- 725 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Erkeklere heybet katan askerlik anılarından...
Askerlik yapıp da çarşı vardiyasında alkol almayan hemen hemen yoktur. Ancak dini bütün, namazında, niyazında olanlar kullanmazlar; ki askerlik boyunca namaz da kılamazlar zaten yasaktır. Orası ayrı. Günlerden bir gün yine çarşı vardiyası ve biz yaklaşık 10 kişi(!) çarşıya çıkıyoruz. (Tencereyi yuvarlayıp, kapağını bulduran cinsten o kadar adamın aynı vardiyaya ayarlanması da ayrı bir katakullidir haaa.) Çarşı defterlerimizi aldık ve koyulduk yolaaaa! Tabi bir gece önceden tüm ayarlamalar yapıldı. Nereye gidip, ne içeceğimize kadar hepsi itinayla ve fikir birliğiyle seçildi. (Nerde askerlik yaptığımı da söylemesem daha makbule geçecek zannımca.) Çarşıda yüksek bir apartmanın üç yanı kapalı bodrum katı, bizim için meyhanelerin en fevkaladesidir. Çünkü her yerde sivil inzibat gezmekte. Herkesin alenen içki içtiği yerlerde, bizim sigara içmemiz bile büyük suç... Bizi anca bodrum katları paklar. Neyse uzatmayayım, biz nevalemizi aldık, meyhanemize(!) kurulduk (Bu arada çarşıya beraber çıkılan 10 kişi, herhalde sıcak nedeniyle yarı yolda buharlaşıp, sadece 3 kişi kalır.) ve başladık şişenin dibine dibine vurmaya. Kahkahalar, anılar, tanıdık hikayelerinin bini bir para zaten. Nihayetinde yüzlük diye tabir edilen ve açılmadan bitmez gibi gözüken şişenin de dibi bulunmuştur. Sonra arkadaşın biri çıkıp "Ben bir yüzlük daha getireyim bize" dedi ve getirdi. Tabi maddi imkanlardan dolayı ikinci yüzlük, ilkine göre daha ucuz olanlardan seçilmişti. Olsun gider o!... Muhabbet her yerde içkinin en güzelini sunar adama. Mavi ispirto içsen, yüzyıllık şarap içmiş hissi verir. Biz üç kafadar ikinci yüzlüğün de dibine darı ekmemize yakın, yarı yolda buharlaşıp uçtuğuna kanaat getirdiğimiz bir arkadaş çıka geldi. Gelmez olaydı. Neyse biz ona da bir bardak içki ikram edip, muhabbetimize ortak ettik, bağrımıza bastık. Sonra bir ara bu arkadaş, içilen ve içerken konuşulan hoşuna gitmiş olacak ki, "Ben size bir yüzlük daha alayım" demez mi? Tabi herkesin kafası güzel ama kimse delikanlılığı elden bırakıp "ben içemem" demez. Neticede üçüncü yüzlük de soframıza arz-ı endam eyledi. Lakin gelen üçüncü yüzlük ne kalite, ne de içim olarak diğer iki yüzlüğün yanından bile geçmemektedir. Tarım ilacı olarak kullanılsa, toprakta değil yabani ot, karınca bile barındırmaz vallahi. Tabi beyin uyuşukluktan "Bu benim içim zevkime çok aykırı" diyemediği için, zavallı mide geleni misafir eder. Kıssadan hisse... Sonuç olarak üç tane yüzlük, dört tane suç ortağı tarafından tarihin karanlık saflarına yollanır. En son sebepsiz yere anıra anıra ağladığımı hatırlıyorum. Sonra bir arkadaş yerde baygın, diğeri istifra etmekte, diğeri de şahsımın isteği üzerine(!) kafamdan aşşağı soğuk su dökmekte. Yediğim soğuk sulardan mıdır, arkadaşın mütemadiyen suratıma indirdiği tokatlardan mıdır bilinmez ama ben ayılır gibi oldum. Sonra hala baygın olan arkadaşlarla ilgilendim. Sona doğru yarı yolda buharlaşan ve bizi her yerde aradığını iddia eden Rasim geldi. Rasim de kılık kıyafetimizi, saçımızı başımızı düzelttikten sonra koyulduk karargaha doğru yola. Tabi kendimize geldik ya gülüş cümbüş ortalık. Bi baktım gene 10 kişiyiz. O esnada çarşıdan kendine güzel bir parfüm almış olan bir arkadaşın parfümüne dalıp, sözüm ona alkol kokusunu bastırmaya çalıştık, malum astsubay kapıda bizi bekler... Sonunda sağ salim karargahın kapısı önünde astsubayın odasına girdik. Çarşı defterlerimizi hafif sendeleyerek masasına koyduktan sonra bizi koklaması(!) için hepimiz geçtik sıraya. Sıra ama ne sıra. Birimiz bir uçta kalk gidelim diyor, öbürümüz bok yeme otur diyor. Astsubay tabi sıktığımız parfümün ve çiğnediğimiz kokulu sakızların etkisiyle hiç bir şey anlayamadı. Sonra anca son bir satte bizi toparlamaya gelen ve ağzına dirhem içki sürmemiş olan Rasim in başına giderek "Asker sen alkol almışsın" dedi astsubay. Bir yandan alkolün etkisi, diğer yandan hiç suçu olmayan Rasimciğin şaşkın bakışları bizde bir kahkaha tufanıdır estiriyor ama gülmek ne mümkün. Sonuç olarak astsubay Rasim i uyardı, tembihledi ve hepimize çıkabileceğimizi söyledi. Koğuşa çıktıkan sonra kesintisiz bir saat Rasim e güldüğümü ve güldüğümüzü hatırlıyorum. Tabi bu arada Rasim "Bu nasıl iş, içen siz, zılgıtı yiyen ben" diye feryat figan bağırmaktadır. Hatırladığımda ve Rasimle her konuştuğumda beni en çok güldüren askerlik hatıralarımdan biridir. Sadece benim değil diğer 9 kişinin de öyle. Tabi burdan da anlaşılacağı üzere, alkol alınması, bilhassa da askerken, çok sakıncalı. Teşvik etmiş gibi olmayalım da. Ama doğrusu da budur ya, en güzel komik hatıralar da sarhoşluk halindeyken olur.