PARADOKS
Bu gün ilk defa ağaçların ağladığını gördüm. Pamuk ipliğine bağlı yaşamaya benzetilen hayatlar vardır hani. Ne dünü kestirebilirler ne yarını. Bugün ise kaydıraktan kaymaya çalışan bir çocuğun ayaklarının kaydırakla bağlantısının kesilmesi gibi dünle bağlantısını kesiyor ansızın. Yaşayan, yaşamaya çalışan, yaşadığını yelkenlere, rüzgarlarına dalgalarına ve uçuşup duran yunus balıklarına haykırarak nefesini rüzgar gülü yapan insanlar vardır hani.
İşte bu gün ağaçların ağladığını gördüm ilk defa onların düş bebeklerinde.
Oysa her şey ne güzel başlamıştı. Gökyüzü gök süzmeye adaletli dağıtılan güzelliğin kendine düşen parçasının üzerine papatyaların sarısından menekşelerin morundan allıklar sürmeye başlamıştı. Oysa ne güzel başlamıştı her şey ağaçlar için. Nerden bilecekti kanlıca mantarları gibi kızarıp sonra zehirli bir lokmaya dönüşeceğini hayatın.
Baharın gülümseyen yüzüne rağmen oysa ne güzel başlamıştı her şey.. Neden gülümsediğimiz henüz belirlenEmemişken hayat gülümseyen insanlardan korkmamız gerektiğini öğretmişti defalarca mavi tahtalarında…
AYRILIK…
Yürek burkan gönül sarsan bir his. Elma tatmayana nasıl anlatılırdı ki hayatın belirsiz renkleri. Hafif renk değiştirmişti yapraklar oysa. Ayrılık insanın da rengini değiştiren bilinmeyen keşfedilmeyen bir cümbüştür. Renkleri değişen insanlar korkudan mı yoksa boyacılık yaparak geçimlerini sağladıklarından mı sabah farklı akşam farklı renklere bürünüyordu. İnsan kendi renginde kalsaydı farklı olurdu bukalemunlardan . Bu harika yaratıkların özelliği değil miydi rengarenk olmak.. Öyleyse neden insanlar ve yapraklar bukalemun olmaya özeniyordu. Uzaydaki her hangi birkaç noktanın birleştirilmesiyle oluştuğunu varsaydığımız geometrik şekillere benzeyen yapraklar kendini hayata bağlayan bu anne kordonlarıyla ayrılmak istemediklerinden ezilip büzülüyor olsa gerek. Bu bir nebze yarama merhem olsa da peki insan….. Peki insan neden Allahın mübarek her gününün her saniyesinde farklı bir ruh haletine bürünür. İnsanlar ağaçlar gibi yapraklarını döker mi…
Bu gün ilk defa ağladığını gördüğüm ağaç. Her gün yanından geçmeme rağmen bu gün farklı bir renktesin sanki… Değişmiş yeşil yaprakların, kahverengi gövden . Yalnız yaprakların olduğu gibi … Benzim gibi..
Gökkuşağının renklerini taklit ediyorsun. Gökkuşağında heyecan uyandıran bu renkler senin yarım yüzyıllık köhne bedeninde endişeye sevk ediyor beni…
AŞIK OLMAK
Sararmış olmak için aşık olmak mı gerekiyordu. İnsanlar aşık olmayı unuttuysa, aşk masalların ana kahramanlarıysa artık insanları bu çeşitliliğe iten sebep ne…
YALNIZLIK
Bahardan kalma bir gün ve kapım ardına kadar açık. Şairlerin açılmayan kapılarına yüzüne çarpılan duvarlara ve esmeyen seher yellerine rağmen bir insan olarak korkmadım ne kadar garip. Oysa her şeyin halifesi değil miydim. Ben korkmamalıydım her şeyden. Ben onların ilahı ,özendikleri yegane figür olmalıydım. Yalnız değildim ben hem.. Karanlık da olsa yüzemediğim ama koştuğum bu dehliz ,derinliklerinde bir inci tanesini bulup kabuğunu kırmanın ümidi merhem sürüyor yüreğime .. Yüreğin ne kadar güçlüyse o kadar koşarsın ayaklarınla..
GERÇEK
Çocukluğumla hiçbir alakası olmayan bir kiraz ağacı. Ne dallarına tırmanmıştım ne de düşüp yüreğimle beraber kafamı kırmıştım. Bir kiraz ağacı ve yüzlerce parmağını kırmışlar. Yalnız bir tanesi pamuk ipliğiyle bağlı ağaca benim gerçeklere bağlanmam gibi. Hayata bağlanmaya çalışan insanlar gibi. Ey rahatı yerinde olan ağaç! Kitap okumadığını biliyorum. Gerçekleri söylemişti şair.Kitap okusan rahatın kaçardı. Şayet kitap okusan sana ihtiyacı mühletince bağlananların bırakıp gideceğini bilirdin.. Neden öyleyse yüzündeki bu mona lisa gülümsemesi. Benim tebessümüm senin bedenin kadar yavan değil mi…
AĞLAMAK
Ağlıyor musun? Yoksa çiğ tanelerinin vücudunda meydan getirdiği titreşimler mi güldürüyor seni.. Ya gülmüyorsa çiğ taneleri . Seni gülümsetenlere rağmen ağlamayı tercih ediyorsun.
Hey gidi rahatı yerinde olan ağaç
Bana benzemeye mi çalışıyorsun. Ne kadar yorgun olursan ol hava benzin dumanı renginde bile olsa pembe gülücüklerini hayata savurup alın hepsi sizin olsun ağlamanın uhreviliğine dalmayın bari onu kirletmeyin diye haykırmak mı istiyorsun.
FARKLILIK
Ne olduğunu nerden gelip nereye gittiğini unutma derdi babam. Ne olduğunu unutma ey hayat.. Sen bir bitkisin ben bir insanım. Halen kavrayamasam da hangimizin üstün olduğunu netice de sen yürüyemediğin için benden farklısın. Öyle değil mi. Sen bir bitkisin ben bir insanım..
Seninle aramızdaki farkları saymaya yeltensem enaniyet uçurumlarını bir solukta geçeceğimden eminim.. Enaniyet benliğimi uçururdu. Uçamayanlardan ve uçmayı doğuştan genlerinde bulanlardan farklı olurdum. Ama kapımı ardına kadar açmışken onun önünde beni bir duvar çivisi gibi olduğum yere saplamanın sebebi ne. Bırak senden daha farklı olduğumu anlatayım işlerine yetişmeye çalışan topraklara. Ben onlardan da farklıyım senden de…
Bırak kavuşsun sevenler.. Sal gitsin yapraklarını… Nasıl olsa birazdan bir hercai rüzgar esecek seni de beni de savurup atacak anın kuyularına. Tek başına bir sanat eseri saymıyor mu ressamlar onları. Ressamlar da insan nasıl olsa. Yaşatanı değil, besleyeni büyüteni değil besleneni ve büyüyeni sanat eseri saymıyor mu insanlar da. Unutulan tabiat ve analar değil mi.
Sen, ben ve yapraklar arasında da fark var biliyorum..
Ancak cennet böceklerini kandırırsın sen yalnız baharın sonuna doğru kırmızı başına doğru yeşile çalan renklerinle..Beni kandıramazsın.
Görüyorum sararmış parmakların biraz da kahve renkli … Yüzlerine bakınca cüzzamlı hristiyan mahlukları görüyorum ben … Ben sanatkar değilim.
.Neyin muhakemesini yapıyorsun. Neden sıkıyorsun kendini. Neden tutunuyorsun hayata bu kadar sıkıca .Birkaç sayfa önce anlatmadım mı her gelenin ihtiyacı mühletince sen de kaldığını.. Senden farklı olan dedelerim değil miydi ki senden fazla gördü bu dünyayı. Ama emin ol onlar giderken meyvelerini ve yapraklarını yanında götürmek istemediler. Öyleyse neden bu kadar çaba. Her neye sıkıca sarılırsan sarıl bu gün olmadı yarın sarıldıklarının nefesinde ölümün çıngırak seslerini duyacaksın.
BENZERLİK
En uzağımda duran haykırsam sesimi duyamayacak kadar uzak olan insanlara benziyorsun. Bir adım ötemde duruyorsun şimdi. Bana benzediğini söyleme ne farkın var benim gibi insanlardan .Feryadımı duyduğu halde seksen yılı beyninde taşımaya çalışan ve gözlerini binlerce kez Allah dediği tesbihinden ayırmayan kulakları benim kadar duymayan gözleri benim kadar görmeyen ninemden.
Farklılıkları güneşin suları gibi besleyen benzerliklerse benzeyen yanımız hiç kadarsa seninle ne kadar farklıyız birbirimizden.
Bugün ilk defa bir ağacın ağladığını gördüm. Ağlıyorsun biliyorum. Herkesi belki ama beni kesinlikle kandıramazsın.
Seninle tek benzer yanımız; yaprakların sana ne kadar bağlıysa sevdalarım da bana o kadar bağlı.. Kar yağana kadar benimleler.
Kar yağıyor görüyorum. Sen de görmelisin. Bırak gitsin yavrucak, diyerek hisli bir teyzenin ağzından sesleniyorum sana. Zaten altı vakit evvel bir yılın yarısını yaşamaya and içmiştiniz beraber. Bu gün başlamıştı her şey oysa ne güzeldi değil mi.
Bırak gitsin gitmek isteyenleri kalmayı isteyen biri var sırtına sana yaslamak için işine geç kalmayı göze almış ve senin gibi bedeni çiğ taneleriyle titreyen.
AYRILIĞI, AŞKI, GERÇEĞİ, AĞLAMAYI, BENZERLİLİKLERİ VE FARKLILILARI SANA ADAYAN BİRİ VAR KARŞINDA ..
Bırak gitsin gitmek isteyenleri.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.