- 3121 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖÇ VE GÖÇMEN
Yaşamını en iyi şartlarda sürdürmek için insan topluluklarının yerlerini, yurtlarını bırakarak başka yerlere gitmelerine göç ve de göç eden bireye de
göçmen denilmektedir. İnsanlık tarihinin en ilgi çekici olaylarındandır. Zira candan olmakta vardır. İnsan toplulukları hatırlanmayacak kadar eski çağlardan
beri daha kuvvetli bir kavimden korunmak, daha verimli topraklara kavuşmak ve ya kendi soyundan olanların yanında olmak, savaş gibi nedenlerden dolayı
başka yerlere göç etmiştir.
Bu günden geriye doğru 3-4 yüzyıl gibi zamanlar içinde çok büyük göçler olmuştur. Göçler o kadar büyük olmuş ki Avrupa haritası bile değişmiştir.
Buna “kavimler göçü” denmiştir. Bu yüzden ‘Roma’ bile düşmüştür. Göç nedenleri için birçok sebep mevcuttur. İnsanlar da hayvanlar gibi kıtlığa karşı
ilk tepkileri yiyecek peşinden başka yerlere gitmek zorunda olduklarıdır. Kıtlık bölgelerinden kaçanların meydana getirdiği göçler Orta Çağ Avrupası’nda
sıkça görülmüştür. Çeşitli tabi afetler bu gün bile göç olayını zorunlu hale getirebiliyor. Bazen de iklim değişikliği insanları göçe zorlamaktadır. Bu gün
kalabalıklaşan kentlerin de yaşamı zorladığı ve göçe mecbur kalındığı da görülmektedir. Kırsal kesimden de daha iyi yaşam için büyük kentlere göç fazladır.
Her milletin yaşamlarında kalabalıklar oluşunca başka yerlere göç etmek gereği doğal olmuş ve bu göçlerle ilgili kendi destanlarını “göç destanı” nı da
yazmışlardır. Örnek: Ergenekon Destanı gibi. Barınmaya imkan olmayan topraklardan eski insanlar mecburen göç etmişlerdir. Yalnız zamanla tarımın gelişmesi
ile insanların sadece tabi yiyeceklerle kalmayıp kendileri de ürünler yetiştirmeye başladıktan sonra da, sabit medeniyetlerin kurulması mümkün olmuştur.
Önemli göç nedenlerinden biri de sosyal, siyasal ve dini bakımdan daha iyi şartlara gitme ve de kurtulma isteğidir. Kendi soyunun yanında olmak
isteğidir. Aynı soydan olmanın getirdiği göçler en çok yaşanılan göçlerdir. Savaşların getirdiği göçler insanlık tarihi kadar eskidir. Göçe mecbur kalmak en zor
olanıdır.Dini göçler de tarihte epeyce yer tutar(hicret gibi).
Göçler genel olarak birden ve toplu bir halk akını halinde olmadığı gibi daha çok ağır ve de basamaklı bir yerleşme şeklinde olmuş, oluşmuştur. Göçler
çok uzak mesafelere yapılmaz, ender görülmüştür. İnsanların yakın yerlere yaptıkları bu göç hareketlerine çıkan yasaya “göçmen kanunu” denmektedir. Bu
yasaya göre, bu tip göçler ¾ kadardır.
Tarihte büyük göçler olmuş ve bunların tarihi ile destanları yeniden yazılamayacak kadar güzel eserlerdir. İlk insanların yeryüzüne nasıl yayıldıkları ve
göçleri halen tahminidir. Yeryüzündeki buzların erimesi / Afrika da ki gibi sıcaklardan kaçmalar / iklim şartlarının değişimi / korkular / depremler göçe neden
olarak da gösterilmektedir. Göle atılan bir taş misaline benzediği de bir gerçektir. Göçlerin çoğu da böyle olmuştur. Bazen çok acılı boyutlara ulaşmıştır.
Orta Asya’dan göç; bu gün ki genel inanışa göre ilk insan Orta Asya’da ortaya çıkmış ve buradan bütün dünyaya yayılmıştır. Ancak bu düşüncenin
doğruluğu kanıtlanamamıştır. Bu düşüncenin doğruluğunu gösteren deliller az olmakla beraber hatalı olduğunu gösteren delillerde yoktur. Tarih öncesi çağlarda
ki en büyük göçün Asya’dan-Amerika’ya yapılan göç olduğu sanılıyor.
İlim Adamları 20.000 yıl önce böyle bir göç olduğunu ve Asya da oturan insanların Bering Boğazı’ndan geçerek Kuzey Amerika’ya vardıklarını
tahmin etmekteler. Bu inanışa göre, o zaman da buzlarla kaplı olan bu bölgeden dalgalar halinde göç hareketi olmuştur.
İlk Çağ’daki göçler 1000 yıl kadar süren Orta Çağ sırasında Akdeniz Bölgesi’ne pek çok göç olmuştur. Bazı iddialara göre Batı Rom – Doğu Roma
ve Bizans İmparatorlukları bu göçlerin sonucu olarak yıkılmışlardır, denilmektedir. İşte insanoğlunun bitmeyen çilesi.
3.yüzyıl da meydana gelen “büyük kavimler göçü” diye anılan bu göç sırasında Hunlar baskısından kaçan Germenler dalgalar halinde Avrupa’ya göç
ettiler. Hunlar da Moğollar ve başka göçebeler tarafından yerlerinden çıkarılmışlardı. Bu göçler bazı kavimleri ne yazık ki ‘barbarlar’ diye anlatmış ama göçler
hep devam etmiştir. İslam da göç, büyük göçlerden biri olan 7.yüzyılda Müslüman olan Araplar fetih amacıyla Kuzey Afrika’ya-İspanya’ya-Mısır’a-İran’a
doğru yayılmaya başlamışlardır.
Türkler de göç:
10.yüzyılda, Türkistan büyük bir göç hareketinin kaynağı oldu. Tarihin en büyük göçlerinden birisidir. Bu göç hareketinin sonunda; Türkistan’da
yaşayan Türkler anayurtlarını bırakarak batıya doğru göç etmeye başladılar. Bu en büyük Türk göçü dalgalar halinde kollara bölünmüş vaziyette ilerlediler.
Mezopotamya’ya gelen Selçuklular, Abbasilerin egemenliklerini aldılar. Anadolu’yu fethetmeye başladılar.Bu hareket yüz yıllarca sürdü.Bu göçler birazda
istilaya benzer görünüm almıştır. Bu göçler dalgalar halinde Avrupa’nın içlerine kadar uzandı. Hareket daima batıya doğru ilerliyordu. Örnek: Bunlardan
Osmanlı Türkleri, zamanın en büyük imparatorluğunu kurdular. Bu göç hareketleri genel de tüm dünya da mevcuttu. Zamanın önemli göçlerinden birisi de
Avrupa’dan, Amerika’ ya göçlerdir.
Dünya savaşları büyük göçlere neden olmuştur. 1ve 2.Dünya Savaşlarının meydana getirdiği göçler çok fazla olmuştur. Kıtalararası göçler bile
başlamıştır. İnsanlar rahat edecekleri yerler aramaya ve canlarını kurtaracak ve de sığınacak yerler aramakta zorlanmışlardır. 2.Dünya Savaşından sonra
Balkanlar’da bulunan Türk’lerden yüz binlercesi yurdumuza göç etmişlerdir. Bu göçlerin getirdiği acılar, ölümler, sefillikler, parasal şartlar türkülere, ağıtlara,
destanlara konu olmuştur. Özellikle destanları halk edebiyatının yenilikleri temsil ettiği uluslara ait olarak kayıtlara geçmiştir. Şimdilerde göç kentlere ve diğer
ülkelere bireysel olarak yapılmaktadır. Yarın ne olacağı belli değildir. Zira yine ortalıkta yangınlar var.
Göçler sırasında insanoğlu gittiği yere kendi örf, adet, töre, gelenek, göreneklerini ve kıymetli eşyaların da götürmekteler. Hatta canlı hayvanlarını
yeni vatan kabul edecekleri yerlere taşımışlardır. Bu göçler sırasında doğaya en az zarar veren ve onu koruyan yalnızca Türkler olmuştur. Türkler gelenekleri
gereği doğan erkek çocuklara kavak dikerek ileride destek sağlaması (düğün-nişan-sünnet) gibi.
Göç Destanına bir örnek:
Uygur Türklerinin Ünlü Destanı, bu destana göre; Hulin Dağı’na bir gece gökten mavi bir ışık iner. Işık bu dağdaki bir ağacın gövdesini her gün
biraz daha şişirir. Geceleri ağacın içinden çalgı sesleri duyulurken ışıklar görünmeye başlar. Bir gece ağacın gövdesi yarılır. İçinden beş erkek çocuk çıkar.
Bunlar zamanla büyürler. Halk bu beş çocuk içinden birini kendilerine hakan seçer. Aradan yıllar geçer, ülke bayındır hale gelir.
Bir gün ülkenin yeni hanı, Çinliler ile sürüp giden savaşı durdurmak için onlardan bir kız alır. Çinliler verdikleri kıza(prensese) karşılık olarak “kutsal
kaya”yı isterler. Ancak bir şartla. Kutsal “kutlu kaya”yı alıp Çine götüreceklerdir. Bizim han bu duruma razı olur. Çinliler bu kayayı söküp götüremeyeceklerini
bildiklerinden çevresine ateş yakıp ısınınca da üstüne keskin sirke dökerek parçalarlar. Böylece parçalar halinde bir şekilde kendi sınırları içine taşırlar.
Kutsal Kutlu Kaya Uygur Türklerinin uğurudur. Onun parçalanıp götürülmesinden sonra ülkeyi felaketler sarmaya başlar. Kurtlar, kuşlar, bütün canlı
ve cansız varlıklar ağlaşıp haykırmaya koyulurlar. Yedi gün sonra hanın bir oğlu doğar. Felaketler birbirini kovalamaktadır. Bundan sonra evcil ve yabani
hayvanlar ile yeni doğan bebekler sonsun bir üzüntü içinde göç, göç, göç diye çağrışırlar.
Bu çığlıkların sonu gelmeyince Uygur Türkleri bunun Tanrı buyruğu olduğunu anlarlar. Hep birlikte yerlerinden ayrılıp göçmeye karar verirler. Nerede
durmak isterlerse göç, göç, göç çığlıkları bir türlü susmaz. Böylece kon göçe “beş balık” (beş şehir) in bulunduğu yere gelirler. Burada göç, göç,göç çığlıkları
kesilir.Buraya yerleşmenin zamanının geldiğini anlarlar. Beş mahallelik bir kent kurarlar. Adını da “beş balık” koyarak burayı yurt edinirler. kaynak: hayat
ansiklopedisi..
BENİM DİKKAT ÇEKMEK İSTEDİĞİM ŞUDUR :
Milliyet yayınları arasında yer alan ”guınness rekorlar” kitabının 64.sahifesinde ‘değerli madenler’ bölümünde:
EN BÜYÜK YEŞİM TAŞI başlığı altında şöyle yazmaktadır.
En büyük yeşim taşı: 143 ton ağırlığında-603 metreküp hacmindedir. 17 eylül 1978 günü Çin’de bulundu. 33 tonluk bir parçası halen Birmanya’dadır
bulunmaktadır diyor.
EN BÜYÜK AMBER: 15 kilo, 250 gramdır. 1860 yılında Birmanya’da bulundu.1893 yılında Çin’de bir İngiliz John Charles Boving tarafından 300
Sterline satın aldı. Bu taş 1940 yılından beri Londra da “dogal tarih müzesi”ndedir.
!!!!!....ne dersiniz yukarıda ki Uygur Türklerinin “göç destanı” nı anlatırken BİZİMKİLERİN ÇİNLİLERE VERDİKLERİ KUTSAL KUTLU
KAYA BU EN KIYMETLİ TAŞLAR OLABİLİR Mİ???? Ben böyle düşünüyorum. Elalem hep kurnaz.Böyle buna benzer neler, neler kaybettik.Toros
Dağlarından “ipar “ larımızın soğanların çalmadılar mı.Siz hocam abarttınız-daha neler diyebilirsiniz.Kafalar da şüphe uyanmıyor mu.20 ağustos 2010
Mustafa Ermiş
Şair Araştırmacı Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.