yorgun adam
Kalk borusu kapılarda
Ve rüzgar fenerleri üzerinde
Kalkmıyor ayakları
Sırtını duvara dayamış adam
Bir yorgun adam
Dinler sessizliğini ıslık sokakların
Yağmurlar yağar bitkiye
Güneşler yorgun doğar ona
Çeker bir nefes
Bir duman bulutu
Damlalar susar
Rüzgar çatılarında kavgalı
şimşekler çakar gözlerinin ferinde
Ve geminin deminde kaybolur bakışları
vapurlar geçer kalbinin taa ortasından,
Rotası yılların kaybolan limanı
ama bulamaz çok uzakta şehirleri
Yokluğunu hissetmeyecek soğuk taşlar
Sokak lambaları dost olacak sarhoşlarla
Denizler yakamozlara göz kırpacak yine
Ve sen olmasan da bulutlar küstürecek
insanla gök kubbeyi birbirine.
Unutma unutkan insan kışlar bahara gebe
sen gittiğinde yorgun bedenin toprağa hediye
bir alış verişki
alanda verende vesile
Dinler sessizliği ıslak sokaklarda
eski rüyaların kümelendigi zaman
bükülür kahverengi yastıkları ergenliklerinin
yaslı gözlerinin nefes almaya çalışmaşı gibi
hareketsiz şakağında duman
gün lambada kırmızı bir leke gibi
gece güne inmiş bir örtüde baki
ruh ağır bir vücudun altında yorgun
seyrediyor mücadelesini beyazla siyahın
meltem mendil gibi kısık bir yüzü,
etraf insanların heyecanı ile dolu,
Ve adam yazmaktan usanır
sevdigi yorgun kadını
Evlerin orada burada dumanları tütüyor
Konfordan morarmış göz kapağı
Açık ağız uyuyor uykuları
Dilenci sürükleyerek soğuk cesetlerini
rüzgar gözlerine doğru üfler zamanı
işçi adam gereksiz ağrıları
köpüklü kanda kesilmis hıçkırık gibi
Çığlık sisleri yırtıyor havada
denizlerce sis yüzüyor türbelerde
Ve düşkün hastenelerin önünde
kızgın nefesini son defa çıkardı tarla
Tırmık, kendi yaralarından yorgun dönüyordu
Şafak, pembe yeşil elbisede titremede
sustu yavaşça ıssız yol boyunca
Ve kasvetli gözlerini ovuşturarak
yakalanıyordu eski zahmetli umurlarına