Lise Yılları 3 Müzik Felaketi
LİSE YILLARI 3 MÜZİK FELAKETİ
HAYAL DEĞİL GERÇEK
Aslında benim müzik ile bir sorunum olduğu hikayesini müzik hocası uydurmuştur. Sonra bu uyduruk hikayeyi yazmış yönetmiş. Beraber vur patlasın çal oynasın hesabı oynadık. Kanallarla görüşme ayarlayamamış. Anlayacağınız battı bu iş. Boşa oynadık bu kumarı…
"Baraaan!"
...
"Lan Baran!"
Bu Sinan’ın sesi mi? Galiba öyle, bu ne heyecan. Arkamı döndüm nerdeyse çarpışıyorduk. Her zaman ki gibi olan Memoli usulü aşırı jöleli saçları yüzüme bulaşacaktı nerdeyse. Ama Allah ’tan onun uzun, benim güdük boyum vardı.
"E buyir!"
"Sana bir süprizim var."
"Ne oldu gene hangi sınavdan topluca beş aldık?"
"Daha güzel bir haber."
"Yoksa bütün sınıf mı beş aldı?
"Daha güzel."
"Bütün sınıf yüz alır mı oğlum?"
"Daha da güzel!"
"E kim yüz aldı?"
"Lan safsın oğlum sen."
"He safız söyle ne oldu?"
"Müzikçi yazılı yapacak..."
...
KOPYA ARENASI
--Sinan; yakın arkadaşımdı, uzun boylu biri. Sayısal bölüm seçecekti. Aynı sınıfta olmayı hayal ediyorduk. O bana, ben ona kopya verme niyetindeydik. Ama henüz onun bana kopya verdiği bir ders olmamıştı. Pardon müzik dersinde kopya veriyordu, ama yakalanmıştım. Onu ele vermemiştim, ama…--
Yakışıklı çocuktu, onu bu yüzden kıskandığımı hayal etmeyin. Benim öyle bir sorunum yok. Her şeyden önce manita derdim yok, çünkü dersler olmuş kafamda fok, karnım böyle hikayelere henüz tok. Ve bilirsiniz işte, kopya verdiğim insan çok. Lanet olsun henüz ilk kez, artık her neyse kopya girişiminde bulunalım dedik. Kopya girişimlerinde hep vardım aslında. Ama girişimci olmamıştım henüz. Ben hep çıkış ünitesi idim.
Müzik hocası Samet, yemin ediyorum var bu adamda biraz Aydın havası. Aslında ben adamın havası suyuyla ilgilenmiyorum. Vereceği notlar yegane bakış noktamız oldu hep. Siz hiç bu güne kadar Müzik dersinde yazılı olduğunu gördünüz mü? Görmeyi bir kenara bıraksak ben daha duymamıştım bile. Neyse oldu bir kere. Samet geçen ders bu hafta yazılı yapacağını söylemişti. Duyduğum vakit başımdan aşağı karasular indi. Ak su döküp temizleyenimde olmadı. Beni kim kurtaracak bu pislikten! Diye haykırırken ben, Sinan imdadıma yetişti. Borcumu ödeyeyim dedi. E ben de kabul ettim. Mecburuz abi, iflas ettik! Çıkış yolu kopyadan geçerken Sinan’dan çıkışın bir açık adresini istedim.
“Oğlum şimdi ben nasıl becereceğim bu işi?”
“Nasıl olacak lan, çarkı tersine işleteceğiz.”
“Kopya vermek kolay, ben hiç kopya çekmedim oğlum.”
“Daha dur sen, daha neler çekeceksin?”
“Ne çekeceğim?”
“Of Marslı!”
“Ya oğlum üstüme gelme!”
“Sen dert etme açık adres bende.”
“Bak güvendik, kar yağdırma.”
“Tamam lan!”
“…”
FIRTINA ÖNCESİ KURU GÜRÜLTÜ
Müzik dersi üçüncü dersti. İlk iki ders kimya idi. Ama uyuyamadım. Ya tulumda bir sorun vardı; ki yok çanta sağlam, sıra sağlam. Ya da havalarda bir dert var; ki bu seçenek daha doğru geliyor bana. Sonuçta üçüncü ders havasız kalacağım. Belki bir nevi; havalar soğuyacak, güvendiğim dağa kar yağacak. Belki… Ki matematiksel olarak çok düşük bir yüzdesi var. Ben çarkı tersine işleteceğim. İki ders iki gün gibi gelmişti bana. İki gün uykusuz kalmak nedir, bilir misiniz? Üçüncü günümüz ölüm günü bile olabilir. Kimya hocam Serpil hoca, kendisi çok temiz yüzlü ve çok temiz kalpli bir insan, uykusuzluğumun sebebini sordu:
“Oğlum neyin var senin?”
“Bir şeyim yok hocam.”
“Yok, sen normal değilsin.”
“Nerden bildiniz hocam?”
“E sen ayıksın, uyumuyorsun sen!” Güldü.
Mal mal bakıyordum hocanın yüzüne. Bir yetmiş boylarında kendisi. Çok güzel bir yüzü var. Kumral teni bronzlaşmaya yüz tutmuştu. Haklıydı kendisi, bu gün uyuma belirtisi dahi göstermemiştim henüz.
“Bu gün müzik dersi var hocam.”
“E o zaman her Çarşamba günü seni derslerimde ayık görmüş olmam lazım.”
“Bu güne dek bir gazoz ısmarlayanımız olmadı hocam.”
“Söyle bakim şu gazozun markasını arada ben de ısmarlarım.”
“Öyle bir şansınız yok hocam.”
“Nedenmiş?”
“Siz müzik dersinden sınav yapamazsınız da ondan!”
Bağıra bağıra söylemiştim. Bütün sınıf kahkahalara boğulmuştu. E durum malum, Müzikten sınav var. Kimsenin bununla bir sorunu yok. Benim ise tek sorunum bu. Serpil hoca bile alay etti benle. İşte şimdi ayvayı yedik. Daha Kimyadan sınav olmadık. Gelecek hafta var Kimya sınavı ve bu kadın her ne kadar beni sevse de, müzik haricinde bütün derslerimin güzel olduğunu öğrenemedi henüz. Öyle bile olsa Müzik dersinde zayıf alma korkusu güzel bir alay konusuydu. O da acımadı işte bana. Bu alaylar yüzünden gururum kırılıyordu. Bu kırık gurur kopya işinde çakarsa ayvayı yedik. Ki öyle olacağa benziyordu. Matematiksel yüzdelerin söylediği şey oydu.
SİZ HİÇ MÜZİK DİNLERKEN KOPYA ÇEKTİNİZ Mİ?
Büyük gün geldi işte. Müzik odasına doğru Matrix adımları ile ilerlemeye başladım. Tek başıma üçüncü kata çıkan merdivenlerden çıkıyordum. Belki bütün sınıf çoktan ulaştı Müzik odasına. Bense yavaş adımlarla çıkıyordum merdivenlerden. İnen bir kalabalık var, omuzlarıma vuruyorlar çürütürcesine. Ve ben yüreğimin sesini dinliyorum, gözlerim kapalı. Önce bir yosma vuruyor sağ omzuma. Islık çalarak ilerleyen kargalar var koridorda. Kuşların sesi, kargaların sesi. Ben dinliyorum gözlerim kapalı. Kahretsin! Kargalar uğursuzluktur. Gözlerimi açtım. Pencerenin önünden üç-beş karga geçti. Sınıfa doğru ilerledim. Matrix modundan kurtulmuştum. Koşar adım sınıfa, marş! Sınıfın kapısında içeri girdiğimde tekrar Matrix modundaydım işte. Yavaşça sınıfı süzdüm. Aslında müzik odasının diğer sınıflardan çok farkı yoktu. Duvarlarda notalar ve kağıtlar. Öğretmen masasında bir org, öğretmen sandalyesinin yanında dik duran keman kabı. Tahtada nota çizgileri. Gerisi sınıf, sınıf işte! Samet kâğıtları dağıtıyor. Ona bir türlü hoca diyemiyordum. Çünkü ondan hoca olmazdı. Olsa olsa koca olurdu, o bile muğlâk. Karı kılıklı şey… Ters ters baktı bana, ki bence çok ters yüz bir durum yok. Arkadaşlarımın dâhiyane tabirlerinin göstergesi böyle bir şey olsa gerek.
“Geç yerine!”
“Henüz tapulu bir yerim yok efendim.”
“Geç!” Bağırdı. Bende Sinan’ın yanına oturdum. Başka çarem de yoktu. Okulun en kalabalık sınıfı bizdik. Sadece Sinan’ın yanı boştu. Geçtim yanına. Kopya kardeşliği adına, konuşmalarımızı son kez yaptık.
“Lan sana kopya kâğıdı yaptım.”
“Onu biz de yapardık be!”
“Gene bir şey olursa buradayız.”
“İyi ver bakalım.”
“İşte, açık adres burada.” Dörde katlanmış bir kâğıt uzattı.
“Henüz açmadın değil mi?”
“Ne?”
“ Diyorum ki açık adres o kadar açık ki, dört katlı apartmanın bodrum katında olduğunu ilk bakışta anladım.”
“Of be Baran sakla kâğıdı.”
Bütün kâğıtlar dağıtılmıştı. Sorulara bir baktım, ama çaktığım bir şey bulamadım. Of şu müzik sadece dinleme ile olsa olmaz mıydı? Neyse çalıştırayım dedim saksıyı. Ama saksı yerinde yok! Aman Allah’ım ne yapacağım ben şimdi. Tek kurtuluş limanı Sinan.
"Oğlum bu sorular ne?"
"Hangisi?"
"Andante ne mesela?"
"Kağıda bak."
"Hangisine?"
"Marslı kopya kağıdına bak!"
Samet oradan sesini açtı boğazının. Şu sınav bir bitsin söz depresyondan kurtulacağım. Ama bu işi Samet üslenmişti işte.Tekrar bağırdı, ben onu duymazlıktan gelince.
"Baran!"
"Efendim!"
"Efendi hazretleri ne yapıyorsunuz orada!"
"Efendim sınav kağıdımın derecesini nasıl sıfırın altına düşürürüm diye düşünmekteydim."
"Ve sen bunu başardın!"
"Yapma be!"
"Nerden kopya çektin?"
"Yapma şimdi. Sen hiç müzik dinlerken kopya çektin mi?"
"Ver kağıdını."
"Buyur kağıdımı, bak bakalım kaç aldım."
Kağıdı uzattım eline. Kıvırta kıvırta geldi yanıma. Sinirli hali bile komiğime gidiyordu. Ben gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Kağıdı aldı, mal mal baktı boş kağıda. Bütün sınıf sınav olurken biz ilgiyi üzerimize çekmiştik şimdi. Kavga yapıyorduk bütün sınıfın önünde. Ben kavgayı gayet iyi götürüyordum. Şimdi depresyon sırası ondaydı. Bıyık altı gülenler de vardı sınıfta, galesizce kağıdını dolduranlarda. Ben isyandaydım. Notumu öğrenemeyince, tekrar sordum.
"Evet hocam notum kaç?"
"Kaç olacak sıfır!"
"Tüh sıfırın altına düşemedik ha!"
"Boş bir kağıttan ne bekleyeceksin."
"Ya demi keşke bir kaç küfür yazıp öyle verseydim kağıdı."
"İşte şimdi küfür ettin, çık dışarı."
"Ya bir şey soracağım;sen geri misin, yoksa zekalı mı?"
"Çık dışarı dedim sana, geri zekalı!"
"Ha öyle miydi? Özür dilerim yanlış sordum."
"Çabuk sınıfı terk et!"
"Bakın bu güne kadarki tek aynı düşüncemiz bu oldu. Bu günü unutmayalım."
"Çıııııııık!"
"Herkese bol sıfırlar, yüzsüzlük etmeyin benim güzel sınıfım!"
...
KANTİN KİMYASI
Kapıyı çarparak çıktım dışarı. Şimdi depresyondan çıkmıştım. Artık Göksel’ in o güzel şarkısını söylemesem iyi olacaktı. Daha güzel bir sorunum vardı, bu Kıvrık beni disipline verecekti. Kıvrık işte Samet’in lakabı bu olmalıydı! Yalnız başıma düştüm kantin yollarına ve koridorlar bomboş. Kantine girerken yalnız başına oturan Serpil hocayı gördüm. Yanına gittim.
"Hocam çay içer miyiz?"
"Senin sınavın yok muydu?" Dedi, heyecanla.
Ben kantinci Ahmet abiye seslendim. Böyle ders aralarında kantin fazla kalabalık değilse kantinciler boşta kalıyordu. Masaya servis yapmayı dert etmeyecek Ahmet abiden istedim çayları.
"Ahmet abi buraya iki çay verebilir misin?"
Sonra Serpil hocaya yöneldim. O biraz kızgın birazda merakla bekliyordu, vereceğim cevabı. Benimse acelem yoktu. Ama fazla bekletmeye değer mi? Değmez çünkü; o çok iyi bir hoca.
"O sınav bitti hocam."
"Ne çabuk!"
"Ya hocam ömrümde bir kopya çekeyim dedim. Onda da Kıvrık’ a sinirlendim, vazgeçtim."
"Kıvrık kim?"
"Kim olacak Samet kadınsısı..."
"Öğretmenin hakkında öyle konuşma."
"Ya hocam öyle ama!"
"Eeee nasıl oldu kopya işi?"
Anlattım ona her şeyi. Bir tek Sinan’ın adını vermedim. Sonuçta disiplin yolundaydık. Kimse ele vermemişti beni bu güne kadar. Benim Sinan’ı ele vermeye de hiç niyetim yoktu. Serpil hoca ketumlaştı ben anlatırken. Ben hikayeyi bitirdiğimde. Serpil hoca:
"Demek kopya çekemedin."
Şimdi cevabını alamadığım iki soruyu Serpil hocaya sorma vaktiydi. Garip olan sorudan başladım. Ama Serpil hocanın da doğru bir cevabı yok gibi görünüyordu buradan. Olsun yine de soracağım.
"Ya hocam siz hiç müzik dinlerken kopya çektiniz mi?"
Gülümsedi bana. Çok sevecen bir yüzü vardı ve bu yüz gülümseyince çiçek açıyordu. Neden bütün öğretmenler böyle güzel insanlar olmuyor! O cevap vermeyince ben ikinci soruma geçtim.
"Peki bunu geçelim, siz hiç Müzik dersinde yazılı olduğunu gördünüz mü?"
"Hocan bilir bunu, siz sorgulayamazsınız."
"Ya hocam gördünüz mü?"
"Hayır."
"Hah işte sorun burada hocam, bu güne kadar ben de görmemiştim. Görmez olaydım!"
"Kopya çekmek iyi bir şey değil."
"Ama kopya vermek büyük sevap."
"Hayır!"
"Ya hocam ne yani ben şimdi sevap kazanmıyor muyum?"
"Ne?"
"Dur sinir yapma hocam, ben öyle kopya verdim mi kimse yakalayamaz."
"Benim dersimde olmasın bu."
"Neden hocam, öğrenci demek kopya demek?"
"Baran!"
"Peki hocam size söz, sizin dersinizde yapmayacağım."
Aha şimdi ayvayı yedik. Serpil hocaya da söz verdik. Bu sözü unutmamalıydım. Yoksa gelecek hafta ayvayı yerdim. Söz verdik şimdi her kopya sözünden daha fazla sorumluluk aldım. Kopya vermeyeceğim diye söz verdim. Ama Serpil hoca bu sözle de doyacak gibi değildi.
"Bunu diğer derslerde de yapma."
"Ya hocam."
"En azından benimle bir daha bu konuda konuşma. Sinirli halime denk gelme."
"Peki hocam gerçekleri sizden saklayacağım."
"Bak tokat isteme."
"Peki hocam konu kapanmıştır."
Kısa bir sessizlik oldu. Sohbetimiz gayet güzel gidiyordu. Saat ilerledikçe bizim sınıf kantine damlamaya başlamıştı. Kimse yanımıza gelmemişti. Gelmeseler iyi olurdu. Bu sohbet cıvımasa çok güzel olacak. Serpil hoca asıl meraklandığı konuya geldi.
"Senin derslerin iyi mi şimdi?"
"Müzik hariç!"
"Ne kadar iyi?"
"Hepsi 70 ve üzeri."
"Nasıl oluyor, duyduğuma göre sadece benim dersimde uyumuyorsun?"
"Ve sadece sizin dersinizde iyi değilim."
"Benim dersimde iyi olduğunu kim söyledi, uyumak iyi olduğunu mu gösteriyor?"
"Alim hoca öyle diyor."
"Ne diyor?"
"Uyurken şarj olduğumu söylüyor."
"Şarjın Kimya yazılısında bitmesin."
"Yok hocam Kimya sınavına tam şarj geleceğim."
"Hadi bakalım."
"Ve ikinci yüz Kimya’dan olacak."
"Yüzsüzleşme."
"Şu an zaten tek yüzüm var, sayenizde iki yüzlü olacağım."
"Yüz vereceğimi kim söyledi?"
"Ben sadece eminim."
Sinan geldi. Yanımıza oturmaya yeltendi. Serpil hoca kovaladı. O da bozmadan, oturmaya kalkıştığı sandalyeyi alıp gitti. Serpil hoca sinirlenmeye mi başladı? Sohbeti bırakmanın vaktiydi. Kimse böyle iyi bir hoca ile yüz göz olmak istemezdi.
"Sınavdan sonra seni bir sözlü bekliyor olacak."
"Peki hocam o günü iple çekeceğim. İyi günler hocam ben gideyim."
"Tamam git bakalım."
"Bana dua edin hocam, bir iki güne disipline edecekler beni ve ben uykumun elinden alınmasını istemiyorum."
Gülümsedi... Kantin kimyası böyle idi işte. Eğer konuştuğun hoca Serpil hoca gibi iyi bir hoca ise, kantinde daha bir iyimser oluyordu. Bunu kötüye kullanmakta bize düşüyordu.
...
OYUN SAHASI
Aslında bu odaya geleceğimi hiç mi hiç hayal etmiyordum. Oldu madem bir kere, paçayı kurtarmanın yollarını bulmalıydım. İşin güzel tarafı ardımda koca bir 9-L sınıfı vardı. İşte bu güzel bir şeydi. Gerçekten süper güç veriyordu arkadaşlarım. Odada tek başıma oturuyordum. Odada tek başına, evet işte bu! Ben tam bir dahiyim. Benim filmimi yapsınlar, adını da "Odada tek başına" koysunlar...
İlk Fahir hoca geldi, tarih hocası. Yaşlı kurnaz, sen neden hala öğretmensin ya! Kapıyı kapattı bir saniye geçmeden Şeyma hoca geldi. Coğrafya hocası, üst sınıflara bakıyor. Fahir’in karısı. Nasıl biri olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sonrasında iki müdür yardımcısı geldi. Musa hoca, Gani hoca... Musa hoca genç bir müdür yardımcısı. Otuzlu yaşlarında olması gerek. Beden öğretmenliğinden geçme imiş. Gani gözlüklü biri. Lise birlere bakıyor, yani bize. Onur hoca geldi. Lise sonların şahane Matematikçisi... Sonrasında Damla hoca geldi. Bir kere dersimize girmişti, okulun ilk açıldığı zamanlarda. Ama ben onun derse girdiği gün haricinde Biyoloji’ den gram zevk almamıştım. Gerçekten etkileşimli bir ders anlatımı vardı. En son müdür girdi odaya. Nam-ı Değersiz Değerli!
Herkes oturuyordu ben ayakta idim, kaç saat nasihat dinleyeceğimi merak etmeye başlamıştım. Bizim değerli başladı okul markalı gömleklerin 1. kalitedeki sınıfını pazarlamaya. Evet bu pazarlamacıların hepsi böyle satıcı olur ve hepsi kilo ile yalan söyler. Oradan konuşuyordu Değerli ve saf benim onu dinlediğimi sanıyordu! Ben onu mu dinliyordum, yoksa açık pencereden içeri süzülen müziği mi? Dışarıda kim bilir hangi arabanın hoparlöründen çıkıyordu Manga’nın konseri...
"Bir kadın çizeceksin,
Onun gibi bırakıp gitmeyecek.
Saklayıp gömeceksin,
Kimseler sevemeyecek..."
Birden aklıma ne geldi. Şimdi bu disiplin kurulu fedaileri benim yolumu çizmeye mi çalışıyorlardı? Hayır bence yanlış düşünüyorlardı. Çünkü ben onların çıktığımı sandıkları yolun bir üstünde idim, paralel evren, paralel yol. Ben Marslı Baran burada değilim aslında. Ve bu saflar benim yolumu asla çizemezler. Ama saklayıp gömmelerine izin verebilirim. Sonra benim başarılarımla övünmelerine de... Değerli’ nin nutku bittiğinde kimse ağzını açmadan direk konuştum.
"Ya hocam açık olalım, şimdi bana saatlerce nasihat vermenize gerek yok." dedim. Musa hoca atıldı, çok sert değildi belki ama uyarıyordu işte.
"Bahattin!"
"Hocam lütfen izin verin, şimdi sizin kafanızdaki düşünceleri açıklamakla devam etmeliyim. Sizler çalışkan bir öğrenciyi kaybetmemek adına şimdi biraz nasihat edeceksiniz sadece..." Orada kimin konuştuğunu bilmiyorum ama biri dedi.
"Bizler senin iyiliğini düşünüyoruz."
"Ya değil mi hocam geçin bu ayakları. Şimdi lütfen sözümü bitirmeme izin verin." Değerli hala yenilmemiş rolünde idi.
"Tamam, şimdi seni dinleyeceğiz sözlerinin sonuna kadar." Sanki senden bir şey istedik de, saf tabanca zaten bende! Evet, şimdi el bendeydi, koz da... Doğru kartları atarsam oyun benim olacaktı. Siz oyun oynarsanız, bende oynarım. Ayrıca bu kumar benim olacak!
"Ve benim o nasihatleri dinlemeye hiç mi hiç halim yok. Ayrıca ihtiyacım da yok. Tamam, bu gün buraya geldim. Özür borcum varsa ödensin. Özür dilerim, bir daha olmayacak. Ama sizlere şunu söyleyeyim. Ben bundan sonra hiç bir öğretmenime böyle şeyler yapmayacağım diyemem. Yılana dokunmazsanız saldırmaz. Burada av, avcı oyunu oynamaya ne gerek var. Bu gün bu odada neden yok Samet! Neden beni kötülemeye gelmedi? Çünkü o da biliyor tek sorun ben değilim! Asıl sorunu başlatan oydu..."
Biraz soluklanmak için durdum. Odada kısa bir sessizlik oldu. Sonra devam ettim. Dudaklarımda pis gülümseme ile...
"Ya hocam bir şey soracağım; siz hiç müzik dinlerken kopya çektiniz mi?" Değerli hariç herkes ufak gülümsemelerle cevap verdi. Değerli bön bön bakıyordu. Kumarı kazandım!
"Şimdi beni bırakın, bende bir daha bu odaya selam vermeyeyim."
"Söz mü?"
"Söz ağızdan çıkar, oysa para cepten. Bende zengin bir baba yada anne yok ama iyi dersler var."
"Bir dakika sen ne demek istedin?"
"Ben gidiyorum hocam, eğer bir cezam varsa iletirsiniz. Ayrıca ben Samet’e ters bir şey söylemedim. 9-L sınıfı şahittir."
"Hey....."
Saf Değerli! Sen daha beni tanımadın. Neyse şu ilk yazılılar bir bitsin sen odana beni farklı sebeplerle çağıracaksın. Görebiliyorum! Yoksa ben kahin miyim...
BN CN
20/08/2010
LİSE YILLARI 4 ON İKİ DAKİKA
Deli Baran Kimya sınavında ve rekor peşinde. En kısa sürede yüz almanın peşinde. On iki dakikada kağıdını dolduruyor. Sınıftan çıkıyor. Dersin kalanını kantinde geçiriyor. Teneffüsten sonra sınıfa dönerken, iki kız geçiyor yanından. Kızlardan birinin ağzından;
“Bak işte bu çocuk Kimya’dan yüz almış” Konuşan kız kendini işaret etmişti, Baran etrafına bakmayacak kadar parmağın ucunda kalmıştı…
MARSLI
NOT
Seri komedi serisi idi. Bu bölümde komediden uzak kaldım. Sebebi ise o müzik hocasına gerçekten nefret duymam. Bu bölümü olabildiğine serinin komikliğine uydurmak istedim. Olduysa ne güzel, olmadıysa af buyrun. Dördüncü bölüm olabildiğine komedi olacak. Hepinize saygılarımı sunarım. Son olarak sizlere de sorayım: "Siz hiç müzik dinlerken kopya çektiniz mi?"
BN CN
YORUMLAR
hoşgeldin sevgili "holden caulfield"
eğer bir de iki üç satırda bir "vay canına" ya da "lanet olsun " deseydiniz tam holden caulfield olacaktınız.
tebrikler güzel anlatım. gayet güzel bir mizah yazısı. uzun olmasına rağmen sıkılmadan okudum.
çok sevdiğim salinger'in "çavdar tarlasında çocuklar"ını anımsadım yazı boyunca. salinger'i yakalamak elbetteki olanaksız. ama ondan esintiler hissetmek bile olağanüstü.
ben yazıya elbetteki tam puan veriyorum ama bir iki küçük eleştirim var size sevgili holden.
birincisi yazının bir paragrafında kafiyeli birkaç cümle var. düz yazıda kafiye çok şık durmuyor, ses kakafonisi oluşuyor
"derdim yok, henüz yok, insan çok, sorunum yok" gibi..
ikincisi birkaç yerde yazı inandırıcılıkdan uzaklaşıyor. hatırladığım kısım müzik öğretmeniyle olan ilk diyaloglar.
son olarak bir yerde de yazının mizah dozu hafif fazla olmuş, yazı ironik dili yitirmiş alaycılığa argoya kaymış. fakat buna çok da birşey söylemek istemiyorum ironik yazı zaten bıçak sırtında bir yazıdır. yazarın anlattığı öyküye kendini kaptırıp ironiyi ters döndürüp yazıyı olumsuz etkiletmesi an meselesidir.
sonuç olarak ben bu yazıyı beğendim. başarılı bir mizah yazısı. keyifle okudum.
on puan..
marsli
Her şeyden önce yazım gerçek olaylardan yola çıkarak yazdığım bir öykü serimin 3. bölümüdür. Gerçek dışılık yoktur.
Kafiyeler içinse; O an ki kahramanın ruh hali...
Müzik öğretmeni ile olan diyaloglar tamamen gerçketir. Gram değiştirilmemiştir...
Bu haliyle bile mizah yazısı olarak beğendiyseniz önceki iki bölüme bakmanızı tavsiye ederim.
Tekrar teşekkür ederim. Diğer yazılarımı da okumanız dileğiyle...