- 580 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NAFTALİN
Eylül hazırlığında yine gözlerim. Hep parçalı bulutlar kirpiklerimde; yüksek basınç… Dünyaya göz yumsam akacaklar sanki. Bu yüzden başım yukarda nefes alıyorum, derin derin ve kesik kesik. Kısa cümlelerini sandığa koyuyor naftalinleyip beynim. Uzun ve ağır cümleleri çıkarıyor yerlerinden. Gül ağacından yapılmış sandığın bir gözünde hiç söylenmemiş olanlar bile var. Dilde doğmuş ve dudağa varamadan yaşlanıp kalmış, yorgun olanlar… Bir yanda eski fotoğraflar; sararmış, uçları buruşmuş. “Yeniler de böyle olacak” diyorum kendi kendime. Eskirken hem her yeni edinilenle… Şurada da dostlar var. Onlar da pek bir mahzun kaldılar beni uzun zaman sonra görünce. İrkildim… Yüzüm tutmadı hal hatır sormaya. Zaten gördükleri kadarıyla, yeterince fikir sahibiler hakkımda. Düşündüm, kim bilir ben kaç eski dostun, sevgilinin, arkadaşın, tanıdığın sandığında eskiyip gittim. Ne naftalinler yedim de yine de güvelere meze oldu hislerim. Kaç eski fotoğrafta sadece başının üstü gözüken bendim. En öndekiler hiçbir zaman unutulmazken. Oysa kalabalık bendim. Yalnızca başının üstü gözüken ama yokluğu fotoğrafı eksiltecek bendim. Kendi fotoğraflarında olmayan, eskimiş fotoğraflarda adı geçen ama hiç anılmayan bendim… Kaç kalabalığa yabancı kaldı şimdi düşlerim. Kim bilir kaç fotoğraftan kendimi kestim…