaprakların sayfalarını karıştırdıkça eş ararız ruhumuzun şiirlerine, yangınlar saran hücrelerde kendi hicranımızı dinleriz. Su dökülür avuçlarımızdan ve biz en çok gecelerin atardamarlarına sarıldıkça iç çekeriz... İçimize işledikçe bir ıslaklığın gürültüsü, dumanlı gözlerimizle sarılırız yaşama. Islanan yüreğimizin odalarını açarız aşka, yağmurla saklı hüzünlerimiz ilişir şiirlere.
Söz susunca an’lar konuşur ve damarlarımızdaki aşkın saçakları kıyamet olsa bile sevgiyi bölüşür. En belirgin yokluklar yüreğe dokunmadan, tutkuyu sorgular anılar. Bir zaman kapsülüdür nemli gecelerde ıslanan, üşümüşlüğümüze biz şiirler yazarken. Nefeslendikçe kendi dalımızda, güneşler geçiririz yüreğimizin sol ağrısından, düşer tetik, yolunur güzün saçları ve silinen her hikâyenin tuşunda bilgece gülümser içimizdeki devingenlik.
Anlayacağın,yalnızlık kollarımıza aldığımız hüzünlü bir düşün hacmidir, kimi uzak şehirlerde bir bardak çayla bizi derbeder eder, yar sokulur usumuza ansız, varsıl gülümsemelerle kanarız içimizden akarken hırçın denizler. Dimağımızın gönül tozlarını döşerken adımlarımızın geçtiği bütün faylara, gözcü oluruz göğsümüzdeki kayıp sulara. Damla düşerken kendini süzer, yer ıslak bir düşünüşle kendi dalında içten içe titrer. Hep, dünlerin asılı öfkelerini sokarak kınımıza düşeriz bir aşkın hazin yoluna, dilimizdeki o hassas türkülerle. Yol oluruz sevdaya, kol oluruz sevgiye ve duruluruz bir menzilde aşk diye.
Geçebilseydik ötesine yaşanmamış bir çağın, buyruklarla bükülü endamlı ruhumuzun ipeksi yollarında tutunurduk tek başınalığın dallarına. En büyük isyanımız olurdu sessizlik ve biz o sessizliğin yıkılmayan duruşlarıyla kendimizi sorgular, yine kendi hassas yüreğimizin budaklarına tohumlar ekeriz. Denizlerin o taşlarla örülmüş derinliklerinde mercan gülüşlerimizi ararken ormanların derinlerinden gelen korkularla tüketiriz ruhumuzun toprak sevinçlerini. Dar gelirli bir sevginin upuzun kumsallarına o içimizdeki yaşama aşkıyla sevginin ölümsüz odalarını çizeriz.
Her aşkta bir dua gibi açılır avuçlar sevdaya, dingin bir kayboluş ninnisiyle sokulurken bedenimiz yaşamın ovalarına. Eşkıya yanımızdır bizi olmazlara götüren, olmazları var eden. Hangi aşık yarına kalmış bir düşün destelerini istifler ve hangi aşk yorar destanları yazanlardan başka. Senden sonra yüreğinin derinliklerinde kalabildiysem destanım sensin, unutma. Efsunlu bakışlarımdaki tüllerin ardına geçip de kendi aksini gördüğünde vebalimi taşıyabilecek misin boynunda?
Her aşkın o kanamalı soluklanmalarında bir düşün pembe odalarında gülümser hüzün. Gizli buyruklarla bükülü endamlı ruhumuzun ipeksi yollarında yürürken korkularımız, düşlerimizi kovalar ve tanımadık bir el sürekli ruhumuzu okşar. Yaşamın merkezidir oysa, gün ışığına yürürken, renkler geniş ovalarımızda inadına birbirini konuklar. Günler devrilir peşi sıra, sevgi ve sevda bedenimizi yontan, kemiren bir akrepçe o yaşanası yollarda bile gözlerimizin kapanacağı yorgun anlarımızı bekler.
Selahattin Yetgin