- 1780 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AYASOFYA CAMİ Mİ, MÜZE Mİ, KİLİSE Mİ?
İçinde ayin yapmak isteyenlerin konuşulduğu şu günlerde, fethin sembolü ve Faith’in vakfiyesi olan Ayasofya’yı konuşmamız ve yazmamız gerekmektedir.
Ayasofya nasıl müze haline getirildi?
Kısaca “Bir Bakanlar Kurulu kararıyla müze yapıldı” denilebilir. Ama olay bu kadar basit değil.
Bakanlar Kurulu’nun Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasına ilişkin kararı incelendiğinde hayretten hayrete düşüyoruz. Sonunda allak bullak olan aklımızla şu soruları soruyoruz:
1-Böyle bir Bakanlar Kurulu kararı gerçekten var mıdır, yoksa birileri sahte evrak kullanarak uydurmuş mudur?
2-Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, böyle bir Bakanlar Kurulu kararına imza atmış mıdır, yoksa birileri O’nun imzasını taklit ederek sahtekarlık mı yapmıştır?
3-Bu konu neden hiç ele alınmamış, incelenmemiş, resmen cevap verilmemiştir? Yetkili merciler neden hala suskundur?
Bir işgüzarlık yaptığım, ya da birilerine iftira atmaya yeltendiğim sanılmasın. Gelin şu tespitleri ve gariplikleri beraberce okuyalım:
a) Ayasofya’nın statüsünün müze olarak değiştirilmesine ilişkin 24 Kasım 1934 tarihli ve 1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin ana metninin birinci sayfasında Kararlar Müdürlüğü, ikinci sayfasında ise Muamelat Müdürlüğü antetli kağıtlar kullanılmış.
Bu nasıl izah edilebilir?
b) Bu kararname, 24 Kasım 1934 tarih ve 1589 sayılı olarak gösteriliyor. Ancak 22 Kasım 1934’te çıkan en son kararname numarası 1590 dan 1606 sayısına kadar numaralandırılmış. Ayasofya kararnamesi bu tarihten iki gün sonra çıkarılmış gösteriliyor. O zaman bu numaralar nasıl izah edilecek? 24 Kasım tarihli kararnamenin numarası nasıl olur da 22 Kasım’dakinden önceki sayıyı ihtiva edebilir? 24 Kasım 1934’te düzenlenen başka kararnameler 1613 ve 1614 numara ile sayılandırılmış. Bu durumun makul bir açıklaması olabilir mi?
c) En önemli gariplik ise de kararnamenin altında bulunan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e ait olduğu ifade edilen imza konusunda… Atatürk’ün Soyadı Kanunu’ndan önce "Gazi Mustafa Kemal" imzasını kullandığı, Ayasofya Kararnamesi’nin de 27 Kasım 1934 tarihli Soyadı Kanunu’ndan 3 gün önce çıktığı, bu soyadı kanunu ile Mustafa Kemal’e Atatürk soyadının verildiği kesindir. Bu konuda belgeler ve tarihçiler olayı teyit etmektedirler. Bu duruma göre Mustafa Kemal’in imzasının “Gazi Mustafa Kemal” şeklinde olması lazımdır. Halbuki Cumhurbaşkanının buradaki imzasının K.atatürk şeklinde olduğu görülüyor. Bu durumda Mustafa Kemal daha Atatürk soyadını kanunla almadan 3 gün önce burada kullanmış gibi gösteriliyor. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in bu ayrıntıya riayet etmeyecek kadar dikkatsiz ve sorumsuz bir kişi olduğu düşünülebilir mi?
Bir diğer husus da buradaki K.atatürk şeklindeki Cumhurbaşkanı imzası Atatürk kelimesi küçük a harfiyle başlayacak şekilde atılmış. Halbuki bu soyadını kullanmaya başladıktan sonraki imzalarında Atatürk imzası buna hiç benzememektedir. Atatürk’ün söz konusu kararnamede yer alan imzası, normal imzasına benzemiyor. Bu durum İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 30 Ocak 1997 tarihinde resmen tescil ediliyor. Atatürk’ün gerçek imzası ile bu imza mukayese edilip inceleniyor ve bu imzanın sahte olabileceği resmen açıklanıyor. İ.K. isimli bir vatandaşın isteği üzerine yapılan bu inceleme ve sonuç Emniyet Genel Müdürlüğünün resmi yazısında zikrediliyor. İşte o yazı:
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 3 Ocak 1997 tarihli cevabi yazısı:
“İlgi dilekçeniz ekinde fotokopisi bulunan 24 Kasım ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesinde Reisicumhur adına atılı bulunan imzanın, yine dilekçeniz ekinde sunulan Atatürk’ün örnek imzalarına biçimsel açıdan fark gösterdiği, ilk bakışta belirlenebilmektedir. Şöyle ki, sözkonusu imzanın inşaı sırasında, Atatürk’ün tarafınızca sunulan ve tarafımızca bilinen imzalarının farklı olarak ‘A’ harfinin de kullanıldığı, ‘K’ harflerinin şekillendiriliş biçimleri ile ‘T’ harfleri kuşaklarının konumu itibariyle de farklılıklar bulunduğu görülmektedir.”
d)Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete’de yayınlanması gerekmektedir. Nitekim bundan öncekiler de sonrakiler de eksiksiz olarak yayınlanmıştır. Ama bu kararname yayınlanmamıştır. Kararnamenin yalnız Resmi Gazete’de değil, Sicilli Kavanin, Düstur ve Kanunlarımız gibi devletin resmi diğer kayıtlarında da yer almadığı anlaşılmıştır.
Düşünüyorum da, Atatürk’ün rahatsızlığından istifade edip birileri bir takım sahtekarlıklar yapmışlar gibi gözüküyor.
Evet! Yazımın başındaki soruları sormakta haksız mıyım?
Bu bilgiler doğruysa,- ki belgeler doğru olduğunu gösteriyor- bu sahte kararname nasıl olur da hala geçerli sayılır. Ayasofya nasıl hala müze olarak tutulabilir. Atatürk adına kimler sahtekarlık yapmışlardır? Kimlerden ne gibi hesaplar sorulmuş, kimler hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır?
Neden hala bir Allah kulu bu işi resmen açığa çıkarıp düzeltmeyi düşünmemektedir.
Neden Ayasofya hala suskundur? Neden düzeltilmemektedir?
Vakıflar konusunda yabancılar lehine rüzgarlar estirenler, neden Fatih Sultan Mehmed Han’ın vakfını kurtarmayı düşünmezler?
Sahi neden?..
Ekrem Şama
www.haberayna.com
YORUMLAR
Merhaba sayın Şama
Konuyu şekil yönünden ayrıntılı bir şekilde incelemişsiniz .
Ayasofya camii ile ilgili oyun içinde oyun vardır .
Mustafa Kemal zamanında düşen bir kuru yapraktan bile onun haberi vardı . Onayı alınmadan böyle bir işlem yapılamayacağından adım gibi eminim .
Peygamber Efendimiz tarafından methedilen cennetmekan Fatih'in vakfiyesinde yaptığı beddua işliyor.
Ayasofya Camiinin tekrar ibadete açılması ancak bu milletin egemen odakların zincirlerinden kurtulması ve onun içini dolduracak şuurlu bir cemaatin güçlenmesi ile olacaktır .
Bunu siz ve ben görebilir miyiz bilemem ama bu caminin ibadete açılması İstanbul'un ve İslam dünyasını kültürel fethi olacakltır .
Esenliklerin ve güzelliklerin üzerinize olması duasıyla ...
"Neden hala bir Allah kulu bu işi resmen açığa çıkarıp düzeltmeyi düşünmemektedir.
Neden Ayasofya hala suskundur? Neden düzeltilmemektedir?
Vakıflar konusunda yabancılar lehine rüzgarlar estirenler, neden Fatih Sultan Mehmed Han’ın vakfını kurtarmayı düşünmezler?
Sahi neden?.."
evvet bu nedenler cevabını bulmalıdır...
saygı ile...
Yazıdan, belki de yanlış bir şekilde, çıkardığım sonuç şu: Atatürk müze yapmamışsa, Ayasofya'nın müze olması gerekmez. Diyelim ki o yapmadı. Müze haline getirmeyi bugün kendimiz yapamayacak mıyız? Bu tip medeni kararlar için Atatürk'ten icazet mi almamız gerekiyor?
Ayasofya kültürlerüstü bir kurumdur. Bir Amerikalı bana 'En orijinal haline getirip niye restore etmiyorsunuz?' demişti. Ayasofya'nın en orijinal hali nedir? Bunun için minareleri, Mimar Sinan duvarlarını, türbeleri, Latin mezarlarını, 10-12 yüzyıl mozaiklerini mi yokedeceğiz? Kubbeyi yıkıp 535'teki haline mi getireceğiz? Ayasofya bir birikimdir. Kabul etmeliyiz ki bizim de bu birikimde payımız vardır ama görece azdır (Genelde bu noktada 'Biz olmasaydık Ayasofya yıkılacaktı' korosu girer. Süleyman doğaldır ki elindeki en görkemli camiyi korumak istemiş) O yüzden Ayasofya'nın en olumlu kullanımı müze olmasıdır, o mirası paylaşan herkesin her an, örtünmeden girebileceği bir yer olarak.
Bu arada 24 Kasım 1934 bir Cumartesiye denk gelmektedir. Takvimle ilgili düzenleme 1925 ve 1931 yıllarında yapıldığı düşünülürse göre kararnamenin haftasonu imzalanmış olması ilginçtir. Ayrıca Mustafa Kemal'in kendi haberi olmadan ülkenin en gözde eserinin camiden müzeye çevrilmesini farketmemesi daha da ilgi çekicidir.