oğul
kar altında taput gecede
nefes nefese
koşuyor hala insanlar
Martta tifiye
sıcacık ağlar analar
oğul oğul
atmıyor bağrın
öksüz kumrular
susar zemheri hüznünü babalar
ve ondan çok az yaşarlar
ve dudağı soğuk tomurcuklar
her akşam gidiyorsun işte
gerisi bildiğin gibi
kırağılar
gizlice hazırlanıyor ilkbaharlar
küçücük papatyalara
Sinsice herkes uyurken
döndürür fırfırları
dikmek için altın bir düğmeyi
bahçeye bağa
gizlice kuaföre gider
kuğu peruğu ile üzüntüler
badem kokulu pudrası
Doğa dinlenirken yatakta
çölün bahçesine iner
gülün düğmelerini açar
yeşil kadife korseleri
bahçeler bitince sonra,
saltanatı sona erer
Nisan şafağında çevirerek başını
hoş geldin kiraz
sevişelim biraz
yeşil beyaz tomurcuklar
yırtıyor dalları
derelerin kenarında
kıyıların günü
titreşir yangın yeri
Beyaz tomurcukları pembe
çalılar üzerinde kırağı
çiçeklerin içi gül’üyor
Ve çalılıklarda kuşlar,
gülü konuşuyorlar aralarında
Yeşil tomurcukları gri
patlatır kabuğunu
derin nefesli mavi
Beyaz tomurcukları kızıl
evrensel uyanışta
siyah gecekondu
everestin zirvesinde bile
göz kamaştırıcı karda
Sütlü tomurcukları kestane
Tomurcukları bronz yaşlı meşe
bademlerin gri tomurcukları,
Tomurcukları sarımsı genç gürgen,
elmanın krem renkli tomurcukları,
Tomurcukları soluk sarı söğüt
bir ürperti yayılır ortalığa
Her şeyi soğuk kutupta bile
Ve günde büyüyor
yavaş yavaş çıkıyor ortaya
hapishanelerinden
firlatır çayıra kuma
sayısız çiçekde açmak için ümit
iki yüzlü dünya
yetmiş altı yaşına varınca
dediki annem oğul
insanlar ikiye ayrılırlar
kimi biner gezer dünyaya
kimide yüklenir gider
hadi bir fikra anlat bana
biraz gülelim sana
hee bi ara
o taraftan gelsene
bu tarafa