- 1339 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MARDİN'DE BİR DR. DİZDAROĞLU VARDI
Bu yazımı nasıl yazacağımı bilemiyorum. Hatta benim için en zor olan nedir biliyor musunuz? Vefat eden, aramızdan ayrılan birinin arkasından yazı yazmak. Dr. A.Vahap Dizdaroğlu hakkında ve ölümünden sonra onunla ilgili bir yazı yazmak hiç aklıma gelmiyordu. A. Dizdaroğlu’nun vefatı beni ta uzaklara Mardin’e kadar götürdü. Kırk yıl önceki yaşadığım anılarıma, o geçen acı tatlı geçen yıllarıma götürdü, o günleri bir kez daha bir bir yaşadım…
Sancarlı’yı, Kocalar’ı, Ali Paşa’ yi, Yüceli, Soğanlı, Karaman’ı, Yedikardeş’i ve Ulyuköy’ü eski adıyla Üzeyir’i hatırladım. Oradaki öğretmenlik yıllarımı sayfa sayfa bir kez daha yaşadım. Şimdi Uluköy’ de küçük yaşta kaybettiğimiz küçük Mehtab’ımız yatıyor. O’nu Nisan 1969’da toprağa vermiştik. Acısı hala içinde… Şimdi huşu içinde yatıyor o kıraç topraklarda.
O yörenin konuksever insanlarından Namı değer Topal Ali ( Ali Yalçınkaya )’yı, Kırmızı kravatlı, bol paçalı Üzeyir Turgay’ı Allah’ın Veli kulu Keleş Amca’yı, Hacı Faraç’ı Aslanlar ailesinden ( Ali Şereler’den) Şükrü Ağa’yı, Bu yörenin bir bileni Hacı Şeyhmus Efendi’yi, Felit’i, Hacı Ramazan’ı gözlerimin önüne getirdim. Bu isimlerden bazıları bugün yok aramızda.
Az kala unutuyordum: Kocalar Köyü’nden öğretmen arkadaşım Abdülkerim Yılmaz Erdem’i, ( Sevgili A. Yılmaz Erdem daha sonra Mardin Milletvekili olarak TBBM’ NE girmeyi başardı, o’nun da ömrü vefa etmedi, o da bugün yok aramızda ) . Davulcu Bekir’i, Zurnacı Ali Haydar’ı nasıl unuturum. Onlar Kocalar’da davul –Zurna çalarken Sancarlı Köyü’nde ayaklarımın dibi kaşınıyordu. Az mı halay çektik o köylerde, kalenin arkasında köy düğünlerinde? Yöresel zılgıt çalan kadınların sesi hâlâ kulaklarımda çınlayıp duruyor.
Aramızdan ayrılanları rahmetle, saygıyla anmadan geçmek istemiyorum. Bu güzide isimler şimdi anılarımızda kaldı. Bir vefa borcu olarak buraya yazmadan edemedim. Çünkü bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler…Hey gidi günler hey!...
Geçenlerde bana gelen dergiler, kitaplar ve gazeteler arasında Adana’dan gelen Güney Hâkimiyet Gazetesi de vardı. Yaklaşık iki yıldır bu gazetenin “Gül Bahçesi” başlığı altında sanat, kültür, edebiyatla ilgili yazılar yazıp değerli hemşerilerimle paylaşıyor, bir şeyler üretmeye çaba gösteriyorum..
Güney Hâkimiyet’in 25 Ağustos 2010 tarihli sayısında şöyle bir haber vardı: DİZDAROĞLU’NUN VEFATI ÜZDÜ. Haberi aynen sunuyorum:” Eski Mardin Milletvekili Vahap Dizdaroğlu hayata gözlerini yumdu. Dizdaroğlu için Karşıyaka Ahmet Efendi Camisi’nde Cuma namazının ardından cenaze namazı kılındı. Namaza Dizdaroğlu’nun ailesi ve yakınları katıldı. Cenazesi daha sonra Karşıyaka mezarlığında toprağa verildi. “diye yazıyor. İnternette baktım Dizdaroğlu’nun 12 Ağustos’ta vefat eteğini, 13 Ağustos 2010 Cuma günü Ankara’da Karşıyaka Ahmet Efendi Mezarlığına toprağa verildiğini öğrendim.
Hepimizin gideceği yere gitti Dizdaroğlu. Mekânı cennet olsun diyorum. Dr. Vahap Dizdaroğlu deyince bir anımı hatırladım. Rahmetli Dizdaroğlu’yla ilgili bu anımı buraya almadan geçmek istemiyor, hatta yazmazsam vefasızlık olur diye düşünüyorum.
1970’lerde Mardin Kızıltepe’nin dağ köylerin birinde öğretmenim. Çiçeği burnunda heyecan dolu bir köy öğretmeniyim. Ufak iki çocuğum vardır. İki de bir hastalanıyorlar. İlçeye git sağlık ocağına git, doktora git ilaçlar iyi gelmiyor, Bu kez Mardin Devlet Hastanesi’ne gittim. Oralarda da fayda görmedim. Mardin’de devlet hastanesine giderken vatandaşın biri bana Dr. A.Vahap Dizdaroğlu’nu tavsiye etti. Şimdi adını hatırlamadığım Mardinli hemşerimiz şöyle diyordu:
“Mardin’de D.r. Vahap Dizdarolu’nun özel muayenesi vardır, hastalara çok iyi bakıyor, verdiği ilaçlar da şifa veriyor, hastalara iyi geliyor. Sizlere onu tavsiye ederim, bir de o’na gidiniz, bir şey kaybetmezsiniz “ diyerek bilgi veriyordu. Ayrıca cebinden bir kartını çıkardı. “Aha adresi telefonu da şura da yazılıdır beyim. “diyerek adresini yazmamı istedi.
Ben Dr. Dizdaroğlu’nun adını daha önce duymuştum. Fakat ona gitmeği hiç düşünmemiştim. Neyse aradan 15,20 gün geçtikten sonra bu kez Dr. Vahap Dizdaroğlu’na gittik. Kapının önü bir mahşer günü gibi kalabalıktı. Kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar oldukça kalabalıktı herkes sırasını bekliyordu.. Neyse ki sıra bize geldi. Odasına girince kendimi tanıttım, “filan köyün öğretmeniyim” değince daha da benimle ilgilendi. Çocuklarımı itinayla iyicene muayene etti, ilaçlarını yazdı. Daha sonra “haydi geçmiş olsun” diyerek, aynen şunları vurguladı akıcı,yalın duru bir Türkçe ile:
“Öğretmen bey, beni buralara getiren ve yetiştiren öğretmenlerim oldu. Sizi görünce öğretmenlerimi hatırladım. Öğretmenlerime çok borçluyum. Onun için sizden muayene parasını almıyorum, ( ısrar etmeme rağmen yine de benden muayene parasını almadı ).
Daha sonra şöyle dedi: “ Ancak sizden ricam bu ilaçlar iyi kullanın, iyi gelmezse bir daha geliniz. Yalnız yanıma öğleden sonra gelirseniz o zaman çocuklara daha iyi bakarım, daha rahat muayene ederim, çünkü öyleden sonra buralar biraz daha tenha oluyor “dedi.
Mardin, Kızıltepe dağ köylerinde altı yıl kaldım. Bundan böyle Dr. Dizdanroğlu’na gidiyordum. Gerçekten eli şifalı idi. Gerek çocuklarım ve gerekse benim kullandığımız ilaçlar iyi geliyordu. O artık bizim aile doktorumuz olmuştu. Köyden ara sıra Mardin’e gidince köylük yerden ufak, tefek, peynir, tereyağı, v.s.götürüyordum, Allah şahittir almıyordu. “Parasını vermek şartıyla alırım” diyordu. Ayrıca beni ikaz ediyordu. Bir daha böyle şeyleri getirme sakın ” diyordu. Sonradan araştırdım, özelikle köy öğretmenlerinden muayene parasını almadıklarını öğendim. İşte Dr. Vahap Dizdaroğlu böyle bir insandı. O bir gönül adamı idi. Günümüz de böyle doktorların sayısı pek azdır sanıyorum. Dr. Dizdar oğlu gibi nesli maalesef bu günümüzde gittikçe azalıyor.
DR. A.Vahap Dizdaroğlu’nun bir de siyasi yaşamı vardır. 11,12 ve18 dönemlerde CHP ‘den TBBM girmiş ve Mardin halkını Ankara’da temsil ediyordu. O, bir İsmet Paşa hayranı idi. Boylu, poslu biraz kilolu ama yakışıklı bir adamdı. Hoşsohbet, güler yüzlü, babacan bir adamdı. Düzenli bir Türkçe ile konuşuyordu. Kibardı, halden anlayan bir aydın ve bir İstanbul efendisi idi. Paragöz bir adam değildi.
12–18 Nisan 2008’de Uluslararası Mardin’i Dillerin ve Dinlerin Tanıtım Taftasında o’da sempozyuma gelmişlerdi. O’nun için özel bir oda hazırlamışlardı. Çok görüşmek istedim, kısmet olmadı. Galiba o zaman da rahatsızdı. Ne diye bilirim ki? Dizdaroğlu’nun vefat haberine ben de çok üzüldüm. Şairin dediği gibi “gitti gelmez bahar yeli, anahtar Tanrı da kaldı.” Yapacak başka bir şeyimiz yok. Hepimizin gideceği yere elveda deyip gitti. Geride anıları, hatıraları ve sevenlerdi kaldı.
Dr. Vahap Dizdaroğlu ‘nun Mardin’e ve Mardin halkına elbette birçok hizmetleri olmuştur. O’nu her zaman saygıyla ve rahmetle anacağız.. Dr.Vahap Dizdaroğlu’na Allah’tan rahmet, başta ailesi olmak üzere, dost ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Mekânı cennet olsun diyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.