Kur'an-ı Kerim Çok Yücedir
Vahiy, Kelam sıfatının tecelli ve tezahürüdür. Manevi tesiri kalbi yerinden oynatacak, ruhu sarsacak kudrettedir. Bunun için Peygamberlerin ruhî yapısı, diğer insanların kine nisbette daha güçlü ve daha faal yaratılmıştır.bununla beraber Peygamberimizin kalbinin ona hazır duruma getirilmesi söz konusudur.
Sıradan bir insanın ruhunun melek Cerail’in inip seslenmesine tehammül etmesi mümkün değildir. O bakımdan Peygamberimize s.a.v. ilk vahiy rüya ile başlamış ve bu bir ön hazırlık dönemi olarak altı ay devam etmiştir.
Vahiy indiğinde, Cibrili Eminin lâhuti havasından ve Levhi Mahfuz’dan indirilen ilâhi kelamın, kutsal nurundan Etkilenen, Fahri kainat efendimizin s.a.v. mübarek ruhu, kendine has bir vecd hali geçirir ve bu O’nun bedeninde bir sarsıntı meydana getirirdi.
O yüzden mübarek çehresinde bir hafif sararma ve terleme hissettirirdi.
Hz. Aişe´ r.anha’dan, O demiştir ki:
Haris bin Hişâm Peygamber Efendimiz´e: ’Sana vahiy nasıl geliyor? ’ diye sordu. Peygamberimiz de buyurdu ki: ’Bâzan çıngırak sesi gibi gelir, bana en ağır geleni de budur. Sonra vahiy benden kesilir, ben de bana söyleneni aynen alıp ezberlemiş olurum... Bâzan da melek bana bir insan suretine temessül etmiş olarak gelir ve bana söyler, ben de onun söylediğini aynen bellemiş olurum.’ Buharı ve Müslim.
Hz. Aişe validemizden:
Peygamber Efendimiz´in kendisine gelen vahiy hakkındaki bu sözlerini böylece naklettikten sonra demiştir ki: ’Ben, gerçekten Peygamberimiz´e soğuğu şiddetli bir günde vahy geldiğine şahit olmuştum. Vahiy kesildiği zaman şakakları şapır şapır terliyordu...’ Buharı.
Ubâde bin Sâmit´r. a. nakli de şöyledir:
’Peygamber s.a.v. Efendimiz´e vahiy geldiği zaman, bu kendisine çok ağır gelirdi, hattâ mübarek yüzünün rengi iyice solardı.’ Müslim.
İbn-i Amr´den şöyle rivayet ederler.
’Ben: Ey Allah´ın Resulü, vahyin gelişini siz hisseder misiniz? ’ diye sordum. Resûlüllah´ın bana cevabı da şöyle oldu:
’Evet, vahiy bana gelir, ben de onu çıngırak sesi gibi işitirim ve şiddetle sarsılırım. Sonra sarsıntı geçer ve ben sâbitleşir karar kılarım. Bana söyleneni de aynen alır zaptederim. Bu şekilde (çıngırak sesi şeklinde) gelen vahiy bana o kadar ağır gelir ki, her defasında ben, ’muhakkak bu sefer canım çıkacak’ zannederim! ’ Ahmed, Taberanî.
Yâlâ bin Ümeyye´den rivayet ediyorlar. O şöyle demiştir:
’Peygamber Efendimîz´e vahiy geldiği sırada iyice kendisine baktım. O´nun şiddetli bir ses çıkardığını, gözlerinin ve şakaklarının iyice kızarmış olduğunu gördüm.’ Buhari, Müslim.
Zeyd bin Sabit r.a. şöyle demiştir:
’Ben, Resûlüllah Efendimiz´in huzurunda vahiy yazıyordum, vahiy geldiği zaman Resûlüllah´ı şiddetli bir sarsıntı kaplar ve şakakları inci daneleri gibi ter dökerdi. Sonra vahiy kesilir, Resûlüllah da açılırdı. Resûlüllah söyler, ben de yazardım. Nazil olan ilâhi vahiy benim üzerimde dahî öylesine bir ağırlık yapardı ki, nazil olan Kur´ân âyetleri sebebiyle ben ayağımın kırıldığını ve bir daha yürüyemeyecek hâle geldiğini sanırdım...’ Taberâni.
Yine Hz. Aişe validemizin bir rivayetinde de:
’Peygamberimiz´e vahiy geldiği zaman, bu kendisine çok ağır gelirdi’ denilmiştir. Nitekim âyet-i celîlede: ’Ey Muhammed, doğrusu biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız’ buyurulmuştur.
Hz.Aişe´ Validemizin diğer bir rivayeti şöyledir:
’Resûlullah Efendimiz´e vahiy geldiği zaman, üzerine bindikleri devesi vahyin ağırlığı sebebiyle yere çökerdi. Peygamberimiz de şakaklarından şapır şapır ter dökerdi. İsterse soğuk bir günde olsun.’ Ahmed, Beyhaki.
Esma binti Yezid´den:
O demiştir ki: ’Mâide Sûresi Resûlullah´a nazil olduğu zaman, kendileri devesi üzerinde bulunuyorlardı ve devenin yularından ben tutuyordum. Nazil olan sûrenin ağırlığından neredeyse devenin ön ayakları kırılacak idi.’ Ahmed, Taberâni, Beyhaki.
İnatçı müşrikler, kudsî alemden inen vahyin ve onu getiren meleğin ne olduğunu, ruh üzerinde nasıl bir tesir meydana getirdiğini bilmedikleri için, Vahyin ağır yükünü taşıyan Allah’ın Resulüne karşı aşırı kin ve düşmanlık besledikleri için, bunu delilik alameti sayarak Peygamberimize, mecnun damgası vurmaya çalışırlardı. Peygamber ve Tamamlanmış vahye karşı, İnsanı parcalayan bu anlayış, Çağdaş inkarcıların, kuyruk acılarıyla eş değer. Nasıl bir inkilaba uğruyacaklarını ah bir bilseler!
Hicir suresi ayet:6, Beyan buyrulduğu gibi:
‘’Dediler ki: ‘’Ey o kendisine zikir, kitap indirildiğini iddia edip duran kişi, doğrusu sen,delisin’’.
Aman Allahım! Bu ne kin? Bu ne nefret? Nerde haya? Nerde ar? Şiddetli şüphe taşıyanların dilleri kökünden kurusun. Yüzlerini ateş bürüsün, elbiseleri katrandan olsun. Nasıl olsa dünyada günah tartan bir terazi yok. Ama Ahirette toz zerreleri bile tartılacak.
Kur’an-ın bu inişi, Her Zalimde, her azgında, Şaşkınlık, dehşet uyandırmıştı, Küfrün kiri dökülmüş yürekler, göğüslerde ki kör gözler, akılsız kafalar, kafasız kalpler. Nankürlüğün cürmünü, Atalarının inaçlarına yüklediler. Geri adım atmamaları, Hüsranlarını artırdı.
Yüce kitabımız Kur’an, Rabbimizden indirilmiş, büyük mucize., Hay olan ve yaşayan bir hikmet, Kuran, bütün gizlilikleri açan bir rahmet, Mahlukatın zikrini özetler, ‘’Sen arzı boynu bükük, Huşu halinde görürsün’’ O şefaatçi, şifa verici, sırra sahip, akıl ve kalbleri, hayran bırakan, bütün mülhidlerin, eli ve dili yetişemiyecek kadar yüce. Beşer kudretini aşan ilâhi beyan. Rahman ve Rahim olan Allahın, ruh yapımıza hitabı, kendi azametinin ilanı.
Allahın harikası, kalbin yakıtı. Bu kerim ayetler, Habibi Kibriya’ya tebliğ olunmuş ilâhi vahiy’dir. Bu Kur’an, her kelime ve cümlesiyle, her ayet ve suresiyle, mutlak anlamda ilâhidir. Her yönüyle, beşer kudretini aşmakta, emsal kabul etmez bir yüceliktedir.
Bu kitap, iki hayatı birbiriyle açıklayıp bütünleştiren eşsiz bir kudrettir. Kur’an yalnız dünya hayatının yönleriyle yetinmez. Fizik ötesinden de haber verir, ilhamların kaynağı Kur’an,bizleri Semaları temaşaya etmeye çağırıyor. göklere bak baka bildiğin kadar. arkası var gördüklerinin diyor.
İbretle bakanlar için sır ve hikmetlerle doludur. Direksiz desteksiz yaratan O’dur. nefis çöplüğünde, Şehvet otlağında bir ömür tüketenler, dünya hayatının karanlığında boğanlar, Ahirette aynı karanlıkla yüz yüze geleceklerini unutmamalıdırlar.
Şanı Yüce ve büyük Rabbimiz, Hicir Suresinde şöyle buyurmaktadır:
‘’Kafirler çok defa Müslüman olmayı arzu edeceklerdir’’. Ayet:2
Yoksa ahirette uyanmanın iç çekmenin veya temennide bulunmanın hiç mi hiç yararı olmaz. İnsan şöyle bir düşünmeli ve demeli ki, Üzerinde şerefli gözeticiler olmayan hiç bir nesne yoktur.
Zâtı Kibriya, bu dünyanın sonuna bir hesap koymuştur. Herkes nur ve karanlığıyla dirilecek.
Yaradanın hesabı hem çetin hemde çabuk. Allahtan nur alan Peygamber ne söylüyorsa hak.
Risâlet nurunu gören gözler O’nun ışığıyla meseleri çözdüler. İnsanoğlunun arayıp koştuğu, büyük sorulara, Allah’ın kitabı açık, Resülünün sünneti açık ve cevap vermeye hazır. Rabbimiz, vicdanları uyarmış. En sağlam kulp O’nun kulluğu. Bu erdemli yolumuzu aydınlatan, Hakkı batıldan ayıran, bu Hak nuru, gerçek rehberimiz yapalım.Yönelelim yüce Allaha, O’nun şanı yüce ve büyüktür.
Kaynaklar...........................
Kuran-ı kerim...................
Muteber Hadis Kitapları...
Ali Kılıç Kakiz
YORUMLAR
Çok güzel ve aydınlatıcı bilgiler
Peygamber Efendimiz bizim için ne çilelere katlanmış her harfi her satırı için ne terler dökmüş
Bizlerde ona layık ümmet olabilmek için en azından Kuran/ı Kerim/i okumalı ve anlayarak anlamıyla amel edenlerden olmalıyız
Hak ismi ile Rabbim sizden Razı olsun
Böylesi gün ve gecede bizlere ışık olan bu bilgilerden dolayı
Mübarek Kadir geceniz hayırlara vesile olur İnşaAllah
Saygı ve dua ile