Çengelköy'ü Özledim
ÇENGELKÖY’Ü ÖZLEDİM
Sevgili Çengelköy, bizler eski Çengelköy’de doğduk büyüdük ve yaşlandık. Ama bu asla Çengelköy’e yeni yerleşmiş Çengelköylüleri Çengelköy’den soyutlamak değil, hatta haddimiz de değildir. Çünkü zaman geçecek, onlar veya onların çocukları yaşadıkları Çengelköy’ü bu satırlarda yazacaklardır. Sadece ‘zaman ve mekân’ farklı ama ‘zaman ve mekân’ izafi olduğuna göre, anlatılan konunun özü yine Çengelköy olacaktır.
Ah sevgili Çengelköy, ah mı ah, şöyle geriye doğru Çengelköy’de yaşadıklarımı bir düşünüyorum da, çok şeyi özlemişim... Çok...
—Çocukluğumu özlemişim. Havuzbaşı parkının o küçücük havuzun da top oynamayı ÖZLEMİŞİM...
—Havuzbaşı parkının içinden akan deresini ve üzerinde ki tahta köprüyü…
—Havuzbaşı parkının bekçisi Bahattin amcanın, dökülen çınar yapraklarını yakmasını…
—Çıkan dumanlardan Kızılderililer gibi haberleşmeyi…
—Oklarımız ve yaylarımızla, başımıza bir tüy dikip, ağaçların üzerinde dekmancılık oynamayı…
—Çitlembik mermisiyle Patlangoç patlatmayı…
—Kuleli Askeri Lisesi boru trampet takımının coşkuyla Havuzbaşı parkına gelmelerini…
—Giderlerken benzinciye kadar onları uğurlayıp, ağlamaklı oduğumuzu…
—Uçurtma uçurmayı… Uçurtama ipi kestirme oyunu oynamayı…
—Uzuneşek, güvercin takla, saklambaç, bezirgân başı, mendil kapmaca, doktorculuk oynamayı…
—Havuzbaşı-Küplüce yokuşundan kızak kaymayı…
—Pando’nun bostanını, oduncu Sezai’nin at arabasına binmeyi…
—İlkokula başladığım günün heyecanını ve annemin beni okulda bırakıp kaçtığını…
—Annemin beni Beylerbeyi, kadınlar hamamına götürüşünü ve orada öğretmenimle -karşılaşmamın utancını…
—Önümüze gelen bahçeye dalarak, ağacından meyve yemeği…
—Arap Apti’nin bahçesine daldığımızda ise bastonuyla bizi kovalarken, İngiliz sevsin sizi demesini…
—Yeni sinemada gazoz satmayı, Nur sinemasın da piyasa yapmayı…
—Yeni sinemanın o gece oynayacak filmleri, Çengelköy’ü dolaşarak huni gibi bir boruyla duyurmayı…
—Cevizli ve Teksas’ta kıran kırana maç yapmayı…
—Top oynarken sinirlenen sevgili Dalton’un çimenleri yemesini ve lüferi Çengelköy’e kovalamasını…
—Çengelköy iskelesinden vapura tırmanıp, tam Çınaraltı’ın önün de Arap Kamil yapmayı…
—Çengelköy iskelesinin altında izmarit tutmayı…
—Çengelköy iskelesinin için de incik boncuk satan kör hafızını…
—Eller hazrolda kafa üzerine torpil atlayışını…
—İskelenin altında balık tutarken, çımacı gaddar Dursun’un üzerimize sıcak su dökmesini…
—Sazcı Erdoğan’ın dükkânın da meşk yapmayı…<br>
—Berber Macit akşamdan kalma olduğundan, onun bir fırt rakı içip tıraşa başlamasını…
—Deve Erdoğan’ın o koca cüssesinden çok daha büyük olan yüreğini…
—Kepaze Mustafa’nın cebbarlığını…
—Yenimahalleli Laz Mehmet’in kroşelerini…
—Kayıkla Bebek’e geçip, gazino ve tavernalar da program izlemeyi…
—Dönüşte karanlığa rağmen tam kanalda kayık devirmeyi…
—Devrilen kayığın çaktırmadan altına girdikten sonra, Çengel’e doğru aheste itmeyi…
—Hamallar iskelesin de ‘elebaşı’ atlamayı…
—Sevdiğim arkadaşlarımla, çiçek pasajında eğlenmeyi…
—Muhtar Leyla ablanın küfürlerini ve yardımseverliğini…
—Muhtar Melahat Çağlar’ın asaletinin yanın da alçak gönüllüğünü…
—Hepimizin hocası Hulusi Bey’in zımbasını…
—Resul hocanın akordeonu ve konuşanın suratında patlayan silgiden bombalarını…
—Ellerimizde ki mumlarla, Nur sinemasının arkasında ki dere yolunun tüneline girip, hamallar iskelesinden çıkmayı…
—Can babanın dellenip, elinle satırı kaparak adam kovalamasını…
—Eski Üsküdar-Çengelköy dolmuşlarının arabalarını ve şoförlerinin kibarlığını ve haklı şöhretini…
—İstanbul’un çeşitli semtlerinden gelen Rumlarla yukarı Ayazmada büyük 27 Temmuzda ki büyük yortuyu kutlamayı…
—Çengelköy’ün, Hayyamlarını, Neyzenlerini ve fizik kurallarını zorlayan, bir hoş insanlarını…
—Tamire gittiği evin erkeğine musluğun nasıl tamir edildiğini öğreten İlya ustayı…
—Gazinocu Kel Mahmut ve oğlu Balbadem Nuri’nin vurdumduymazlığını…
—Ortaokul Lise yıllarımı, hocanın ‘çıkarın kâğıtları yazılı var’ demesini…
—Üniversite yılların da bu ülkenin, bu hale gelmemesi için Türk Bayrağı altın da yürümeyi ve protestoları…
—Toplumun en dinamik unsuru olan üniversitelilerin, bu ülkenin geleceği için sorumluluk duymalarını…<br>
—Enflasyonumu…(hiç olmazsa işletmeler kapanmıyor, üretim ve yatırımlar durmuyordu)…
—Nur sinemasını işletmecisi Sabahattin abinin köşe başında o akşam oynayacak filmlerin afişlerini seyretmesini…
—Çengelköy ve alternatifleri, Beylerbeyi, Anadoluhisarı, Kanlıca açık hava sinemalarını…
—Sarıyer’de oynayan Andon’nun futbol anlayışını ve oynayışını…
—Arkadaşlarla edebimizle Çınaraltında bira içmeyi…
—İlk çıktığım kızla konuşurken sesimin titremesini ve kalbimin duracakmış gibi olmasını…
—Bir Mayısta, cümbür cemaat, Emirgan veya Büyükada’ya gitmeyi…
—Orkestrayla, ilk kez sahneye çıkışımın heyecanını…
—Yüksekten korkmayı…
—Kozmo, Kiça, Frosa, Eleni, İstavro ve Tati’yi…
—Çocuklarımı büyüttüğüm, Küçüksu plajının neşesini ve coşkusunu…
—Çocuklarımın çocukluğunu… Neşesini ve coşkusunu…
—Eski Talimhane, Yenimahalle, Defterdaroğlu, Set üstü ve eski ahşap köşk ve yalıları…
—Çengelköylü gençlerin hemen yarısının mezun olduğu ve ne yazık ki yakında tarih olacak Mehmetçik İlkokulunu…
—Bu okulun temelinin altında kalan eski Rum Mezarlığını hatırlayıp hüzünlenmeyi…
—Şimdi kokoreç satan Tarık Erözcan’ın bu okulda sinemacılık yapmasını…
—Beylerbeyi kapalı Kulüp Sinemasını…
—Beylerbeyili ve fizik ötesi meşhur, Köşk Emin’i…
—Yıllarca tuttuğum günlüğü, bir gün yırtmamın pişmanlığının, pişmanlığını…
—Bakımsız koruları…
—Bayram sabahlarını…
—Volkan sporun değişmez kalecisi Necmi’nin bisiklet kullanmasını…
—Mutluluğu ararken aslında o an mutlu olduğumu sonradan anlamamın, hüznünü ve mutluluğunu…
—Bir dost ararken aslında o dostun kendi içim de olduğunun farkına varmanın sevincini…
—Havuzbaşı’ndan dalarak, avucumuzun içi gibi bildiğimiz Çengelköy sahillerinin altını seyretmeyi…
—Her gün Çengelköy’e gelen yabancı turistlerle, arkadaşlık kurmayı ve mektuplaşmayı…
—Ramazan ayların da, İsmail abinin fırınının önünde çıkan kavgaların üzüntüsünü…
—Eski dostlukları, vefayı, değer ve kıymet vermeyi…
—Yaz akşamları çimenlere uzanıp yıldızları seyretmeyi… Kayan yıldızlardan niyet tutmayı…
—Oralarda bir yerlerde yaşayan birileri vardır diye düşünmeyi…
—Sert esen rüzgâra karşı karışan çapariyi açmayı…
—Eski (Skoda) belediye otobüsleri ile halk otobüslerinin yarışmalarını…
—Otobüs biletçilerini ve kontrolörleri…
—Vapur büfelerini, bilet yırtan biletçileri… Vapur iskeleye vardığında, bu biletleri toplayan kontrolörleri…
—Vapurla işe giderken, hep aynı yerde oturduğumuz dostlarla sohbeti…
—Bakımlı insanları, hoşgörü, tevazu ve sağlam komşuluk ilişkilerini…
—Şimdi hepsi rahmetli olan, Baba Tahir, Dede İlhan, Optik Nezih ve Bıçkın Sezai’yi…
—Yine aramızdan ayrılmış, Çengelköy’ün eski esnaflarını… ÖZLÜYORUM…
Sevgili Çengelköy, yukarıda yazdığımız özlenen değerler, sadece benim ve yakın arkadaşlarımın düşünceleridir. Eski ve yeni Çengelköylü diye bir ayrımımız yoktur. Hepimiz Çengelköy’de yaşıyoruz, eski de olsa, yeni de olsa her birimizin kendi çapında özledikleri şeyler elbette vardır, olacaktır. Ne dersiniz, belki bir gün sizler de özlemlerinizi bizlere aktarmayı düşünürsünüz.
Hüseyin Tuna
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.