KRİZALİT KRİSTALİN ( Prenses Lavinia )
KRİZALİT KRİSTALİN ( Prenses Lavinia )
Zamanın bir anında* 1900’lü yıllarda insanlardan uzak kimsenin bilmediği ve kendisine masallarda bile rastlanamayacak kadar güzel ve bir o kadar da esrarengiz bir yer* bir masal kenti vardı; “KRİZALİT KRİSTALİN “ …
Bu kentte insanoğluna benzeyen melekler yaşardı ve her ülkenin olduğu gibi bu ülkenin de güzeller güzeli bir prensesi vardı; “PRENSES LAVİNİA”… Prenses Lavinia k o kadar güzeldi ki insan bakmaya kıyamazdı. Elleri kristal gibi narin ve incedir* hani tutmaya kalksan kırılacağından korkarsın. Saçları bir sonbahar günü esen rüzgârlar gibidir* hani dokunmaya çalışsan savrulacağından korkarsın. Gözleri Kızılırmak gibidir* hani biraz fazla bakmaya kalksan boğulacağından korkarsın… Prenses Lavinia işte böylesi güzel bir melekti…
Krizalit Kristalin de hiç kötülük olmaz* hiçbir çirkinlik yer almazdı. Hep mutluluk vardı ve herkes ülkede Prenses Lavinia’ya âşıktı. Ama prenses bu ilgiden çok sıkılmış* bi çare aramaktaydı. Ve aklına ülkesinden* o masal diyarından ayrılmak geldi. Ve bu durumunu ülkenin bilge kişiliğine açıkladı. Aradan biraz zaman geçtikten sonra ülkenin bilgesi prensese bir müjdesi olduğunu söyledi. Ona bir makine yapmıştı. Bu makine prensesi hem zamanda hem de mekânda yolculuk yaptıracak onu Krizalit Kristalin’den çok uzaklara götürecekti. Prenses bu duruma çok sevinmişti. Ve hiç vakit kaybetmeden ülkesine veda edip makineyle yolculuğa çıktı. Kendisine artık başka bir gezegen başka bir ülke seçecekti. Prenses Dünya’ya yerleşmeye karar verdi. Prenses Lavinia 2000’li yıllara dünyaya geldi. Makinesi dünyaya inişte bozulmuş ve yok olmuştu. Prenses artık hayatının geri kalanını dünyada geçirecekti. Burada insanlarla birlikte geçmiş hayatının gizleyerek yaşayacaktı ve Pimoliza ismindeki kente yerleşti. Pimoliza Kızılırmak kenarına kurulmuş şirin bir kentti. Önce üzerindeki prenses kıyafetini çıkartıp* insanların kıyafetlerine benzeyen elbiseler alıp giyindi. Bir süre insanları izledi nasıl yaşadıklarını* neler yaptıklarını öğrendi. Prenses Lavinia artık yaşamını bu kentte sürdürüyordu. Ne zaman şehrin sokaklarında dolaşmaya çıksa* güzelliği her köşeyi aydınlatıyor ve herkes onu izliyordu. Ama prenses sırf bu ilgiden kurtulmak için ülkesini o masal diyarını terk etmişti. Bu yüzden kimseyle ilgilenmez kendi halinde yaşardı. Prenses Lavinia bu ülkedeki bu kentteki yaşamına çok kolay alışmıştı artık bizlerden biriydi ama hala o masal diyarındaki güzeller güzeli melekti… Ve bir gün kentte eğlence düzenlenmişti ve herkes davetliydi. Prenses te katılacaktı. Krizalit Kristalin’deki kıyafetini sakladığı yerden çıkartıp* eğlence günü onu giyinmişti. Ve eğlence yerine gitmek için yola çıktı. Eğlence alanına girince herkes eğlenmeyi bırakıp prensesi izliyordu. Kimse gözünü ondan alamıyordu. Prenses kristal bir elmas gibi parlayan elbisesiyle kalabalığın arasından geçerek tek başına bir masaya oturdu ve prensesten gözlerini alamayanlar bir süre yaşadıkları şaşkınlıktan sonra eğlenmeye devam ettiler sadece bir kişi hariç... Kentin “ROMANTİK DELİKANLISI” …
Prenses oturduğu yerden insanları izliyordu ve Barış Manço’dan “HAYIR” isimli şarkıyı çalıyordu kasetçalar… O an bu romantik delikanlı prensesin masasına yaklaşıp* prensese* kendisiyle dans etmek istediğini kibar bir dille teklif etti. Prenses bu nazik daveti geri çeviremedi. Romantik delikanlının elinden tutup dans etmeye kalktı. Bu müthiş çift sahneye çıktığında herkes dans etmeyi bırakıp onları izlemeye başlamışlardı. Belki de o delikanlının yerinde olabilmek için her şeyi yapmaya hazır bir sürü kişi vardı ama hiçbirisi o delikanlı kadar şanslı değildi. Bu delikanlı prensesle dans ederken sanki ölecekti* kalbi yerinden fırlayacak gibi hızlı atıyor* gözlerini ondan alamıyordu. Bu delikanlı âşık olmuştu. Sanki prensesi yıllardır tanıyor ve yıllardır ona âşık* yıllardır onu seviyordu. Delikanlı şarkının hiç bitmemesini istiyordu. Sonsuza dek prensese sarılıp gözlerine bakarak dans edebilirdi. Ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu güzel anında sonu gelmişti. Eğlence sona ermiş herkes dağılmaya başlamıştı. Prenses te eve gitmek için yola çıkmış* delikanlının “tekrar görüşür müyüz?” sorusuna cevap vermemişti. Bu romantik delikanlı aradığı aşkı* yıllardır beklediği aşkı prenses te bulmuş ama çok erken kaybetmişti. Onun yüzüne aşkını itiraf etmiş* seni seviyorum demiş ama cevap alamamıştı. Genç çok üzgündü* prenses te bu delikanlıyı sevmiş hatta aşık olmuş ama kendisine bile itiraf edememişti. Belki sevmiyorum* aşık olmadım sanıyordu ama prenses te delikanlıya aşık olmuştu o ilk dans ve ilk bakışta… Bunu kendisi de bilmiyordu. Bu delikanlı her gün her yerde prensesi arıyor sokaklarda dolanıyordu belki görürüm diye ama her gün kalbi biraz daha fazla acıyordu. Prensesi bulamadığı her an ona ölümdü. Prenses bu dünyadaki yaşama çok kolay adapte olmuş hatta teknolojisinden bile faydalanmaktaydı. Kendisine bir dizüstü bilgisayarı almış* internet bile bağlatmıştı ve hatta “MASALBOOK” isminde bir siteye de üye olmuş O güzel kıyafetiyle çekindiği resimleri bu siteye eklemişti. Bu romantik delikanlı sevdiği kızı Pimoliza sokaklarında ararken internet sayfasında bulmuştu. Prenses resimler bile çok güzeldi* insan bakmaya kıyamıyordu. Bu romantik delikanlı resmin altına yorum yazmak istedi. Yorumunda çok güzel olduğunu falan yazdı ve güzelliğini tarif edebilmek için şöyle bir cümle yazdı; “ Söyle bakim bana sen hangi masalın perisisin” diye… Prenses şaşkınlık içerisindeydi* bu romantik delikanlının kendisinin önceki yaşantısını öğrendiğini düşünmüş ve endişelenmişti. Hâlbuki delikanlının hiçbir şeyden haberi yoktu* sadece çok güzel olduğunu anlatmak için yazmıştı o cümleyi. Prenses bu konuda delikanlının ağzını aramak için “Sen tahmin et bakalım* hangi masal ülkesinden geldim?” diye soru sordu. Delikanlı da hiç düşünmeden cevap verdi; “KRİZALİT KRİSTALİN masal ülkesinden dünyamıza gelen* lavinya çiçeği kadar narin ve hassas* güzeller güzeli PRENSES LAVİNİA’ SIN” diye… Prenses çok şaşkındı* delikanlının bunları bilmesine imkân yoktu* ama nasıl biliyordu bütün bunları…
Prenses bunları düşünürken kendisinin ve yaşadığı hayatın hatta delikanlının bile; sadece bu romantik delikanlının yazmış olduğu masalsı bir aşkı anlatan bir hikâyeden ibaret olduğunu anlamıştı* gerçek hayatta ne KRİZALİT KRİSTALİN diye bir ülke ne PRENSES LAVİNİA diye bir peri ne de ROMANTİK DELİKANLI diye masum bir âşık vardı* hepsi bu hikayeyi yazanın birer masal kahramanlarıydılar…
Hikaye de olsa Prenses te delikanlıyı sevmiş âşık olmuştu. Hikaye biraz daha devam etseydi eğer* prenses te delikanlıya olan aşkını anlatacak sonra mutlu bir beraberlik başlayacak* hayatlarını bir imza ile birleştirip mutlu sona birlikte gideceklerdi. Ama hikâye yarım kalmıştı. Bu hikâyeyi okuyan tıpkı Prenses Lavinia gibi güzel bayan çok etkilenmiş hatta gözlerinde mutluluk ve hüzünle karışık gözyaşları belirmişti. Bu güzel bayan hikâyenin büyüsüne kapılıp kendisini birden hikâyenin içerisinde PRENSES LAVİNİA olarak buluverdi. Her şey hikâyedeki gibi yaşandı ve sonunda bu güzel bayan da Prenses Lavinia’nın* Krizalit Kristalin masal ülkesinin ve orada o hikâyede yaşanan masalsı aşkın büyüsünde kalıp* yıllardır iki kişinin içerisinde saklı kalan gizli aşk ortaya çıkmıştı. Prenses Lavinia ‘ dan dan bile güzel olan o bayan şuana kadar söylediği ve yaptığı şeylerden vazgeçip* kendisini çok seven romantik delikanlının aşkına karşılık vermeye karar verdi ve hikâyede yarım kalan o masalsı aşk Pimoliza da gerçek olup ölene kadar devam etmişti. Bu güzel bayan ve romantik delikanlı bu hikâye sayesinde birlikte olmuşlar* sonsuz bir mutluluğa doğru yola çıkmışlardı. Onları ayırmaya hiç kimsenin gücü yetmemişti…
Ve şimdi her aşık her seven çift* “KRİZALİT KRİSTALİN “ hikayesini dilden dile anlatıp* bu güzel bayanın ve romantik delikanlının aşkını ölümsüz yapmışlardır…
DENİZ HALAT
( Şair His )
SON