- 2615 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SENARYO DEĞİL GERÇEK KURTLAR (MANKURTLAR) VADİSİ
SENARYO DEĞİL, GERÇEK ’KURTLAR VADİSİ’
Gazeteci Necdet Pekmezci, ikinci kitabı “Mankurtlar Vadisi”nde, Türkiye’nin “öteki” tarihine ayna tuttu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yıllar içinde nasıl Amerika Birleşik Devletleri’nin bir şubesi haline getirildi. Kimler nasıl rol oynadı? İşte kitaptan satır başları;
İkinci Dünya Savaşı, dünyadaki dengeleri bir yandan alt üst etti, diğer yandan da yeni dengelerin kurulmasına yol açtı.Savaşın ardından daha sinsi, daha acımasız ve hiç bir kural tanımayan yeni bir harp başladı. Bu harbin adı “Soğuk” ya da “Psikolojik” harpti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin(SSCB) olası bir işgal durumuna karşı 1948’te NATO kuruldu.
CIA da komünizmle mücadele amacıyla yeni bir örgütlenmeye gitti. Basın, sendikalar kontrol altına alındı, bazı partilere mali destek sağlandı. CIA’nın amacı; anti-komünizm propagandası yaparak gizli kuvvet oluşturacak bir yapı oluşturmaktı. Gladio adı verilen örgüt bu gerekçeyle kuruluyordu.
Latince, kılıç anlamına gelen Glaido sözcüğünü isim olarak kullanan örgüt, Amerikan ve İngiliz konrtgerilla örgütlenmesi olan Stay Behind tarafından 1952 yılında kuruldu. CİA tarafından yönetilen ve finanse edilen örgüt, 1956 yılına kadar ABD ile işbirliği içinde,casusluk ve gerilla savaşı yapmak üzere örgütlendi. Örgütün, resmi adı Müttefik Koordinasyon Komitesi (Allied Coordination Committee) idi.
ABD’nin finanse ettiği bu örgütler bir işgal durumunda sabotaj ve gerilla eylemleri gerçekleştirerek, dışarıdaki hükümete bilgi göndereceklerdi. İdarecilerin eğitimi NATO üyesi ülkelerde, belli merkezlerde verilirken, diğer ülkelerde ise CIA ve NATO tarafından sağlanıyordu. Gladio,İtalya’daki örgütün kod adı. Örgüt Türkiye’de Kontrgerilla olarak tanındı. Türkiye’deki örgüt 27 Eylül 1954’te Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla kuruldu.
1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum ve Sivas olayları ile Susurluk Kazası’ndan sonra Türkiye’de Glaido tartışmaları yeniden kızıştı. Ancak bu örgütün varlığı sürekli reddedildi.
Glaido kuşkuları da Seferberlik Tetkik Kurulu ve sonraları Özel Harp Dairesi adını alan kurumun üzerinden bir türlü kalkmadı.
Adı Glaido ile özdeşleşen Seferberlik Tetkik Kurulu’nun kökeni İttihat ve Terakki Partisi’nin istihbarat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’ya kadar uzanıyor.
Seferberlik Tetkik Kurulu ya da Türk Gladiosu 1954 yılında Korgeneral Daniş Karabelen tarafından kuruldu.
Daniş Karabelen’in bir özelliği de Teşkilat-ı Mahsusa’nın en genç elemanı olmasıydı. Gazeteci- Yazar Necdet Pekmezci’nin kaleme aldığı ve Elips yayınlarından çıkan “Mankurtlar Vadisi- Öteki Devletlerin Askerleri” adlı kitapta Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerinin kökenin Teşkilat-ı Mahsusa’ya kadar uzandığını anlatıyor.
Korgeneral Daniş Karabelen, Türkiye’de askeri komando ve paraşüt birliklerinin kuran ve gelişmelerini sağlayan kişi. Bu birlikler Amerikalıların tavsiye ve desteği ile kuruluyor. Buralarda ders veren kişiler de Amerika’da eğitimden geçiriliyor.
Bu arada 1960’lı yılların sonunda MHP’nin kurduğu Komando Kampları’nın kuruluşunda da Daniş Karabelen’in imzası var. Bu kamplar Karabelen’in telkini ile kuruluyor.
27 Mayıs 1960 ihtilalinin TSK açısından dönüm noktası olduğu belirtilen
Mankurtlar-Öteki Devletin Askerleri isimli kitapta şöyle deniliyor:
“Sıfır General” sloganı ile Ordu içinde temizlik uygulaması başlatıldı. 300’e yakın general ve amiral ile 7 bin dolayında subay Ordu’dan bir gecede emekli edildi. Tarihe EMİNSU olayı olarak geçen bu tasfiyelerin tazminatı Amerika’dan sağlanan paralarla finanse edildi. Seferberlik Tetkik Kurulu’nun başında bu dönemde Korgeneral Daniş Karabelen vardı. Görevini sivil olarak sürdürüyordu.Amerikan ekolü yavaş yavaş ve emin adımlarla Türk Silahlı Kuvvetleri’ni
de dönüştürmeye başladı.”
Karabelen Paşa’nın da yaşam öyküsü bir hayli ilginç; “Daniş Karabelen
1898’de İstanbul’da doğdu. Babası Bahriye (Deniz) Kolağası Mehmet Rasim Bey, annesi ise Hatice Növber Hanım’dı. Daniş Bey’e de baba mesleği askerlik uygun görüldü. Karabelen, askeri rüştiyeden mezun olup, Kuleli Askeri Lisesi’ne girdi. 1915 yılında talimgahı birincilikle bitiren Daniş Karabelen, 17 yaşında okuldan mezun oldu. Ve tercihini Filistin
Cephesi’nden yana kullandı.
Bu yılarda Teşkilat-ı Mahsusa Filistin’de geri savaşı yürütüyordu.
Daniş Karabelen, 5’inci Ordu’da görevlendirildi. Merkezi Şam’da olan bu
Ordu’nun başında ünlü Cemal Paşa vardı. Filistin Cephesi’nin mıntıka komutanı ise Ali Fuad Paşa (Cebesoy)idi. Asteğmen Ali Daniş, Birrüs’sel harbinde hücum bölüğü komutanlığı yaptı. Bir saldırıda yaralandı ve sonra Üsteğmenliğe terfi etti.
Liman Von Sanders’in ve daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın görev yaptığı Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nın şifre bürosunda çalıştı. 1’inci Dünya Savaşı Osmanlı için 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile sona erince, Daniş Karabelen de üç yıl sonra İstanbul’a döndü. Leman Hanım ile evlendi. Seferberlik Tetkik Kurulu aynı zamanda Kurtuluş Savaşı için de çalışmalar başlamıştı. Teşkilat-ı Mahsusa Anadolu’ya silah ve insan naklediyordu. Maltepe talimgahında bu kez Karakol örgütü iş başındaydı.
Başında da Teşkilat-ı Mahsusa’nın önderlerinden Yenibahçeli Şükrü Bey
(Oğuz) vardı. Daniş Karabelen, Karakol örgütünde aktif olarak çalışmaya
başladı daha sonra da Anadolu’ya geçti.. Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Dairesi’nin bilgilerine göre Korgeneral Daniş Karabelen’in Askerlik yaşamı 27 Mart 1915’te Kuleli Askeri Lisesi’ne girişi ile başlıyor ve 7 Temmuz 1958’deki Seferberlik Tetkik Kurulu başkanlığından istifasıyla son buluyor. Ancak Daniş Karabelen, bu görevi müşavir adı altında sivil olarak 29 Mayıs 1960’a kadar sürdürüyor. Karabelen 1’nci Dünya Savaşı’nı yaşıyor. Kurtuluş Savaşına katılıyor. 28 Kasım 1952 ile 4 Eylül 1953 tarihleri arasında Kore’de savaşıyor. Kore’den sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yurtiçi Genel Daire Başkanvekilliği görevine getiriliyor. Kritik göreve başlayış tarihi 4 Kasım 1953.
Karabelen bu görevde yaklaşık 1 ay kalıyor. Daha sonraki görev yeri
Seferberlik Tetkik Kurulu . Tarih 18 Aralık 1953...
25 Ağustos 1955’te 28’inci Tümen Komutan Yardımcılığına getirilen Karabelen, bu kez yuvaya 10 Eylül 1956 tarihinde dönüyor. Yeniden Seferberlik Tetkik Kurulu başkanı olan Karabelen, 1957 yılında tekrar 28’inci Tümene dönüyor. Bu kez komutan olarak görev yapıyor. Karabelen, tekrar seferberlik Tetkik Kurulu’na dönüyor ve 7 Temmuz 1958’e kadar burada görev yapıyor. Ardından istifa edip aynı göreve bu kez sivil olarak devam ediyor.
Kitaptaki ilginç bilgilerden birisi de Abdullah Öcalan ile ilgili. PKK’nın
elebaşısı Abdullah Öcalan’ın karanlık ve karmaşık ilişkileri kamuoyu tarafından zaman zaman sorgulansa da her zaman sisler arasında kaldı.
Özellikle 1970li yılların sonunda Ağrılı Pilot Necati Kaya ile ilişkileri bir türlü açığa çıkarılamadı.
Abdullah Öcalan 1960’lı yılların sonunda kendi halinde bir öğrenci iken nasıl oldu da Türkiye’nin son 25 yılına damgasını vuran bir kanlı örgüt kurdu?
İşte kitapta Öcalan’ın geçmişine de projektör tutuluyor. Abdullah Öcalan’ın Gerçek Fikir Ajansı adlı bir kuruluşta çaycı olarak çalıştığı biliniyor. Ancak bu kuruluşun bir dönem Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlarına kullanmak üzere ayrılan Örtülü Ödenek’ten para aldığı ilk kez yazılıyor.
Gerçek Fikir Ajansı’nın sahibi ise Refik Korkud(Korkut).
Korkut, Türk Gladiosu ile ilişkileri olduğu artık genel kabul gören Türkiye Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin de aktif bir üyesi. Aynı zamanda da ideologları arasında.
Apo Örtülü Ödenekten yararlandı
Eski adıyla “Tahsisat-ı Mesture” olarak bilinen Örtülü Ödenek hesabının
kayıtları dönemin Başbakanlık Müsteşarı Salih Korur tarafından
tutulduğu bildirilen kitapta bu ödenekten para alanlardan Refik Korkut üzerinde duruluyor; “Aynı listede Fikir Ajansı Sahibi Refik Korkud’a da 1959 yılının Ağustos ayında 28 bin lira ödendiği görülüyor... Refik Korkud, Fikir Ajansı Sahibi.”
Kitapta Abdullah Öcalan’ın bu ajansta çaycı olarak görev yaptığı
belirtilerek daha sonraki gelişmeler ayrıntılarıyla anlatılıyor:
“PKK kendi dışındaki Kürt ve Türk örgütlerine yaşama şansı tanımadı. Sol gruplara sosyal şövenist denildi. Diğer Kürt örgütlerine ise ilkel milliyetçi denilerek savaş açıldı. Diğer Kürt örgütleri ve Türk solu ile PKK arasında sık sık silahlı çatışmalar yaşandı.
Güvenlik güçlerine dalaşmamaya özen gösteren PKK, bazı aşiret reisleri
ile işbirliği yaparak diğerleri üzerinde hakimiyet kurmaya gayret etti.
PKK 1978’de ilk kongresini yaptı ve “ Kürdistan Devriminin Yolu” adlı
manifestoda ilan ettiği görüşleri benimsedi. Bu kongrede geçici Merkez
Komitesi belirlendi. Ülke genelinde geçici il komiteleri kurmak için
çalışma başlatıldı. Kongrenin ardından gerçekleştirilen iki toplantıda tüzük taslağı hazırlandı. Tüzükte; örgüte Partiya Karkeren Kürdistan adı konuldu.
Yine tüzüğe göre, partinin en yetkili organı kongre olarak belirlendi.
Kongre Merkez Komite’yi seçecekti, komitede kendi arasından beş kişilik bir Polit Büro belirleyecekti. Merkez Komite’ye bağlı olarak alt örgütler, şehir, ilçe, gençlik, kadın ve işçi komiteleri kurulacaktı. Tüzüğe göre; kişi örgüte, alt örgütler üstü ve tüm örgütler Merkez Komitesi’ne komite de kongreye bağlı olacaktı.
Örgütü PKK adı konulsa da 1978’den sonra bölgede bu grup APOCULAR olarak ünlendi.
Abdullah Öcalan 12 Eylül 1980 darbesinden kısa süre önce yurtdışına
çıktı.
Şam’a yerleşti. PKK fiilen tasfiye oldu, örgütte tek adam dönemi
başladı.
Abdullah Öcalan Hafız Esat ailesi ile yakın ilişki kurdu, Beka
vadisinde ve cezaevlerinde yapılan tartışmalarda kongre ve Merkez Komite’ye vurgu yapılsa da PKK artık Öcalan’ın malıydı. Cezaevinden çıkarak soluğu Bekaa’da alan eski militanlar kısa sürede Abdullah Öcalan’ın entrikaları ile tasfiye edildi. Kimisi öldürüldü, kimisi öz eleştiri vererek Öcalan’a bağlılık yemini etti, kimisi de canını zor kurtararak Avrupa’ya kaçtı.” Abdullah Öcalan, PKK’nın kurucuları ve ilk militanlarına son darbeyi 1986 yılında Bekaa’da yapılan Üçüncü kongrede indirdi. Burada kendisini parti önderi, ulusal önder, başkan, baş komutan, cephe başkanı, önderlik olarak ilan etti.
Her PKK’lı bundan sonra Öcalan’a karşısında ya da gıyabında ancak bu
sıfatlarla hitap edebilecekti.
Abdullah Öcalan, rakiplerini sadece siyasi mevta haline getirmedi,
kendine bağlı bir infaz ekibi de kurdu. Bu ekip kendisine Apocular olarak
adlandırdı ve gerek Avrupa’da gerekse de dağlarda Abdullah Öcalan’a bayrak açan emirlerini dinlemeyen kişileri ya pusuya düşürdü,ya da uyduruk mahkeme kararları ile infaz etti.
Öcalan’ın annesi Türk mü Ermeni mi?
Kitapta, Öcalan’ın annesi Üveyş Öcalan ile ilgili ilginç bilgiler var:
“Üçlü karar organı. Enver+Talat ve Cemal, Ermenilere ferman çıkardı. Türkiye ve Kürdistan’ın her tarafından Ermeniler yola çıkacak. Ve onları ‘En emin yer olan’ Derazor’da toplayacaklar. Adana’dan bir kafile yola çıktı.
Güzergah. Antep, Urfa, Mardin ve ordan Derazor... Bunlardan bir kısmı
Antep’de kalır. Küçük bir kısmı Urfa’da. Bir küçük kız...Henüz 8, 9
yaşlarında SITİ, Mardin/Derik/Kızıl köyünde elkonur. Sıti Hamit adında
bir Kürdle evlendirilir. Mahmud adında bir çocuğu olur. Ve Sıti kocasından ayrılır. Oğlu Mahmud’u yanına alır. Onu büyütür. Okutur. Mahmut
evlenir.Çoluk çocuğa karışır ve Derik’te emekli müftü olur. Sıti öldü
ölecekken, oğlu Mahmud’u yanına çağırır. Başından geçenleri bir bir
anlatır. Ve ‘Banim Ablam, Uweyş’dir. Onlar Urfa’da kaldılar. Şu anda
Adana’dalar. Bunu sen bil ve kimseye söyleme’der. Gözlerini yumar. Bir
Ermeniyken bir Müslüman olarak ölür Sıti. Ben bunu duyduğumdan beri
sıkıntıdayım. Sordum soruşturdum. Doğru. Bana anlatılanların hepsi
gerçek.
Ya bugün yaşayanlar ne diyor?
Abdullah Öcalan ‘99’ İmralı beyanında ; ‘Benim anam Türk’tür, dedi.
Oysa biz anasını da babasını da Kürt biliyorduk o zamana kadar. Bu hala
konuşuluyor ve tartışılıyor.Peki ama ailesi hakkında neden daha detaylı bilgi vermiyor? Örneğin babasının adı ne? Nereli? Kim ve kimlerden? Yoksa babasız mı dünyaya geldi?”
Ülkücü Kesire Öcalan
Abdullah Öcalan’a muhalefet bayrağı açanlar arasında eski eşi Kesire Yıldırım Öcalan da var. Ve Apo’ya rağmen hayatta kalan da tek kişi.
Kesire Yıldırım’ın babası Ali Yıldırım’ın Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kullandığı bir isim olduğu genel kabul görüyor. Kesire’nin bir özelliği de Ülkücü kökenli olması. Elazığ’daki öğrencilik yıllarında arkadaşları arasında Ülkücü olarak tanınıyor.
Kitaptaki ilginç bilgilerden biri de eski Başbakan Bülent Ecevit’e ait. Ecevit, 27 Mayıs 1960 ihtilalini yapan Milli Birlik Komitesi’nin 14 üyesinin tasfiyesinde önemli rol aldığını açıklıyor.
Türkeş, Ecevit’i tehdit etti
Türkeş’in talimatı ile kurulmak istenen Ülkü Kültür Birliği Projesi’ne kamuoyundan büyük tepki geldi. Bu tepkinin ortaya çıkmasında Türkeş’in iç darbe ile iktidarı ele geçirmeyi planladığı subayların izledikleri strateji etkili oldu. İsmet Paşa ile iyi ilişkiler içerisinde olan MBK’nın bazı üyeleri basını Türkeş’e karşı kışkırttı.
Özellikle CHP’nin yayın organı Ulus gazetesi bu konuda adeta öncülük yaptı. Bu projeye karşı yazı yazanlardan biri de Ulus Gazetesi yazarı Bülent Ecevit’ti.
Türkeş’in faşist gençlik örgütlenmesi peşinde olduğunu düşünen Bülent Ecevit, projeye ve Türkeş’e karşı sert yazılar kaleme aldı..
Tabii Türkeş ve arkadaşlarının bu yazılara tepkisiz kalmaları beklenemezdi. Tepki gösterdiler de… Bülent Ecevit ve Türkeş’e yakınlığı ile tanınan MBK üyesi Dündar Taşer yakın iki dosttular. Dündar Taşer, Ecevit’i bir eve davet etti.
Sohbetin ana konusu Ülkü Kültür Birliği Projesi ve eleştiriler oldu. Çiçeği burnunda yazar Bülent Ecevit’e burada gözdağı verildi. Nazik bir üslupla uyarılarak projeyi desteklemesi istendi. Ancak Bülent Ecevit her zamanki gibi bildiğini okudu.
Siyasetten emekli olan Bülent Ecevit, bir sohbet sırasında Milli Birlik Komitesi’nden Türkeş ve arkadaşlarının tasfiye edilmesinde önemli rol oynadığını açıkladı. Ecevit şunları söyledi:
“Hiç kimse bilmez ama Ülkü ve Kültür Birliği Projesi’ne karşı ciddi yazılar yazdım. Eleştiriler yönelttim. O tarihte Dündar Taşer yakın dostumdu. Dündar bey aracılığı ile bir eve davet edildim ve orada projeye karşı yazı yazmamam konusunda uyarıldım. Ben bunu tehdit olarak algıladım. Ama yine de doğru bildiğim yoldan dönmedim. Ve MBK’dan 14’lerin tasfiye edilmesinde önemli rol oynadım.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.