- 992 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşüncelerimin Bitmeyen Yolları
Peşpeşe yudumladığım kahvelerin uykusuz gözlerime bir faydası yoktu.
Saatlerin kaç olduğu umrumda değildi.
Benden uzak ölü bir şehrin gölgesinde tik takları duyuluyordu sadece..
Benim kalp atışlarım mı? ’ diye düşündüğüm anlarda oldu hani! ..
Bu neyi değiştirecekti.
Düşüncelerimin bitmeyen yollarında bir deli kısrak gibi koşuyordum,toynaklarımdan kan damlıyordu..
Aldırmıyordum göğsümü delip çıkacak gibi çırpınan kalp ağrılarıma..
Kahveler bittiğinde araya dalından vedaya mustarip elmalar giriyordu..
Dudaklarımın ucunda bıraktığı o ekşimsi tadı ve dişlerimin arasında son vedaya hazır bir hastanın zoraki öğütümleri gibi dolanıyordu..
Direncimin kırıldığı yerde bu isyanım nedendi?
Yorgun cümlelerimin çetrefilli yollarından düşe kalka gelen kelimelerim, kalemimden usulca sızıyordu sayfalara..
Öfkemin o kalın surlarından hiç bilmediğim soğuk rüzgarlar içimi titretiyor,koparıp attığım sayfaların avuçlarımda sıktığım izleri kalıyordu geride..
Çöp kutusu dolum tarihini çoktan geçmişti..
Molalarda yalın ayak odalarda dolanan ayak seslerimi duymuyordum artık..
Aynaya düşen suretimden damlayan su zerrecikleri,göz bebeklerimdeki o ışıltı,soluk tenimi canlandıran siyah bukleler şafağı kucaklayacak kadar dirençliydi..
Çatıdaki güvercinlerin sabaha özgürce kanat çırpmalarına az kalmıştı ve sabırsız bekleyişlerinin tıkırtıları sessizliğe karışıyordu..
Şakayık çiçekleri gecenin karanlık koynundan sıyrılıp sabah yaprağına çiy düşmesini bekliyecek kadar narin ve sessizdi..
Ahh ortancalar,
Fesleğenler,
Benimle konuşuyorlardı..
Küçük bahçe ve kuru yapraklar,tozlu biblolar..Bende saklı cümlelerimin karşısında çaresiz kalıyordum.
Hiç bir duygum bu kadar keskin,derin ve acıtıcı değildi..
Uzanıpta dokunamadığım düşlerimden yorgundum,bitkindim..
Belkide uyumak istemediğim içindi bu direnmelerim..
Ağlayan gözlerime susmayı öğretemedim,
Ağlayan yüreğime susmayı öğretemedim.. Bildiğim kendime bile itiraf edemediğim hüzünlere mecburdu ömrümün son demleri..
Yazıyordum ay son ışığını bırakırken şafak gecenin koynuna süzlüyordu usulca..
Kozanın içinden güne merhaba diyen kelebekler uçuştu aniden, kanatlarındaki huzur yorgun bedenime dolanıp sabah rüzgarlarıyla ilk valsini yaptı...
Kozanın içinden çıkıp o kısacık ömründe yaşamı tüm ihtişamıyla soluyacak kadar asildi günleri..
Kozadan hiç çıkamadan yaşayan insanları düşündüm..
Nasıl yaşadıkları değildi hatırlanmak için anlatılacak hikayelerinin olmaması ne acıydı! ..
Elimde ne çok cümleler biriktirmiştim..
Kendime sakladıklarım,sadece benim canımı acıtan,sadece bana kalandı..
Şafağa doğru gökyüzüne süzülecek ürkek bakışlı güvercinin kanatlarına yükleyeceğim bazı cümleler seçtim içinden..
Kanatlarındaki ihtizaz yorgun sabahıma ’günaydın’derken,
Yorgun,suskun,uyuyan bu şehri ıhlamurun dinlendirici tadıyla selamladım..
Gün/ay/dın uyuyan şehir!
19/04/2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.