34
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2411
Okunma
Biz KEK deyince bazen güleriz bazen kızarız ama çoğunlukla nasıl kek diye sorarız.
Demli çayın yanına da yakışan kekleri düşünsenize şöyle, üzümlüsü, tarçınlısı üüff elmalısı.
Neyse kek işte olsun da nasıl olursa olsun der geçeriz.İki veya üç hanımın bir araya gelmiş sohbetini dinlerim bazen, mutlaka araya bir kek muhabbeti takılır.
Yahut kahvehaneye gidin adamın biri oyunda kelek yesin ve anlamasın hemen adı kektir.
Hem de bol üzümlüsünden.Yahu sanki kendisi kek yapmayı biliyor da bir de içine üzüm katması eksikti.
Neyse...
Bizler oldukça kalabalık bayan arkadaş, hayatlarında hiç büyük şehirden başka şehirleri gezmemiş bayanlar ilk kez doğunun ve güneydoğunun yüksek yörelerini gezip fotoğraf çekmek ve bu fotoğrafların resimlerini yapmak istedik.
Sanki Bodrum’a gidiyor gibi en şık kıyafetlerle uçağa bindik.
Puantiyeli şapkalarla gördüğü herkese selam veren neşeli arkadaşlarımızın tek eksikleri uçakta şarkı söylemeleriydi.Tabii inecekleri yeri de İstanbul gibi sanıyorlardı.
Neyseki önceden arkadaşıma haber edip oradan evlerini ve eşinin minibüslerini bir hafta veya on günlüğüne rica etmiştim.
Uçaktan indiğimizde ilk gördükleri hiç ağaç olmayan bir yerdi.Şaşırdılar ama sustular.
Çok valizleri vardı,uzun süre bekledik.
Minibüs valizlerimizi almayınca of pof sesleriyle kucakladılar.Başlarında puantiyeli şapkalar
kucaklarında valizlerle şehre geldik.
-Ev bu mu dediler ?
-Biz alafranga tuvalet olmadan şey yapamayız ki...!
En sevdiğim arkadaşım şapkasını fırlatıp atıverdi.
-Yaa ben ne yapıcam şimdi Allahım ?
-Kızlar siz nereye geldiğinizi sanıyorsunuz ki.Burası Paris mi ? Etrafınıza bakın, bundan daha iyi bir yer varsa söyleyin.Bırakın artık şımarıklığı.
Az sonra ses seda kalmamış, bütün şapkalar sedirin üstündeydi.Alaturka tuvalete sırayla giriliyor, duş için musluktan su alıp ısıtılıyordu.Ses çıktığı an da suratım asılıyordu.
..
Ertesi gün olmuş gezimiz başlamıştı.Dağ bayır gezmekti dileğimiz.
İnanılmaz manzaralar, kuzular, koyunlar...Tamam burada duralım dedik, bir kare fotoğraf olsun çekelim.
Bir sesle irkildik.
-Hoşgeldiniz evlatlarım hoşgeldiniz.
Kimdi bu adam,ağzında bir diş bile yok.Konuşurken yorulması gerekiyor.
-Hoşgeldiniz hoşgeldiniz kızım koş,anangile haber et hemen bak bir minibüs sultan geldi
Allah gönderdi,Yarab ne büyüksün sen.Ne kudretlisin,ben de diyom ki bu avrat akşamdan beri neden uğraşır durur ha,meğer sizeymiş onca ekmek açması bak hele bak.
Şaşırdık.
Koskoca çayırda karşımıza bir çoban çıktı.Arkasından iki kızı, eşi.Ardından dört oğlu sekiz torunu.
-hoşgeldiniz hoşgeldiniz hoşgeldiniz...
-ne iyi ettiniz de geldiniz.Hanım çabuk ayran,ekmek çıkaralım çabuk.
Dudaklarımız büküldü,fotoğraf makinelerini arkamıza sakladık.
Ekmekler ısıtıldı, buz gibi ayranlar yapıldı, temiz sofra bezi yayıldı...Sonra kayık tabakta sofraya uzun birşey geldi.Bu ne dediğimiz zaman onlar soğan dediler cücük soğan.
Ekmeğin arasına dürüm yapıp yendiğini söylediler, oysa ki bildiğimiz pırasaydı.
Sonra biz yanımızda getirdiğimiz KEKten ikram ettik.ŞAŞIRDILAR !
Hayatlarında kekin ne olduğunu, nasıl birşey olduğunu bilmediklerini söylediler.
Çoban, elini keki almaya uzatan torunun hızla tokatladı.
-Sana mı kaldı pis arsız önce anangil baksın hele, sen dürmügünü ye.
En sevdiğim arkadaşımla göz göze geldim.Biliyordum O da yutkunamıyordu.
16 - EYLÜL - 2010
Davidoff