- 1359 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
İÇİMİZDEKİ ÇOCUK
Eskiden, baba ocağından ( neden ana ocağı değildir? ) ayrılmadığım günlerde, annem aniden ortadan yok olurdu. Dört kişi oturmuş televizyon izliyoruz, örneğin. Bir bakardık annem yok. Odalardan birinde, sandalyenin tepesinde, dolap yerleştirirken bulurduk.
Kendimde fark ettiğim en büyük özellik, gitgide anneme daha çok benziyor oluşum. Aynı huy bende de başladı. Aniden kalkıyorum ve yok oluyorum ortalıktan. Ama ben dolap yerleştirmiyorum. Kendime özel bir kolim var. İçi ıvır zıvır şeylerle dolu. Ve albümler.
Ivır zıvır dediklerim neler? Küçük not kâğıtları. Ders sırasında arkadaşlarla birbirimize gönderdiğimiz küçük notlar. Uyduruk şiirler. Kendimizce oluşturduğumuz özlü ve güzel sözler. Hala kahkaha attıran kâğıtçıklar.
Hepsini teker teker okurum. Yazıldıkları günü anımsamaya çalışırım. Çoğunda da başarılı olurum.
Sonra, sıra albümlere gelir.
En yeni olanından başlarım. Teker teker her resmi incelerim. İlk kez görüyormuşum gibi. Yüzüme bakarım. Gözlerime, dudaklarıma, burnuma bakarım. Başımın duruşunu incelerim. “ Sinirliymişim “ derim. Veya “ A bugünü hatırlıyorum. Ne kadar güzel bir gündü.” Derim.
Seneler, sayfa sayfa geri dönmeye başlar, parmaklarımın ucunda.
Günler, an be an yaşanmaya başlar, gözlerimin önünde.
Kızımı alırım kucağıma. Oğlum, hemen onun yanında. Beş yaşında o zamanlar. Ağabey olmuş. Gururlu. Bakışından belli.
Sonraki albümde bu sefer de oğlum var kucağımda. Yanım boş. Kızımın yeri boş, henüz. Gurur, bir tek benim gözlerimde.
Üniversite günlerim. Lise dönemim. Gençleşiyorum git gide. Ne güzel. Zamanı geri döndürüyorum. “Yapamazsın “ diyenlere inat.
İlkokula başlıyorum. O zaman adetti, fotoğrafçıya gidilir resim çektirildi. Âdete uymuşuz. Annem götürmüştü. Edremit’te, ara sokakta, küçük bir fotoğrafçıydı. Hani fotoğrafçının başı kaybolurdu, bir örtünün altında? Diğer eliyle de bir kapağı açar, kapatırdı: “ Dikkat! Çekiyorum” dedikten sonra.
Bebek olma sırası bende. Annemin kucağındayım. İki yaş büyük ablam, yanımızda. On dokuz sene sonra, aynı pozu vereceğimi bilmeden yatıyorum, annemin kucağında. Sımsıkı sarılmış kundak içinde.
Derin derin bakarım o bebeğe.
“ Neredesin?” diye seslenirim, usulca. Cılız bir ses duyarım, içimden:
” Buradayım.”
“ Neden seni göremiyorum?”
“ Çünkü sana küstüm “
“ Neden?”
“ Beni unuttun. Artık beni sevmiyorsun. Oysa benim sevgiye ihtiyacım var. Senin sevgine. Sevgiyle sarılmana, kucaklamana.”
Hemen koşarım yanına. Önce elimi uzatırım. Küskün gözlerle, nazlanarak tutar elimi. Çömelirim önünde. Sımsıkı sarılırım. Bütün sevgimi akıtmak istemişçesine. Uzun süre dururuz, öylece. Sonra o: “ Tamam, tamam. Affettim seni. “ der, gözlerinin içi gülerek. Şen kahkahalarla uzaklaşırken yanımdan kolimi toplarım. Yerine yerleştiririm.
“ Anne, nereye kayboldun?” diyen kızımın yanına dönerim.
İçimdeki çocuğun keyfiyle, bir çimdik atarım yanağına. “ Fıstııııkkkkk…” diye bağırarak koşmaya başlar ve kaçarım, peşim sıra kovalayan kızımdan.
…/…
Kendinizi mutsuz, umutsuz ve bezgin hissediyorsanız…
Hayatınızda bir şeyler ters gidiyorsa, bir şeylerin kıyısına gelip de geri dönüyorsanız…
Yaşama sevincinizi kaybetmişseniz…
Bilin ki; içinizdeki çocuğu unutmuşsunuzdur.
Hatırlayın, çocukluk yıllarınızda sizi en çok mutlu eden şey neydi?
Aile bireylerinizin sevgiyle size sarılması.
Kendinizi en çok ne zaman güvende hissederdiniz?
Anne-babanızın kucağında olduğunuz zaman.
Kendinizle ne zaman gurur duyardınız?
“ Aferin “ dediklerine.
Aynı şeyi neden kendinize yapmıyorsunuz?
Sarılın kendinize, sevgiyle.
Kucaklayın, güvenle.
Takdir edin.
Nasıl mı?
İçinizdeki küçük çocukla.
Aslında kendinizle…
Eser Akpınar
07.09.2010
İzmir.
YORUMLAR
Canım harikaydı. Okumaktan büyük keyf aldım. Sevgilerimle. Bayramını şimdiden kutluyorum.
Eser Akpınar
Eser Akpınar
Nice güzel bayramlara...Sevgiler.
hadi hanım çabuk koş
oyunlar oynayalım
yaşımız altmış ama
bu gün çocuk olalım.......hiç büyümedikki.......her yazını seviyorum.....usta saygılar
Eser Akpınar
Eser Akpınar
İlkokula başlıyorum. O zaman adetti, fotoğrafçıya gidilir resim çektirildi. Âdete uymuşuz. Annem götürmüştü. Edremit’te, ara sokakta, küçük bir fotoğrafçıydı. Hani fotoğrafçının başı kaybolurdu, bir örtünün altında? Diğer eliyle de bir kapağı açar, kapatırdı: “ Dikkat! Çekiyorum” dedikten sonra.
Nostaljik olduğu kadar da didaktik bir yanı da olan güzel bir paylaşımdı.
Tebrikler.
Selamlar.
Eser Akpınar
Çocuuuk, uyu artık. Yoksa büyüyemezsin.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.