- 1085 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
En Kıymetli Misafir
Birçok talihsiz insan tanıyorum evinin kapısını kendisinden başkası açmayan. Yalnızlığa mahkûm etmiş kendini. Oysa Anadolu kültüründe misafire büyük önem verilir. Evimizin en güzel köşesinde ağırlarız onları. En güzel yiyeceklerimizi hazırlarız onlar için. Güler yüzle, tatlı dille muamele ederiz misafirlerimize. Çünkü onlar evimizin şenliği, soframızın bereketidir.
Dikkat edildiğinde evimize gelenlerin çoğunu büyük bir ısrarla davet ettiğimiz görülür. En çok korktuğumuz durum da misafirlerimize ikramda bulunamamaktır. Evimize gelen kim olursa olsun dipte köşede ne bulursak ikram ederiz onlara. Misafir ağırlamak kısacası bizim için en önemli ve hoşa giden meslektir.
Önceden evlerimizde bir odamız vardı. Misafir odası olarak adlandırdığımız bir mekândı orası. Tertemiz tutardık bu odayı. En güzel eşyalarımızla donatır, gözümüz gibi bakardık ona. Misafirlerimizi orada ağırlardık. Tatlı tatlı sohbetler eder, en güzel vakitlerimizi paylaşırdık bu odada dostlarımızla. Artık birçokları tarafından küçümsenen, moda dışı görülen bu oda aslında bizim misafire verdiğimiz kıymetin bir sembolüydü.
Misafir olmak kavramı gelip geçici olmakla eş anlamlıdır. Hiçbir misafir kalıcı değildir. Uzun zaman kalmaz kalamaz bizimle. Fanilik fikrinin diğer adıdır misafirlik.
Düşünecek olursak bizler de bu dünyada birer misafiriz. Hem de pek yüzsüz birer misafir... Gitme zamanımız yaklaştıkça bin türlü bahaneyle ertelemek isteriz kaçınılmaz yolculuğumuzu. Dünya hayatında bizlere sunulan ikramları tarife ne hacet!
Misafire bu kadar kıymet veren bir milletin çocuğu olduğumdan galiba, rüyalarımda sıklıkla rastladığım konulardan birisi misafir ağırlama meselesidir.
Kimler gelmedi ki evime düşlerimde? Dilenciler, devlet adamları, öğretmenlerim, ölmüş insanlar, tarihî şahsiyetler... Ve daha niceleri... Fakat bunların en kıymetlisini altı yedi yıl oluyor ağırlayalı. Gerçi hiçbir ikramda bulunamadım, hak ettiği gibi muamele edemedim O’na.
O’nu görür görmez tanıdım. Evimin kapısından içeri girer girmez ayağa kalkıp sevinç ve onur içinde karşıladım misafirimi. Koşturup yanına elini öptüm. Şimdi ismi gönlümden geçerken bile içim titriyor. Fakat korkusu değil, ihtişamı uyandırıyor bu hissi yüreğimde.
Kâinatın en ihtişamlı varlıklarından biriydi misafirim. Sırtında uçsuz bucaksız mekânı, yere göğe sığmayan zamanı taşıyan bir emir kuluydu. Aksakallı dedelerin, beli bükülmüş ninelerin, babayiğit erlerin, güzelliğine doymamış tazelerin, beşikte yatan bebelerin, sokakta oyun oynayan sabilerin emanetini alan bir emir kulu.
Gördüğümde O’nu korkmamıştım. Aksine çok sevinmiştim ziyaretime geldiği için. Ayağa kalkıp koşarak yanına gitmem ve hûşû içinde elini öpmem de bu yüzdendi.
Bir ramazan günüydü. Sahurda kalkıp yemeğimi yemiş, namazımı kılmış, oruç için niyetlenmiştim. Sabah okula gideceğimden hemen yatıp uyumuştum. Gerçi hiç uyku problemim de yoktur ya! Ben yastığı bulur bulmaz uyuyanlardan olmuşumdur hep. Sevinçli, üzüntülü veya ağrılı – sızılı günlerim hariç, hemen uykuya geçiveririm küçük bir çocuk gibi.
Uyku bizi yaratan o büyük gücün bizlere verdiği en güzel hediyelerden biridir. Bu yüzden ağrım – sızım olmadan uykuya geçerken hep şükretmişimdir. Paha biçilmez bir hazinem varmış gibi, karnım ebediyyen doymuş gibi bir his dolar kalbime uykuya geçmeden önce.
İşte o gün de öyle mesut, öyle huzur dolu uyuyordum.
Birdenbire oturduğum evin kapısı açıldı. İçeri yaşlı, uzun boylu bir adam girdi. Üzerinde upuzun, bembeyaz bir entari vardı. Hemen ayağa kalktım. Yanına koşup elini öptüm. Ayağa kalkıp yanına gitmem sırasında içimden bir his O’nun Azrail(A. S.) olduğunu söyledi. Adını çok büyük bir hürmetle anıyorum.
İçimde zerre kadar korku uyanmadı. Çok sevindim O’nu gördüğüme. Oturması için yer gösterdim. Fakat O, geçip oturmadı. Ve bana şöyle seslendi: “ Yaşın genç. Eğer geçip oturursam, canını almadan gitmem. Ne yapayım? Oturayım mı? Gideyim mi?”
Gülümsedim bu söz üzerine. “Öyleyse git.!” dedim.
Tatlı bir tebessüm belirdi o zaman misafirimin yüzünde.
“Öyleyse git” demiştim
Adını anarken bile titrediğim büyük melek birden gitmişti. Fakat gelirken kapıdan gelmişti biz insanlar gibi. Giderken ortadan kayboluvermişti.
Benim “Öyleyse git!” deyişim. Misafirimin yüzünde beliren tebessüm unutulmaz bir tablo oldu benliğimde daha sonraları. Sanki o muhteşem varlıkla aramızda bir espri gerçekleşmişti: Dünyaya olan bağlılığa ve ölüme dair.
Hayat ne kadar ilginç bir bağ dünya ve insan arasında. Çoğu kez şikâyet ediyoruz. Dünyanın her halinden. Fakat iş çekip gitmeye gelince nedense tereddüt ediyoruz. Daha doğrusu sıradan insanların tereddüdü bu. İşin gerçeğine erenler ölümden bir vuslat olarak söz ediyorlar.
Bana gelince çoğu kez bir düş gibi görüyorum dünya hayatını. Bir gün uyanacağız bu düşten. Sonsuz ve gerçek bir âlemde bulacağız kendimizi.
Ölümü bazı insanlar uykuya benzetiyor. Oysa ölüm uyku hali değildir, tam bir uyanıştır.
Peki o zaman neden “ Geç otur.” diyemedim o en kıymetli misafirime?
“Kanadım yok uçamam, dünya senden geçemem.
Bir düşteyim bilirim, gerçeğini seçemem.”
YORUMLAR
sevgili Hatice yüreğinize sağlık...
ölümden bi haber yaşayanlar ve ölümle birebir yaşayanalar. biz ikincilerden olalaım inş...
10+
saygı ve dua bıraktım...sevgimlesin...
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 9/1/2010 10:50:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
hatice eğilmez kaya
sevgiler sunarım...
“Kanadım yok uçamam, dünya senden geçemem.
Bir düşteyim bilirim, gerçeğini seçemem.”
Cok güzeldi cok icten bir anlatim.
Var olusumuz her nefesimiz bize Yaradanin bir hediyesi gibi.
Azrail gelip canimizi almadikca dünyaya olan bagliligimiz olacaktir olmali.Sükür ile.
Yüreginize saglik
Sevgilerimle
hatice eğilmez kaya
selam ve sevgilerimle kalınız...
Ölümü ben de her zaman uykuya benzetmişimdir. Bir gün uyanacağız muhakkak!
Ölümden korku biraz da kendi amellerimiz ve dünyada yaşadığımız hayatla alakalı sanırım. Bir çok şeyi eksik yapınca veya yapmayınca öbür âleme günahkâr ve eksik gitmek istemiyoruz ama her nedense bu ölüm bizi şöyle bir teğet geçince veya çok sevdiğimiz birini yitirince aklımıza geliyor. Sonrası ise eski hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
hatice eğilmez kaya
çünkü hayatın anlamını o veriyor
fakat yine de yaşamak güzel
yorum için teşekkürler
baki selam...
hatice eğilmez kaya
yorum ve tebrik için teşekkürler
baki selam...
Bir solukta okudum. Misafir olduğumuz gerçeğini sık sık hatırlamakta fayda var aslında...Uyumak değil uyanmak çok düşündürücü ve anlamlı. Tebrikler. Sevgilerimle...
hatice eğilmez kaya
ben bununtam tersi olabileciğini düşünürüm
benim şöylece birkaç mısramda mevcut bu konuda
GİDENLER İÇİN
onlar uyuyacaklar mahşere dek
bir şimdilik ayaktayız
belki de onlar uyandı çoktan
biz hâlâ uyumaktayız
yorum için teşekkürler arkadaşım
sevgi, selam ve dualarımla kal...
Şimdi ismini gönlümden geçerken bile içim titriyor.
Yazınsal manada bir tek burada bir hata gördüm. Buraya koyduğumda sizin de göreceğinizi düşünüyorum. Düzeltilmiş halini yazmaya gerek yok. Bütününde özenle yazmışsınız.
Yazıyı bir kaba yerleştirilen malzeme gibi düşünürüm çoğu zaman. Biraz ondan biraz bundan koymaktansa her birini sırayla yerleştirmek yazının lezzetini artıracaktır. Bir düş başlığı altında edebiyat sanatının tüm işlemeleriyle çok güzel bir öyküye götürebilirdi yaşadıklarınız.
hatice eğilmez kaya
düzelttim ikaz için teşekkür ederim değerli yorumlarınız için de
selam ve saygılar sunarım...
hatice eğilmez kaya
sadece bedensel hayatla açıklanamaz
insanoğlu sırlara ulaştıkça bunun daha da farkında
olur
yorum için çoook teşekkür ederim arkadaşım
selam ve sevgiler...