DİVAN
Küçüklüğümde ne zaman teyzemlere gitsem dede yadigarı, eski mi eski, kırmızı örtülü o yüksek divanda yatardım. Sabah ayak altında dolaştığımdan mı yoksa bu rahatsız eski divanda yatmamı istemediklerinden ve bana acıdıklarından mı bilinmez orada yatmamı kimse istemezdi ama ben inat eder yine orada yatardım. Zaten teyzemlere sırf bu yüzden giderdim. On yaşlarındaydım ama ta o zamanlara dayanır sevilmeyene meftunluğum, dipte kenarda kalmışa iltifat etmeliğim.
Evet, sevilmeyeni sevmek, çirkine tutulmak, müthiş bir kaybetmek iştiyakı ve terk edilmek arzusu. Bir gün biri neden demişti, neden güzelleri sevmiyorsun? "Yok be kardeşim onlar beni sevmiyor." Mutfaktaki o rahatsız divanda uzanmak istememdeyse bir sır vardı. Mutfağın iki penceresinden biri denize diğeri de sarı sokak lambalarının aydınlattığı upuzun caddeye bakıyordu. Pencereyi azıcık aralar dalga seslerini dinler ve arada diğer pencereden caddeyi gözlerdim sonra uzaktaki ışığı titreyen gemide olmayı dilerdim.
Şimdi de beni ağırlayan kardeşimin yalvarışlarına rağmen ince bir süngerin üstünde yastıksız yer yatağımda uzanmış size yazıyorum. Teyzemin evinin kokusunu duyuyorum, o uzun caddeyi gözlüyorum.
Sizde gördünüz mü uzaktaKİ ışıkları titreyen gemiyi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.