- 669 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eşya ve ruh
Balkonlar, bodrum katları atmaya kıyamadığımız eşyalarla dolu.
Ev ev taşıyor şehirlerden koltuklar, kanepeler, modası geçmiş televizyonlar, çamaşır makineleri vs. vs...“İkinci el mağazalar” da artık yetmiyor bu israfa. “Eşya çöplükleri” miz oluşmaya başladı son zamanlarda . Bir taraftan da eşya ile aramızda duygusal bağlar oluşturuyoruz. Sonra da onlarla neredeyse mezara bile beraber girmeyi planlıyoruz.
Dört duvar arasında kaldıkça her karesini lüzumlu lüzumsuz bir sürü eşya ile dolduruyoruz evlerimizin. Yazılı ve görsel medyanın da yüksek dozda özendirici, dayatmacı, teşvik edici etkisi ile farkında olmadan abartıyoruz alışverişlerimizi ve tuzağa düşüyoruz.
İhtiyaç fazlası olarak, gösteriş merakımızı yenemeyerek aldığımız eşyalarımızın gizli birer kölesi oluyoruz. Eşya bize değil biz eşyaya hizmet eder hale geliyoruz sonunda. Lüküs hayat(!) ya da gösterişli bir hayatı durmadan eve eşya yığmak şeklinde algılıyoruz. Bunun böyle olmadığını yıllar sonra anlayabiliyoruz ve sonra da mümkün olduğunca az eşya ile sade bir hayata geçmeye çabalıyoruz. Ama bu o kadar da hızlı yaşanan ve gerçekleşebilen bir süreç olamıyor maalesef.
Yaşadığımız yıllarla evlerimizi, kıyı-köşe nasıl da doldurduğumuzu en çok evden eve taşınmalarımız sırasında fark ediyoruz. Meğer ne çok safra yapmışız da haberimiz olmamış içindeyken. Koliler, çuvallar dolusu giyecekler başta olmak üzere tek kullanımlık muamelesi yaptığımız eşyalardan kurtulma çabası oluyor her taşınmamız. Halılar, yorganlar, mutfak araç-gereçleri, ayakkabılar vs. vs. vs. Bir sonraki eve taşınmak en çok da bu yüzden yani bizi fazlalıklarımızdan kurtardığı için ruhumuza ferahlık veriyor, enerji veriyor. Hafifliyoruz kuşlar gibi. İhtiyaç fazlası olan her eşya ruhumuza bir yük olmuş haberimiz yokmuş meğer.
Bir tarafı köy olan insanlar şehirlerden köylere taşmaya başlıyorlar bu sefer eşyalar dolusu. Köy evleri de bu keşmekeşten nasibini almaya başladı artık. Şehir hayatına göre imal edilmiş eşyaların şehir evlerini ölçüsüzce işgal etmesi yetmiyormuş gibi bir de köy evlerine sirayet ediyorlar. Köy hayatına uygun eşyalı evler tarihe karıştı uzun zamandır. Şehir evlerinin birer artığı oldu köy evleri.
İnsan yaşadığı yere ruh katmayı biliyormuş önceden. Hala o ruhu hissetmez miyiz tarihi mekanları gezerken. Şimdi her yerde bir ruhsuzluk almış başını gidiyor.
Ruh ise sadelik istiyor, dinginlik istiyor. Bunu da daha az gösteriş merakı olan bir hayat tarzı içerisinde bulabiliyor.
01 eylül 2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.